Gençlik, bizim için olduğu kadar dünyadaki çoğu toplum için de geleceğe güvenle bakabilmenin teminatıdır.  Aynı zamanda gençlik; dinamik, enerjik, yaratıcı ve değişime açık bir toplum olmanın lokomotifidir. Bu nedenle gençlerine gereken önemi vermeyen toplumların geleceğe güvenle bakabilme ve gelişebilme imkânı olamaz.

Gençlerin ülkemizdeki durumlarına bazı temel parametreler açısından göz attığımızda, gençlik enerjisinin/potansiyellerinin adeta çarçur edildiği vahim bir “israf tablosu” ile karşılaşıyoruz.

İŞSİZLİK RAPORLARINDA GENÇLİĞİN İSRAFI

Gençliğin israfı, en başta işsizlik oranlarıyla kendini gösteriyor. TÜİK’in 17 Mayıs 2023’te yayımladığı “İstatistiklerle Gençlik 2022” başlıklı raporda genç işsizliğinin 2022’de yüzde 19,4; “ne eğitimde ne istihdamda” (NEET: Not in Education, Employment or Training) olan genç oranının ise yüzde 24,2 olduğu ifade ediliyor. NEET kategorisi; iş aramayan, herhangi bir örgün ya da yaygın eğitim kurumuna devam etmeyen, “ev genci” durumundaki işsizleri kapsıyor. Dolayısıyla her iki rakam göz önüne alındığında âtıl durumdaki gençlik enerjisinin yüzde 45’ler civarında olduğu anlaşılıyor. Bu tablo fahiş ve trajiktir. 

GENÇLERİN YARISI MUTSUZ 

Habitat Derneği tarafından 26 Nisan 2023’te yayımlanan “Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali [Beşinci] Araştırma Raporu” yaşamından memnun olan genç oranının 2017 ila 2023 arasındaki beş yıllık sürede gittikçe azalarak yüzde 70’lerden yüzde 46’lara gerilediğini ortaya koyuyor. Bu demek oluyor ki; Türkiye’de neredeyse her iki gençten birisi hayatından memnun değil.

Gençlerin yaşadıkları hayattan memnun olmadıklarını destekleyen bir başka araştırma da Konrad-Adenauer-Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından yayımlandı. “Türkiye Gençlik Araştırması 2021” başlıklı araştırma raporuna göre, gençlerin yaklaşık yüzde 73’ü imkanları olsa başka bir ülkede yaşamak istiyor.  Bu ülkeler arasında en çok Almanya, İngiltere ve Fransa, İsveç, Norveç, Finlandiya, ABD ve Kanada yer alıyor. Rapora göre imkânı olsa da başka bir ülkeye gitmeyeceğini ve her koşulda Türkiye’de yaşamak istediğini söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 27,1!

Bu kadar umutsuz hisseden gençler ülkenin umudu olabilir mi? Başka bir açıdan sorarsak; umut verici olmaktan bu kadar uzak algılanan bir ülkede gençler umutlu olabilir mi?

Gençlerin meseleleri bunlarla da bitmiyor; aileler başta olmak üzere genel olarak bütün toplum onlara ne kulak veriyor ne de görüşlerine önem veriyor. Gençlerini bu kadar “duyamayan” bir toplumun sabit ve dar görüşlü “dinozorlar” ortamı olmaktan öteye gitmesi mümkün olabilir mi? Gençlerini anlamayan ve onları hayatın bir öznesi olarak görmeyen bir toplumun, gençliğin dinamizminden beslenen özgürlük, demokrasi, değişim – dönüşüm alanlarında güçlü bir motivasyonu olabilir mi?

GENÇLERİ SADECE ELEŞTİRİYORUZ

Gençleri sadece eleştiriyoruz. Evet, günlük hayattaki gözlemler gençler arasında yaygın olan ve tartışmaya açık pek çok konu olduğunu gösteriyor. Bu konularla ilgili çok sayıda örnek verilebilir: Çoğu genç fazlasıyla kendi merkezli davranabiliyor. Fazla zora, zahmete gelemiyorlar. Büyük çoğunluğu kripto paradan, borsadan ya da sosyal medya fenomenliğinden (influencer) bir an önce zengin olmanın hayallerini kuruyor. Ülkede ve dünya gündemlerinden haberdarlar ama olup bitenleri çoğunlukla oldukça yüzeysel bir düşünüş ile anlamlandırmaya çalışıyorlar… Bu eleştirileri yaparken, gençlere hayatla ilgili geniş bir bakış açısı kazandıran etkili birer rol model olup olmadığımızı da sorgulamamız gerekmez mi? Sonuçta bu gençleri eleştirenler, onların anne – babaları, abileri, ablaları değil mi? Büyüklerin hiç mi sorumluluğu yok?

Gençlerle ilgili yaygın kabul gören yukarıdaki eleştirilerle ilgili Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı sevgili dostum Prof. Dr. Gülveli Kaya’nın görüşlerine başvurdum. “Zamanın çoğunu gençlerle birlikte geçiren bir öğretim üyesi olarak bu görüşlerle ilgili sen ne düşünüyorsun?” diye sordum.

“İşe gitme konusunda ‘sorumsuzluk” gösterebiliyorlarken, pandemide sokak hayvanlarını kendilerine sorun edinip aralarında organize olarak onları düzenli olarak besleyebiliyorlar.

Evde odalarını ve yataklarını düzeltmezken, ekmek almak için markete gitmezken, depremde kimseden komut beklemeden gönüllü olarak tek başlarına deprem bölgesine gitmeyi göze alabiliyorlar.

Gereksiz yanan elektrikleri, boşa akan suyu milli servet olduğu için değil, sürdürülebilir kaynak tüketimi olduğu için kapatabiliyorlar.

Hemşehri olmak birini öncelikli görme nedeni ya da ona yakınlık gösterme nedeni sayılmazken, tam tersine, dünya insanı olmak daha önemli sayılabiliyor. Demek ki; aidiyet duyguları farklı.

Önceki kuşaklar yaşamı daha çok başkaları için yaşarken, bu kuşaklar hayatı daha çok kendileri için anlamlandırmak istiyorlar.

Bütün bunlara bakınca gençlerdeki “değerler çatısı”nın değiştiğini düşünüyorum. Doğal olarak kendi değerlerinin yarattığı değer yargıları da geleneksel ya da yaygın yargılardan farklı oluyor.” dedi.

Gülveli hocamızın tespitleri doğrultusunda sadece eleştirmek yerine gençlerin sergiledikleri farklı davranışların arkasındaki nedenleri ve mantığı anlamaya çalıştığımızda, son derece değerli; pozitif, ilerici, evrensel birtakım değerlerin ışıltısını görebiliyoruz. 

GENÇLİK POLİTİKALARI YETERSİZ 

Gençlere ne kadar dar pencereden bakıldığını anlamak için siyasi partilerin gençlere yönelik seçim vaatlerine bakmak yeterli. Kimi kontör, kimi bedava internet kotası, kimi indirimli oyun konsolu, kimi otobüs ya da kültürel etkinlik kartı gibi şeyler vaat edildiğini görüyoruz. Tüm merkez partilerinin seçim vaatlerini bir arada verseniz bile acaba gençler kendilerini anlaşılmış hissedecekler mi? Türkiye’den gitme arayışları duracak mı? Çok şüpheli!.. Zira bunlar gibi vaatlerin tamamı aslında gençlerin ağzına bir parmak bal çalmaktan öteye gidemez. Zira konu bunlar değil!

Öncelikle ülkenin geleceği olarak görülen gençlerin, ülkenin geleceğine güvenmediklerini görmemiz gerekiyor.  Gençlerin büyük çoğunluğu, Türkiye’de işsizliğin kronik ve yapısal olduğunun farkında. Üretime dayalı ekonomiyi büyüten ve dışa bağımlılığı azaltan politika ve uygulamaların son derece yetersiz olduğunu görebiliyorlar. Ayrıca onlar, ülkede adam kayırmacılığın yaygın, fırsat eşitliğinin az, dolayısıyla da refahın göstergesi olan imkanlara ulaşmanın oldukça zor olduğunun da bilincindeler. Siyasetin onlar için sürdürülebilir çözüm üretmekten oldukça uzak olduğunu algılıyorlar.

Öte yandan gençlerin ülkenin yönetiminde ve geleceğinde söz sahibi olmalarını sağlayacak olan “kararlara katılım” olanakları da neredeyse tamamen kâğıt üstünde kalan bir konudur.  Habitat Derneği’nin Türkiye’de Genliğin İyi Olma Hali [Beşinci] Araştırma Raporu’nda gençlerin siyasal katılım düzeylerinin son derece düşük olduğu açıkça görülüyor: Gençlerin bir siyasi partiye üye olma oranı yüzde5’ler, seçim kampanyalarında aktif olma oranı yüzde7’ler ve parti mitingine katılma oranıysa yüzde25’ler civarında bulunuyor. Bu oranlar gençlerin, “geleneksel katılım” diye adlandırılan; “bir parti aracılığıyla katılım sağlama” yolunu bile yeterince kullanmadıklarını ortaya koyuyor. 

Aynı rapordan gençlerin, “geleneksel olmayan katılım” diye adlandırılan bir boykot eylemine, toplu yürüyüşe katılma gibi meşru ve demokratik hakları da son derece düşük düzeyde kullandıkları anlaşılıyor. Bu tür eylemlerde bulunma oranları da yüzde 12’ler seviyesinde kalıyor. 

Konu gençlerin siyasetle ilgilenmesi, toplumsal karar süreçlerine katılımı, hak arama ve/veya hak savunuculuğuna gelince zaten en korkulan kesim yine gençler oluyor.  Gençlerin 1960’lı yıllar ile 1980 askeri darbesi arasındaki dönemde siyasi mücadele süreçlerinde yer almalarından dolayı hala potansiyel tehdit olarak algılanmaları devam devam ediyor. Halbuki o dönemdeki dünya ve ülke konjonktürü açısından bakıldığında, bu aktivizminin son derece anlaşılır siyasi ve toplumsal dinamikleri olduğunu görebiliriz. Yani aradan geçen 43 yıllık zamana rağmen gençlerin adeta “mimli” olarak görülmesi doğru bir yaklaşım olabilir mi? Toplumun geleceğiyle ilgili siyasi kararlara oy vermenin ötesinde STK’lar, siyasi partiler, üniversiteler, her tür medya araçları üzerinden katılım sağlamalarından daha doğal bir durum olabilir mi? Demokratik ve hukuksal zeminde kalmak kaydıyla gençlerin her konuda düşüncelerini ifade etmelerinin ve bu düşüncelerini hayata geçirmek için şiddet içermeyen her tür zeminde mücadele etmelerinin toplumsal ilerlemeye katkı sağlayacağı şüphesizdir.

Ülkemizdeki gençlik politikalarıyla Batı ülkelerindeki politikaları kıyaslayan çalışmalara bakıldığında arada büyük farklar olduğu açıkça görülüyor. Bizde “katılım” konusu yüzeysel ve semboliktir. Gençlere, daha çok sorun oluşturmasınlar diye bir şeylerle oylanmaları; görüşlerine kulak verilmesinden çok geliştirilmeleri gereken bireyler olarak bakılıyor. Oysa Batı’nın bakış açısı gençleri toplumsal ve siyasi sorunların çözümünde tam anlamıyla birer “özne” olarak görmeye dayanıyor. Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilerek yayımlanan “Beyaz Kitap” adlı doküman, gençlerin Avrupa Birliği değerlerinin savunucusu ve aktif vatandaşlar olmalarını sağlamak için yapılması gereken çalışmaları da içeriyor. Kitap’ta, bütün üye devletlerin gençlere öncelik vermeleri ve onların politika dahil bütün toplumsal alanlarda yer almaları için teşvik edilmeleri isteniyor.

Gençlik; bir toplum için güç, yetenek, umut, yenilik, dinamizm demektir. O halde onlara ailede, okulda, iş yaşamında siyasette kısaca; yaşamın her alanında yer açmak zorundayız. Bunu yaparken de düşünsel niteliklerini ve becerilerini alabildiğine geliştirmek için eldeki tüm imkanları kullanmalıyız.

Gençler de kendilerini geliştirmenin, dünyada ve ülkemizde olup bitenleri doğru kavramanın sorumluluğunu üzerlerine almalı, sığlığın pençesine düşmemelidir. Okulda, medyada, ailede, kafede ve bir araya geldikleri her yerde bezginliğe, umutsuzluğa kapılmadan okumalı, araştırmalı, tartışmalı ve farkındalık ile hakları olan destek ve imkanları talep etmelidir. Kendilerine ne sunulursa onunla yetinmek zorunda olmadıklarının bilinciyle gerekirse itiraz edebilmeli, ama itirazları tepkisel, bilgisiz, ne istediğini bilmeyen karışık bir kafanın dışavurumu olmamalıdır. Toplum kendilerine hakkettikleri değeri vermiyorsa, kendi değerlerini topluma göstermek için mümkün olan tüm ifade etme yollarını kullanmalıdır. Zira, Oscar Wilde’ın dediği gibi “Gençlik sahip olunmaya değer tek şeydir.”

Kaynaklar:

https://habitatdernegi.org/blog/gencligin-iyi-olma-hali-raporunun-besincisi-yayimlandi/, Erişim: 27.07.2023

https://dergipark.org.tr/tr/pub/sduiibfd/issue/53004/704253 , Erişim: 26.07.2023

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Genclik-2022-49670 , Erişim: 26.07.2023

https://www.kas.de/documents/283907/24685727/Turkish+Youth+Study+2023+Executive+Summary.pdf/0bd0a46d-c9ed-959c-5297-20e3a5355530?version=1.1&t=1685710131875 , Erişim: 27.07.2023

https://www.kas.de/documents/283907/16886777/TyüzdeC3yüzdeBCrkiye+GenyüzdeC3yüzdeA7lik+ArayüzdeC5yüzde9FtyüzdeC4yüzdeB1rmasyüzdeC4yüzdeB1+2021_TyüzdeC3yüzdeBCrkce.pdf/fd08cee1-8d75-02bb-13cb-2bb341b8897d?version=1.2&t=1644871408910 , Erişim: 27.07.2023