Sevgili okurlarım, sizlere bu hafta çoğumuzun aşina olduğu bir isimden bahsedeceğim. Çoğumuz diyorum çünkü Pierre Loti’yi duymayan yok gibidir; özellikle de romantik yanlarını. 
Çoğunuz her ne kadar bu ismi aşklarıyla ve nihayetinde İstanbul da bir tepe adı olarak bilseniz de, ‘insan’ Pierre Loti’yi sizlere bilinebilen gerçekleriyle anlatmak isterim.
Pierre Loti, 1850 yılında Fransa’nın Rochefort kentinde Protestan bir ailenin en küçük çocuğu olarak doğdu. Asıl adı Louis Marie Julien’dir. Loti ismi, 1867 yılında yaptığı Okyanusya seferi sırasında Tahitili yerliler tarafından verilmiştir. Loti’nin kelime anlamı, egzotik iklimlerde yetişen çiçektir.
1867 yılında denizcilik okuluna giren Loti, 1869’a gelindiğinde eğitim gemisinde göreve başlamıştır.
Denizlerdeki deneyim ve başarısı, keşfetmeye dönük olması yazılarına çokça yansımıştır. Bu da Pierre Loti’nin başarılı bir yazar olma yolunda ilk adımlarını gerçekleştirmiştir. 1870 yılında gemisinin İzmir’e uğramasıyla Türkleri tanımış ve bu tanışıklıktan sonra sık sık Türkiye’ye gelip gitmeye başlamıştır. İstanbul hayranlığıyla tanınan Fransız asıllı yazar, kendisini Türk dostu olarak tanımlamıştır. Yazdığı metinlerde de buna yer verip, Batı’nın Türk toplumu üzerinde kurduğu politikaları eleştirmiştir.

1876 yılında görevli subay olarak ilk defa İstanbul’a gelen Loti, kendi yazdığı gerekçeye bakılırsa Osmanlı yaşam biçiminden etkilenmiş ve 16 ay burada kalmıştır.
Aziyade adlı romanına adını veren kadınla burada tanışmış, İstanbul’da bulunduğu zamanlarda da Eyüpsultan’da yaşamıştır. İstanbul hayranı olan Loti, Türkiye’ye derin bir sevgi beslediğini yazılarında dile getirmiştir.
1913 yılında yazdığı La Turquie Agonisante (Can Çekişen Türkiye ) kitabıyla Batı politikalarını eleştiren Loti, aynı yıl devlet konuğu olarak Türkiye’ye davet edilmiş, Sultan Reşad tarafından bizzat ağırlanmıştır. Balkan Savaşlarında, 1.Dünya Savaşında ve sonrasında Anadolu işgalinde Avrupa’ya karşı hep Türkleri savunmuştur. Milli mücadele döneminde kendi ülkesi olan Fransa’yı eleştirmesiyle Türk halkının da sempatisini kazanmıştır.
4 Ekim 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi,  Pierre Loti’ye şükranlarını sunan bir mektup yollamış ve daha sonrasında Loti , “İstanbul Şehri Fahri Hemşehrisi” olarak kabul edilmiş; ardından onun adını taşıyan bir cemiyet kurulmuştur. Divanyolu’nda bir caddeye, Eyüp’te bir kahvehaneye ismi verilmiştir. Günümüzde bu kahvehanenin olduğu tepe ‘Pierre Loti Tepesi’ olarak anılmaktadır. Ayrıca 1942 yılında Beyoğlu’nda kurulan okula da adı verilmiş, okulun adı Pierre Loti Fransız Lisesi olmuştur.

Loti’nin büyük aşkı Hatice!

Aşk hayatında çok fazla gelgitler yaşayan Loti, birçok kadına sevdalanmış, ilişki yaşamıştır. Ancak onun gerçek aşkı kuşkusuz, Çerkez güzeli Hatice’dir. “Gerçek aşkı onda buldum” dediği, eserlerinde Aziyade diye bahsettiği kadın, gerçekte Çerkez asıllı evli bir kadındır. Hatice o dönem bir ağanın üçüncü eşidir fakat her ne kadar yasak olsa da ve direnseler de aralarında güçlü bir aşk bağı oluşmasına engel olamamışlardır. Hatice’nin İstanbul’a geleceğini öğrenen Loti, sevdiği kadından önce İstanbul’un yolunu tutar, onu görmeyi her seferinde sabırsızlıkla beklerdi.
Aşıklar bir müddet sonra Rabia Hatun Kahvehanesinde (bugünkü adıyla Pierre Loti Kahvehanesi) gizli gizli görüşmeye başlamıştır ancak aynı zamanda bir Fransa askeri de olan Loti’nin ülkesinden acil olarak çağrılmasıyla aşkları beklenmedik biçimde son bulmuştur. Yıllar sonra aşkı için İstanbul’a dönen Loti, Hatice’nin öldüğünü öğrenince, yarasına teselli için Hatice’nin mezar taşının kopyasını evine yaptırmıştır.

Pierre Loti ajan mıydı?

Buraya kadar yazdıklarım, işin biraz da romantik bölümüydü. Şimdi işin bir başka boyutuna geçelim. Şu, sonu gelmez tartışmaya: Pierre Loti ajan mıydı, değil miydi? Ajan ise kimin ajanıydı; Fransa'nın mı, Osmanlı’nın mı?
Loti, kimilerine göre maceracı ruhlu, Türk/Osmanlı dostu, İstanbul hayranı, masum bir gezgindir. 
Buna itiraz edenlerse, onun başından sonuna dek hep Fransız ajanı olarak kaldığını, Osmanlı’yı küçümseyen, hatta acıyan yazılar yazdığını, böylelikle bizim bilinçaltımızda; “Bizden adam olmaz” yargısı oluşturma görevini yerine getirdiğini savunmuştur. 
Yine bu çevrelere göre Loti, hayali bir Şark kurgusu üzerine yapılandırılan oryantalizmin mimarlarındandır. Başardıklarının içinde, "güçlü ve yenilmez Türk" imajının, "ahmak Türk'e" dönüştürülmesi görevi de vardır. Osmanlı’nın ilerlemesini, özünden ve orijinalliğinden uzaklaşma ve bir felaket olarak gördüğünü işlemiş, böylelikle uygarlık ve teknoloji kulvarlarında geri kalmamızı sağlamaya çalışmıştır. İddialar bu çerçevelerde devam ediyor. 
Bana göre gerçek şu ki, her iki kesimin de haklılık payı vardır.  Pierre Loti  Osmanlı’ya bir ajan olarak gelmiş, çoğu ilişkisini de hem bu görevi hem de menfaat doğrultusunda yaşamıştır. 
Loti, Osmanlı topraklarında Fransa’nın işine yarayacak her türlü bilgiyi toplayan bir istihbaratçı subaydı. Osmanlı’da bulunduğu ilk zamanlarda topladığı tüm istihbarat bilgilerini kendi ülkesine gönderse de, Hatice ile kurduğu gönül bağının ardından, Hatice’nin isteği doğrultusunda bu durum bizim lehimize çevrilmiştir. 
Gerek Loti’nin anılarında, gerekse onunla ilgili yazılı anılarda, Osmanlı devletinin ve İttihat Terakki’nin üst düzey yöneticileriyle ilişkiler geliştirdiği, hatta bazı konularda Fransa ile arabuluculuklar yaptığı da yer almıştır. Yine iddiaya göre devlet, Loti’nin “açıklarını” tespit etmiş, “suçüstü” yapmış ve Osmanlı için çalışmak zorunda bırakmıştır. Yani bu topraklara ajanlık yapmaya gelen Pierre Loti, bu topraklar için ajanlık yapmıştır. Kim bilir, belki de çift taraflı ajanlık yapmıştır o aşamadan sonra. 
Ancak işin “belgeli” gerçek yanını henüz bilmiyoruz. Pierre Loti, aşkları ve özellikle de ajanlığı konusu, arşiv çalışmalarıyla araştırılmayı halen beklemektedir. 
10 Haziran 1923’te hayata veda eden Loti, arkasında ölümsüz bir aşk ve çok sayıda soru işareti bırakmıştır.