Hayat pahalılığının bütün dünyada aile ilişkilerini direkt veya dolaylı şekilde yıpratabildiğini gösteren çok sayıda bilimsel araştırma ve pratik gözlem bulunuyor.
Son yıllarda ülkemizde yaşanan ve giderek artan ekonomik daralma da ailelerin ekonomik zorluklarını ciddi düzeyde artırıyor. Bu ekonomik zorluklar, aile bireylerinin yeme – içme, barınma, giyinme, eğlenme, gezme, sosyal ve kültürel etkinlikte bulunma gibi neredeyse tüm alanlardaki tüketim alışkanlıklarında daralma yaratıyor.
Türkiye’deki aileler arasında yüksek gelir düzeyine sahip ilk %20’lik dilim dışında kalan tüm gelir gruplarına mensup ailelerde kendilerine göre birtakım vazgeçişler yaşanıyor. Bulunduğu gelir seviyesine göre kimisi yurtdışı seyahatinden, kimisi tatilinden, kimisi ise giyiminden, oturduğu evden, sofrasına koyduğu etten, peynirden vs. feragat etmek zorunda kalıyor. Haliyle, verilen bu ödünler her ailede farklı seviyelerde strese neden oluyor.
HAYAT PAHALILIĞI AİLE İLİŞKİLERİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Hayat pahalılığına bağlı yaşanan aile içi stresteki artışın, ilişkiler üzerinde doğrudan veya dolaylı pek çok olumsuz etkisi bulunuyor. Bunların başında ise tabi ki şiddeti arttırma potansiyeli geliyor. Bu stresin tahammül seviyesini azaltması, bireylerdeki şiddet eğilimini tetikleyebiliyor. Şiddet; fiziksel, sözel, duygusal (psikolojik) veya cinsel yönde yaşanabiliyor. Eşler arasındaki çatışmalar veya ebeveynden çocuğa yönelen şiddet, her aile bireyini farklı şekillerde etkileyerek travmalara yol açabiliyor.
''EŞ TÜKENMİŞLİĞİ''
Ekonomik zorluk yaşayan ailelerde “eş tükenmişliği” denilen bir olgu ortaya çıkabiliyor. Eş tükenmişliği; yaşanan ekonomik zorluklara bağlı olarak eşlerde görülen doyumsuzluk, evlilikten memnuniyetsizlik, bıkkınlık, evliliği bitirme isteği gibi duyguların eşlik ettiği bir tablodur. Bu tablonun evlilikte yakınlığı azaltma, boşanma eğilimini güçlendirme, eşlerin bir arada kaliteli bir evlilik yürütebileceklerine dair inançlarında azalma gibi yıkıcı sonuçları olabiliyor.
EKONOMİK SORUNLAR RUH SAĞLIMIZI ETKİLİYOR
Aile içindeki ekonomik sıkıntı veya işsizlik evliliğin ilk yıllarında ortaya çıktığında boşanma, aldatma yahut sadakatsiz davranma eğilimi güçlenebiliyor. Zira evliliğe yüksek beklentilerle adım atmış olan çiftler, hayal kırıklığına uğrayabiliyor ve daha hızlı tükenme yaşayabiliyorlar.
Ekonomik zorluklara bağlı olarak yaşanan gerek eş tükenmişliği gerekse aile içi stresin bireyler üzerinde ağır ruhsal sonuçları olabiliyor. Gelecek kaygısı içinde önünü göremeyen çiftler, giderek evde ayrı köşelere çekilerek telefon veya bilgisayarla vakit geçirebiliyorlar. Çocukları varsa, onunla sınırlı ve tatmin edici olmayan bir iletişim tarzına girebiliyorlar. Bu durum ise, duygusal ve cinsel yakınlığı baltalayabiliyor. Bu tablonun orta ve uzun vadede depresyon, kaygı bozuklukları, çocuklarda davranış sorunları, cinsel işlev bozuklukları gibi pek çok sonucu olabiliyor.
Ülkenin ekonomik kriz içinden geçtiği dönemlerde ailenin ve onu oluşturan bireylerin ruh sağlığını korumaya/güçlendirmeye yönelik sürdürülebilir, destekleyici politikalara ihtiyaç bulunuyor. Bu konuda alınabilecek önlemler arasında;
* Ailelerin çatışmalarını çözebilmelerini, ruhsal sorunlarıyla baş edebilmelerini, uyum ve dayanışmalarının artmasına yardımcı olabilecek psiko – eğitim ve psikolojik destek sağlamak,
* Kriz durumlarına özel olarak devreye alınacak bir “hane standart geliri” oluşturmak veya yetişkin aile bireylerinden en az biri için istihdam sağlamak,
* Eşlere finansal okur yazarlık eğitimi yoluyla ekonomik güçlük durumlarını mümkün olan en iyi şekilde nasıl yönetebilecekleri konusunda farkındalık kazandırmak,
* Çocukların eğitimlerinde meydana gelebilecek olası aksamalara karşı devlet tarafından ücretsiz etüt imkânı oluşturmak…
STRESLE BAŞ ETMEDE AVANTAJLI OLAN AİLELER
Ülkemizde ekonomik kriz dönemlerinde azalan alım gücüne bağlı ailede yaşanan stresle baş etmede avantajlı olan aileler de var. Bunların başında sevgi, yakınlık dayanışma, güven konularında güçlü zemine sahip olan aileler geliyor. Dar zamanların içinden birlikte istişare ederek, yardımlaşarak mücadele veren eşler, maddi yoksunluklardan kaynaklanan strese maruz kalsalar da ruhsal açıdan daha güçlü ve hayat karşısında daha özgüvenli hissedebiliyorlar. Bu ailelerin çocukları da daha dirayetli, mücadeleci ve daha olgunca davranışlar geliştirebiliyorlar. Pratik gözlemlere dayanarak zorluklardan geçen ama ebeveyninden şefkat, anlayış ve destek görerek büyüyen çocukların daha merhametli, strese dayanıklı bir yapı kazandıklarını söyleyebiliriz.
Kentte yaşayan aileler arasında köyle ilişkisi devam edenlerin ekonomik krizi nispeten daha kolay atlatma şansları yüksek olabiliyor. Bu da tahmin edileceği gibi köyden elde edilen ucuz gıda ve diğer kaynaklar sayesinde olabiliyor.
Birbirlerine destekleyici davranmaları kaydıyla akraba ilişkileri kuvvetli ailelerin krizleri daha az sıkıntı yaşayarak atlatma olasılıkları, bu ilişkileri zayıf olanlara kıyasla yüksek olabiliyor.
Son olarak, sıklıkla ekonomik kriz yaşanan bizim gibi ülkelerde bu dönemlerin her zaman yaşanabileceğini göz önüne alan ve kendi imkanları ölçüsünde tasarruf yapabilen ailelerin dayanıklılığı daha yüksek olabiliyor.
AİLE SAĞLIĞI “STRATEJİK” BİR MESELE OLARAK GÖRÜLMELİ
Ekonomik kriz dönemlerinde olsun, olağan koşulların olduğu dönemlerde olsun, aile sağlığını korumak ve desteklemek konusunda ortaya konulan devlet politikalarının iyileştirmeye açık fazla yönü bulunuyor. Aile ilişkileri ne kadar bozuksa o topluma o kadar sorun ve sorunlu birey enjekte ediliyor demektir. Bu nedenle aile sağlığını korumak ve geliştirmek bir toplum için “stratejik” bir mesele olarak görülmelidir.