Sevgili okurlarım, bugün yine kafam karışık. 

Çilli Martı bir sürü havadis getirip beni yine Kınalıada’daki huzurumdan etti. 

Yok efendim, CHP Erdoğan’ın fotoğraflarını belediye başkanlarının makamlarından kaldırmayı planlıyormuş da.. yok efendim sokak çatışmalarına ramak kalmışmış da.. yok efendim, AK Parti’nin yerel seçim başarısızlığı birkaç kişinin yanlış işleri yüzündenmiş de.. yok efendim, PKK bir yangın çıkarma birimi kurmuş da.. yok efendim, filanca ve falanca parti karşılıklı olarak birbirine “sızma”, böylece de orayı ele geçirme projesi başlatmış da… Daha neler neler…

Anlattıkları yüzünden beynim şişti, “Ne olacak bu bahtsız memleketin hali?” modlarına girdim, haliyle de üzüldüm. Derler ya, üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Ben de şu iç karartıcı havadislerin birini sizlerle paylaşayım da bira rahatlayayım. 

Size biraz bayat bir konu gibi gelebilir belki ama AK Parti’nin son yerel seçimlerdeki beklenmeyen başarısızlığı üzerinde derinlemesine bilgi ve analizlere dayalı biçimde duran gazeteci hemen hemen yok gibiydi. Hazır Çilli Martı da balığa gitmişken, meslektaşlarımın açığını kapatma adına, rahat rahat birkaç kelam edeyim istiyorum. Bu yazacaklarımı sadece AK Parti bağlamında değil, Türk siyasetinin tümü için düşünmenizi öneririm. 

Efkan Ala ve “başaramadıkları”

Konumuz AK Parti’nin yerel seçim başarısızlığı olunca, Efkan Ala ve “adamlarına” mercek tutmadan konu tam anlaşılmış olmaz. 
AK Parti kulisleri aylardır, Ala’nın Bursa, Şanlıurfa, hatta Erzurum gibi illerdeki yanlış tercihleri ve baskıları nedeniyle seçim ya da oy kaybedildiğini konuşuyor. 

Pek belli etmek istemiyor parti yönetimi ancak, Şanlıurfa’nın kaybedilmesi AK Parti için bir travmaya neden oldu. Şanlıurfa’da, Kasım Gülpınar gibi, yıllardır AK Parti’de siyaset yapan dominant bir yerel gücü küstürüp, yok sayıp, kerhen Yeniden Refah Partisi’ne gitmesine sebep olmuştu partinin “her şeyi en iyi bilenleri”.

“Oylarımızı bölemez” denen Gülpınar sildi süpürdü!

İktidar partisinde 19 Haziran 2023’ten beri taşıdığı genel başkan vekili sıfatıyla, Erdoğan’dan sonraki en yüksek makamı dolduran Efkan Ala, yerel seçimlerden kısa süre önceki bir televizyon programında sunucunun; “Gülpınar Yeniden Refah’a gitti, oyları böler mi?” yolundaki sorusuna şu cevabı vermişti:

“Asla olmaz. Mitingde biz oradaydık. Herkes bizim adayımızın arkasında kenetlenmiş durumda. (Gülpınar) Şanlıurfa’da gündemde bile değil. Şanlıurfa Ak Parti’nin kalesidir, Ak Parti orada seçimi büyük bir farkla kazanacaktır. Fotoğraf o kadar net ve berrak ki”.

Çok değil, bu cevaptan günler sonra yerel seçim sonuçları, hiçbir yoruma gerek bırakmayan şu rakamları ortaya koymuştu: YRP adayı Mehmet Kasım Gülpınar 347 bin 600 oy ve %38.86 orana ulaşarak seçimi kazanmış, AK Parti adayı Zeynel Abidin Beyazgül 300 bin 830 oyla ancak %33.63 oran tutturabilmişti. Dahası, yıllardır AK Parti’nin elindeki ilçe belediyeleri de iktidar partisinin elinden çıkmış, sadece 4 ilçeyi kazanabilmişti. 

“Gülpınar asla oylarımızı bölemez. Adı gündemde bile değil” diyebilen bir Efkan Ala, görünen o ki seçimi okuyamamış, öngörememiştir; tutturduğu seçim anlayışı/stratejisi isabetli olamamıştır. Ala’nın “patronluk yaptığı” illerden Bursa’da da aynı akıbet yakaladı AK Parti’yi. Ala son milletvekili seçimlerinde Bursa’dan seçilerek TBMM’ye girdi; elbet orada da son söz ona aitti. Sonuç: Bursa’yı CHP kazandı. Mustafa Bozbey %47.67 ile 861 bin 295, AK Parti’nin adayı Alinur Aktaş %38.36 ile 693 bin 80 oy aldıı. Başka birçok yerde bu manzara tekrarlandı, biliyorsunuz. 

Erzurum’da olanlara kim inanır?

Ak Parti Erzurum’da öylesine yerleşik, kesin ve tartışılmaz bir hakimiyet kurmuştu ki, başka bir partinin kazanması olasılığından söz etmek bile akla aykırı sayılabilirdi. 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde Erzurum’dan gelen sonuçlara inanamayan birkaç arkadaşım beni aramış; “Doğru mu görüyorum?” diye sormuştu bile. Her seçimde %70’lerde rekor kıran AK Parti, son yerel seçimde Erzurum’da %50’yi zar zor görebildi, %50.42 oranına düştü. 

Erzurum, Efkan Ala’nın memleketi; kendileri Oltu’ludur. E, haliyle Efkan Bey bu ile özel önem verdi. Üç partidaş milletvekili arkadaşını; Mehmet Emin Öz, Selami Altınok ve Abdurrahim Fırat’ı da devreye soktu. Her üç vekilin ilçeleri vardı buralara ağırlık verdiler. Sonuç mu? O rakamları da vereyim bari. 

Tekman’ı DEM Parti %47.50 ile kazanıp 4 bin 548 oy aldı, AK Parti burada 1765 oyla ancak üçüncü olabildi. Narman’da seçimi AK Parti adayı kazandı ancak 31 Mart’ta %42.99 oy olan AK Parti’nin 2019 seçimlerinde bu ilçedeki oyu %63.24 idi. Altınok, Öz ve Fırat ilçelerinden Ak Parti’nin hanesine yazılan oy miktarı toplam 4 bin 754. Erzurum’da kullanılan oyların sadece binde 12’si. 

Yani Ala’nın çok güvendiği üç arkadaşı, 1000 Erzurumludan sadece 12 kişiyi ikna edebilmiş. Sizce de büyük başarı değil mi?! 20 ilçeye sahip Erzurum’da AK Parti’nin kazandığı ilçe sayısı ilk kez yarıdan aşağıya, 9’a düştü.

Daha ilginç bir bilgi de var önümde: Şeyh Said’in torunu Abdurrahim Fırat’ın doğduğu köyde Ak Parti sandıktan 5. parti olarak çıkabilmiş!
Erzurum halkı iyi biliyor her şeyi, ancak yine de ucundan kıyısından hatırlatayım: Bu üç milletvekili hakkında Erzurum’un nabzı pek sevimli atmıyor. Özellikle Öz ve Altınok hakkındaki iddiaları buraya olduğu gibi almaya kalkışsak, sayfalar dolusu yazmamız gerekir. Diyorum ya, Erzurum halkı her şeyi biliyor zaten. Ama asıl bilmesi gerekenler, Ankara’daki karar vericiler!

Sorun, liyakatsize makam vermek!

Bir sürü sıkıcı rakamı niye yazıyorum? Aylar öncesinin bilgisini yeniymiş gibi size aktarmak için değil elbette. Amacım Ak Parti’yi savunmak, çıkarlarının bekçiliğini yapmak da değil; beni tanıyan dostlarım hiçbir partiye yakınlığım olmadığını iyi bilir. 

Amacım, bir asırdır Türkiye’deki temel soruna bir kez daha işaret etmektir. Konuyu Ak Parti bağlamında/özelinde örnek vererek anlattım ancak, Türk siyasi tarihinde özellikle yerel seçimlerde başarısız olmuş partilerin karnesinde; “Halkın nabzını tutmak, halkın derdini dinlemek, kendini halktan üstün görmemek, halkın oy verebileceği adayı bulabilmek” derslerinin baştan başa ‘zayıf’ olduğunu da hatırlatayım. 
Temel sorun, “milletin adaylarının” değil, “birilerinin” adaylarının gösterilmesiydi. Bu temel hastalığa eklenebilecek önemli etkenleri, “halkın sesine kulak vermemek, ulaşılamaz olmak” şeklinde sayalım. 

Yerel seçim tarihinin çöplüğü; “Ben her şeyi ve her şeyin de en iyisini bilirim” havası içindeki çokbilmişlerin enkazıyla dolu. “Kazanırsa benim adayım/adamım kazanır, ötekinin esamesi bile yok ortalıkta” demek, sadece bilgilendirilme eksikliği ile açıklanamaz; siyaset için olmazsa olmaz derecede önemli olan feraset (burada, halkın davranışını okuyabilme yeteneği), dirayet, sezgi, olayları okuyabilme, halkla bütünleşme, analitik kabiliyet gibi özelliklerin o kişide bulunmadığının da göstergesidir. 

Yine konumuzun yönünü AK Parti özeline çevirecek olursak… AK Parti’ye tarihinin tek ve haliyle en büyük seçim yenilgisini tattıranlar görevden alınmak yerine, adeta ödüllendirilmeye devam ediyor! Hoş, diğerlerinde de aynı şey olmuyor mu? Genel başkanın yanında/huzurunda biraz göz boyama malzemesi üret, az hokus pokus yap; senden iyisi yoktur.. makamlardan makam seç. Türk siyasetinin kangrene çevirmiş sıkıntılarından bu da…

Yine üzüldüm, bakın. Herhangi bir parti adına değil, yanlış anlamayın; üzüntüm ülkem adınadır. Liyakatsız, ferasetsiz, basiretsiz, kalitesiz ancak adlarının önüne şatafatlı makam isimlerini yazarak gezinenlerin kaderimize dokunduğunu bildiğimdendir. 
İşte Çilli Martı da döndü balıktan; şuna biraz takılayım da efkârım dağılsın.