Son 10 günün olaylar zinciri o kadar net ve açık mesajlarla dolu ki, acaba bu kadar alenen olur mu diye sorası geliyor insanın. Bazı çok önemli olayları anımsamış olalım:
1) NATO’nun 32 üyesi tarafından 9-11 Temmuz’daki Washington Zirvesi’nde onaylanan sert üsluplu sonuç bildirgesi, Çin’in askeri ittifakın hedef noktası haline geldiğini açıkça ortaya koymuş ve Pekin’i Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın “kararlı bir destekçisi” olarak nitelendirmiş oldu.
2) Çin ve Beyaz Rusya, Polonya sınırına sadece birkaç kilometre mesafede ortak tatbikat başlattı. “Falcon Assault” ismi verilen tatbikat, 19 Temmuz’a kadar sürecek. Tatbikatın tam da NATO Zirvesi’nin yapılacağı gün başlatılması dikkat çekti.
3) Polonya Başbakanı Tusk NATO'yu Rusya’ya karşı daha fazla harekete geçme konusunda ikna etmeye çalışacağını beyan etti.
4) NATO Ukrayna’ya F-16 savaş uçakları vereceğini beyan etti.
5) Moskova yönetimi Beyaz Rusya’ya nükleer silah konuşlandıracağını bildirdi.
6) Çin ve Rusya’nın deniz kuvvetleri, NATO toplantısı sonrası Çin’in güneyindeki bir askeri limanda ortak askeri tatbikata başladı. Tatbikatın, donanmaların “güvenlik tehditlerini ele alma” ve “küresel ve bölgesel olarak barış ve istikrarı koruma yeteneklerini göstermeyi amaçladığını” belirten devlet yayın kuruluşu CCTV, tatbikatın füzesavar tatbikatları, deniz saldırıları ve hava savunmasını içereceğini bildirdi. Xinhua Haber Ajansı da, Çin ve Rus deniz kuvvetlerinin Zhanjiang kentindeki açılış töreninin ardından harita üzerinde askeri benzetim ve taktik koordinasyon tatbikatları gerçekleştirdiğini bildirdi. Ortak tatbikat, Çin’in geçen hafta NATO müttefikleriyle yaşadığı son gerilimin hemen ardından geldi. Buna karşılık Çin, NATO’yu başkalarının zararına güvenlik aramakla suçlamış ve ittifaka aynı “kaosu” Asya’ya getirmemesi uyarısı yapmıştı.
Dışa yönelik iç hesaplaşma
ABD’den Avrupa’ya, Avrupa’dan Uzakdoğu’ya uzanan bu gerilim dolu olaylar fonunda eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayı Donald Trump'a, 13 Temmuz'da Pensilvanya eyaletinde yaptığı seçim mitingi sırasında suikast girişimi düzenlendi.
"Şans eseri ya da Tanrı'nın yardımıyla" hayatta kaldığını söyleyen Trump, "Sadece yarım dönseydim, beynimin arkasına girecekti. Kurşunun izlediği yol direkt olarak kafatasımdan geçiyor. Ekran yüksekte olduğu için yukarı bakmıştım. Mükemmel bir dönüş yapma şansım muhtemelen 100’de 1’in de 10’da 1’iydi. Bu yüzden burada olmamam gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Tüm bu detayları vermekteki amacımız suikast girişimini basit politik şov olarak nitelendiren bazı yorumcuların aksine olayın çok daha ciddi jeopolitik anlam taşıdığını vurgulamaktır. Nedir bu jeopolitik husus?
ABD-Rusya-Çin: Üçlü dansta kim partnersiz kalacak?
Cumhurbaşkanı iken rakipleri, Trump’ı Putin’in desteği ile başkan olmaktan tutun, Ortadoğu’yu Putin’e teslim ettiğine kadar birçok hususta itham etmişlerdi. Yani resmen adı konmasa da arka planda bir Trump-Putin işbirliği söz konusu idi. Özellikle de Aralık 2018’de Donald Trump, Suriye stratejisinde büyük bir değişikliğe giderek bölgedeki askerlerini çekme kararı almış, Beyaz Saray, Suriye'deki 2 bine yakın Amerikan askerinin ülkelerine dönüşünün başladığını duyurmuştu. Washington merkezli Hudson Enstitüsü'nden diplomat Jonas Parello-Plesner; "Trump'ın bu adımının Rusya'nın Suriye'deki siyasi ağırlığını artıracağını" vurgulamıştı. Öte yandan İsrail, ABD askerlerinin çekilmesi sonrası İran'ın desteklediği Lübnan merkezli Hizbullah örgütünün olası saldırılarına karşı alarma geçmiş, Trump'ın kararı sonrası İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu; "Kendimizi savunuruz" uyarısında bulunmuştu. Trump, bu şaşırtan hamlesi nedeniyle ülkede hem Demokratlar hem de bazı Cumhuriyetçiler'in tepkisiyle karşı karşıya kalmıştı. Demokratlar Trump'ın sonuçlarını düşünmeden bu kararı verdiğini söylerken, Cumhuriyetçiler olası jeopolitik sonuçlardan kaygı duymuşlardı. İktidarının son dönemlerinde ise Trump, Çin’i Uygur Türklerine soykırım yapmakla itham eden kararı kabul etmişti.
Biden yönetimi döneminde ise Çin’e karşı soykırım kararı askıya alınmıştı. Rusya ile irtibatlar ise gittikçe gerilmiş ve 24 Şubat 2022’de Moskova yönetiminin Ukrayna’ya askeri müdahalesi ile günümüzde de devam eden büyük krize dönüşmüş oldu. ABD ve NATO için Rusya ve Çin’le aynı anda savaşmak imkansız olduğu için ABD başkanlık seçimlerinde Trump’ın ya da Biden’in galip gelmesi, Washington yönetiminin bir numaralı hedefinin hangi devlet olacağını da belirlemiş olacak. Trump kazanırsa öncelikli hedef Çin olacak, Biden kazanırsa esas hedef Rusya olarak kalmaya devam edecek.
Yukarıda da vurguladığımız gibi, tüm taraflar 2025 senesine kadar ciddi jeopolitik ittifak ve askeri işbirliği hazırlığı içindeler. Rusya sadece Çin’le değil, Kuzey Kore ile de askeri işbirliğini ciddi anlamda güçlendirmektedir. Çin’in ise sadece Rusya değil, Polonya sınırında Beyaz Rusya ile askeri tatbikat yapması resmen NATO’ya gözdağı vermektir. Tüm bu hususları dikkate alarak Trump’a başarısız suikast girişiminin arkasında çok ciddi jeopolitik amaçların durduğunu net görmüş oluruz.
Peki şimdi ne olacak?
Başarısız suikast girişiminden sonra Trump’ın başkanlık seçimini kazanacağı neredeyse kesinleşmiş gibidir. Yapılan sorgularda Trump’ın oyu 65,1’e kadar çıkmış görünüyor. Bu durumda Trump karşıtlarının yol haritası ne olacak? Yeni bir suikast mı, yoksa ABD seçmeni için dış politika ve haliyle Biden kararlarını daha önemli hale getirecek jeopolitik kışkırtma mı? Her şey olasıdır ve bu durumda ABD içinde Trump, dışında ise Ortadoğu başta olmakla İran ve Türkiye’yi kapsayan büyük bir bölge hedef alınacaktır.
Jeopolitik gerilimi artıran, tüm dünyada, özellikle de ABD’de ciddi yankı bularak Trump’ı arka plana atacak yeni savaş senaryoları gündeme getirilecekse Türkiye de bundan nasibini alacak. Zaten ülkemizin jeopolitik konumu onu tüm senaryoların odak noktası yapmakta, savaş halinde olan taraf ve bloklar için son derece önemli hale getirmektedir.
Tesadüfi değil ki, NATO Sonuç Bildirgesi'nde, 2025'te Hollanda'da gerçekleşecek zirvenin ardından bir sonraki zirvenin 2026’da Türkiye'de yapılacağı duyuruldu. NATO Dışişleri Bakanları toplantısı da, 2025'te Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek. Hatırlatalım, Türkiye'de son NATO zirvesi 2004 yılında, dışişleri bakanları toplantısı da 2015'te yapılmıştı. Eminim ki Rusya ve Çin de NATO’nun Türkiye “sevgisine” karşılık ciddi hamleler yapacaklar.
Bu durumda yakın aylarda olayların ülkemiz için ciddi sıkıntı yaşatabilecek olası başlıkları atalım:
1) İsrail-Lübnan+Hizbullah savaşı.
2) İran’la Türkiye’yi ciddi anlamda karşı karşıya getirecek ve Zengezur koridoru bağlamında patlak verecek Azerbaycan-Ermenistan savaşı.
3) İdlib bölgesi başta olmakla Türkiye kontrolü altındaki bölgelerde ciddi kışkırtmalar.
4) YPG/PYD üzerinden Türkiye’yi çatışmaya sokarak savaşa Irak, Suriye ve İran’ı da müdahil etmek.
Bu olası senaryolar üzerinden oyunun devam etmesi kuvvetle muhtemeldir. Çok daha ağır senaryo, Suriyeli mülteci sorunu üzerinden Türkiye’yi ciddi iç bunalıma sokmak, Kayseri olayları gibi tetikleyici kıvılcımlarla Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek, buradan hareketle İran’ı, Suriye ve Azerbaycan’ı da etkileyen olaylar zincirini başlatmak olabilir.
Bu bağlamda sadece NATO’nun değil, Rusya ve Çin’in de dikkati esas itibariyle Türkiye üzerinde olacaktır. Zira Türkiye’yi hesaba katmadan ve de yanına çekmeden hiçbir jeopolitik gücün bölgede ve dünyada diğerine üstünlük kurması imkansızdır. Bu ise Türkiye için hem ciddi avantaj hem de ölümcül tehlikeler doğurabilecek husustur. Umarım ki bu kritik aşamada Ankara yönetimi basit parti çıkarlarından uzak, milli çıkarların ön planda olduğu iç ve dış politika yürütmüş olur. Aksi durumda Türkiye sürecin tüm ağırlığını ve acısını daha fazla hissetmiş olur.