Beklenmedik Bir Başlangıç

Aslında “dil” sözcüğünü bu başlığa son anda ekledim. Zira bu yazıda ele almak istediğim konunun dille ilgisi yoktu. Konu, sorgulama ve merakla ilgiliydi. Fakat yazıyı yazmak için araştırma yapmaya başlayınca, kafamdaki akış kurgusunu değiştirme zorunluluğu hissettim.

İlk önce aklımda “sorgulamak” sözcüğünün tanımını vermek, sonra da bu tanım üzerinden ilerleyerek sorgulamanın birey ve toplum yaşamı açısından önemini temellendirmek vardı. Ne var ki; TDK’nın sozluk.gov.tr adresinde bulunan “Türk Dil Kurumu Sözlükleri” sayfasındaki arama motoruna “sorgulamak” yazıp aratınca, beni çok şaşırtan, düşündüren ve üzerinde durmadan geçmenin bir yanlışa ortak olmak anlamına geleceğine inandığım bir tanımlamayla karşılaştım. Bu nedenle önce karşılaştığım bu tanımlamayı irdelemeye, sonra da sorgulama ve merakla ilgili konuya devam etmeye karar verdim. Başlığa “dil” kavramını ekleme gereği de bu nedenle oluştu.

Bir kültürde dili yönetme ve yönlendirmenin ne demek olduğunun bilincinde olan okurların, kimilerinin “Alt tarafı bir sözcük” diye bakabileceği bir tanıma neden takıldığımı anlayacaklarını umuyorum. Hoş, dil kavramıyla sorgulama ve “merak kavramlarının bu yazıdaki zaruri çakışması çok yönlü bir bakışla anlamlı da sayılabilir. Zira bu üç kavramı bir arada ele almayı amaçlayan bir yazı yazılacak olsaydı her birinin diğerini muhteşem şekilde tamamlayan bir boyut oluşturacağını eklemeden geçmeyelim.

DİLİN ZENGİNLİĞİNİ KORUMAK HERKESİN GÖREVİ 

Türk Dil Kurumu Sözlükleri sayfasında sorgulamak sözcüğüne karşılık olarak “Suç niteliğinde bulunan bir sorun üzerine ilgili bulunanlara sorular sormak.” şeklinde bir tanım yer alıyor. Bu sayfada yer alan çok sayıda sözlüğün hiçbirinde bu sözcük için başka bir karşılık verilmiyor! Oysa ki bu sözcüğün tek karşılığı bu mudur? Emin olmak için dil bilimci ve yazar bir dostumu aradım, “Sorgulamak sözcüğünün merak, eleştiri, soru sorma, şüphe edimlerini içeren anlamı ortadan mı kalktı?” diye sordum ve karşılaştığım durumu anlattım. “Olur mu öyle şey, TDK’nın diğer anlamı neden kaldırdığını ben de anlayamadım” dedi. Sonra Dil Derneği’nin dijital sözlüğüne baktım. Bu sefer TDK sözlüğünde yer alan yukarıdaki tanımın yanı sıra ikinci bir tanıma daha rastladım. Bu tanım, “Bir sorunu, bir gerçeği eleştirel olarak incelemek” şeklinde verilmişti. Neyse ki; kapsamı tartışılır da olsa, yazacağım makale için sorgulamak sözcüğüne dair aradığım anlama yakın bir tanımla karşılaşmış oldum. 

ZİHNİNİN SINIRLARI DLİNİN SINIRLARI KADARDIR 

“İşte TDK bir tanımlama yapmış, bunda abartılacak ne var?” diyenler olabilir. TDK, Türkçe’nin en önemli ve tek resmi otoritesidir. Sözcükleri veya anlamlarını dilden kaldırmak veya eksiltmek; bireylerin düşünme sınırlarını, kavrayış kapasitesini, hayal etme gücünü daraltmak anlamına gelir. Dili yöneten veya yönlendiren; zihinleri ve toplumu yönlendirebilir ve hatta kaderini tayin edebilir. Dilin önemini vurgulayan çok sayıda düşünür var. Bu noktada Alman filozof Arthur Schopenhauer’ın “Dili bir kelime daha fakir kılmak; bir ulusun düşüncesini bir kavramdan yoksun kılmak demektir” ve dil felsefesinin en önemli temsilcilerinden biri olan Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” sözleri konunun önemini daha iyi anlamaya yardımcı olabilir.   

DİLİ YÖNETEN KADERİ BELİRLER 

Bir toplumu zayıflatmak, asimile etmek veya ele geçirmek için öncelikli olarak ele geçirilmesi gereken şey o toplumun dilidir. Keza, bireyleri veya kitleleri manipüle etmek, algı oluşturmak, bir iktidarı veya ideolojiyi egemen kılmak için de başvurulan en önemli yollardan biri dilin denetim altına alınması; gerekirse kısıtlanması veya yeniden kurgulanmasıdır. Ülkemizde de şimdi ve geçmişte dilin denetimi, yönlendirilmesi üzerine yapılan girişimlere çokça tanıklık ediyoruz. Bu çabanın geçmişteki en kötü örneklerinden birinin de 12 Eylül cuntası tarafından sergilendiğini hatırlayanlar olacaktır. Cunta yönetimi, kendi gerici – militarist ideolojisine aykırı bulduğu çok sayıda yayının yanında “devrim”, “ulus”, “kuram” gibi çok sayıda sözcüğü dilden kaldırmaya çalışmıştı.

TDK’nın, Türkçe’mizin anlamca çok nitelikli sözcüklerden biri olan “sorgulamak” sözcüğünün tüm anlamlarına neden yer vermediğini bilemiyoruz. Biz burada hiç kimseyi peşin bir hükümle herhangi bir kötü niyet veya yukarıda anlattığımız türden kötü bir girişim yapmakla itham etmiyoruz. Fakat bu ve bunun gibi eksikliklerin “basit” denilerek geçiştirilemeyeceğini, bu tür yanlışlardan derhal dönülmesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz.

Bu dikkat çekmeyi yaptıktan sonra sorgulama ve merakla ilgili asıl konumuza gelebiliriz.

MERAK EDİP SORGULAMAMAK ÖLÜMDÜR 

Bir kişinin sağlıklı bir zihinsel gelişim içinde olabilmesi, hayatı ve kendi varoluşunu derinlikli bir şekilde kavrayabilmesi, sorgulama yapabilmesine ve merak dürtüsünü harekete geçirebilmesine bağlıdır. Sorgulama ve merak daima atbaşı ilerleyen iki zihin yetisidir ve biri olmadan diğeri de var olamaz. Sorgulama yeteneği ve merak dürtüsü köreltilmiş bireyler ruhsal ve zihinsel açıdan yavaş yavaş “ölürler”. Bu bireylerden oluşan toplum ise “çölleşir”. Dolayısıyla bu iki kavramın önemi de tam bu noktada karşımıza çıkıyor. Birey ve toplumların bilimde, sanatta, teknolojide, kısacası; hayatın her alanında ileri gidebilmesinin yegâne yolu sorgulama yapma becerisi ve merak dürtüsünün canlı kalmasından geçiyor. Hangi (yaldızlı) gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın, bu yetenekleri köreltmeye hizmet eden her girişim, bireyleri veya toplumu kontrol etmekten, sömürmekten, tahakküm altına almaktan başka bir amaç gütmez. Bu durum göz önüne alındığında, toplumdaki tüm fertlerin bu minvaldeki yaklaşımların tuzağına düşmemeye dikkat etmeleri daha akıllıca olacaktır.

Sorgulamak; “şeylerin” (olaylar, olgular, nesneler, kavramlar vs.) “gerçekte” ne olduğunu ve/veya olmadığını anlamak üzere soru sormayı, eleştirmeyi ve araştırmayı içeren bir zihinsel süreçtir. Sorgulama; bilinenden, görünenden şüphe etmekten; şeylerin ötesine bakmaktan, arka planda yatıyor olabilecek başka olasılıkları merak etmekten; “Ya değilse”, “Neden?”, “Niçin?” sorularından beslenen bir çabadır.

ANNE BABALARIN EN ÖNEMLİ GÖREVİ 

Sorgulama ve merak yaşamın ilk yıllarında harekete geçen yeteneklerdir. Çocukların etrafı keşfetmeye ve kurcalamaya başladıkları andan itibaren “O ne”, “Bu ne” diye sormaya başlamaları sorgulama yeteneğinin temelini oluşturur. Her anne babanın en önemli vicdani ve insani sorumluluğu, yetiştirdikleri çocuklara “Sus, konuşma!”, “Çok soruyorsun, kafamı yorma!” gibi uyarılar yapmadan; günahla, cinle vs. korkutmadan; ayıplamayla, utandırmayla, “Elalem ne der” korkusuyla bastırmadan onların merak ve sorgulama yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olmaktır.  Bunun için yapmaları gereken şey son derece basittir: Çocuğun sorduğu sorulara alabildiğine basit ve gerçekçi şekilde yanıt vermeye çalışmak; veremiyorlarsa bilen birinden öğrenip yahut araştırıp cevaplamaya çalışacaklarını söylemektir.

DEVLET, MERAK VE SORGULAMAYI DESTEKLEYEN POLİTİKALAR İZLEMELİ 

Anne babanın taşıdığı sorumluluğun aynısı devlet ve hükümet yöneticilerine de aittir. Fakat yapmaları gereken; anne babaların bu konuda yapmaları gerekenden daha fazladır: Gerek devlet gerekse hükümet, izledikleri eğitim, basın – yayın, sivil toplum politikaları ve uygulamalarıyla bireylerin sorgulama, merak etme ve bu doğrultuda bilgiye ulaşma imkanlarının önünü açık tutmalıdır. Medyada, okulda, sivil toplum örgütlerinde veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında özgürce, sansürsüz şekilde, korkusuzca düşünme, tartışma, fikir üretme ortamlarını desteklemeli ve güvence altına almalıdır. Bu sorumluluk bununla da kalmamalı, eleştirel düşünmeyi ve sorgulamayı okulların her kademsinde, anaokulundan üniversite seviyesine kadar, öğreten programlar oluşturulmasına olanak sağlamalıdır.

MERAK, SORGULAMA VE ELEŞTİREL DÜŞÜNMEYİ HERKESE ÖĞRETMEK GEREKİR 

Merak, sorgulama ve eleştirel düşünme metodolojik olarak geliştirilebilir yeteneklerdir. Bin yıllardır insan uygarlığının meşalesi olan fikir insanlarının ve uygarlık yolunda mesafe almış toplumların yolu bu kavramlarla haşır neşir olmaktan geçmiştir. Bu nedenle Antik Yunan Filozofu Sokrates’i, Alman Filozof Kant’ı, Farabi’yi, Hallacı Mansur’u ve nicelerinin ışığının bu topraklarda daha güçlü bir şekilde ışımasını sağlayan bir altyapı oluşturulmalıdır. Bu bağlamda sorgulama ve merak için zemin oluşturan felsefe öğretimi de eğitim sisteminin her kademesine mutlaka yayılmalıdır.  Örneğin; Sokrates’in adıyla anılan “Sokratik Sorgulama Metodu” tüm çocuklara öğretilmelidir.

Ülkemizde Köy Enstitülerinin kapatılmasından itibaren merak dürtüsünü güçlendiren araştırmacı, sorgulayıcı, eleştirel bakışın giderek irtifa kaybettiğini görüyoruz. Bu özelliklere sahip ve derinlikli bir felsefeyle yaşama bakabilen insan sayısında da her geçen gün düşüş yaşanıyor. Bu nedenle “toplumsal çölleşmenin” arttığı iklimin önüne geçebilmek için merak, sorgulama, araştırma, eleştirel düşünme yetileri gelişkin bireylerin çoğalmasına acilen ihtiyaç bulunuyor.

MERAK VE SORGULAMAYI ENGELLEMEK İLERLEMEYİ DURDURUR 

Bazıları merak eden, sorgulayan bir toplumu yönetme ve kontrol etmenin zor olduğunu, dolayısıyla yönetenlerin, toplumsal uyanışa yol açabilecek bakış açılarını hiçbir zaman istemeyeceklerini düşünebilirler. Bu düşünce yabana atılır değildir. Tarih boyunca sorgulayan, eleştiren, itiraz eden kişiler iktidar sahipleri tarafından tehdit olarak değerlendirilmiş ve pek çok düşünür bu yüzden ya büyük acılara maruz bırakılmış ya da yok edilmiştir. Fakat bu durum, yine de sinik, boyun eğici, sorgulamaktan, düşünmekten kaçınan bir insan olmanın gerekçesi kabul edilmemelidir. Kaldı ki, merak ve sorgulamanın her zaman için otoriteye tehdit olacağını düşünmek ve bu gerekçeye dayanarak bu yolda ilerlemeyi reddetmek; meseleyi hem dar bir bakış açısına hapsetmek hem de bireysel ve toplumsal gelişmenin önünü tıkayan bir yaklaşıma teslim olmak demektir.

DÜŞÜNMEK VE ANLAMAK HER İNSANIN HAKKIDIR

Merak eden, sorgulayan ve araştıran birey olmak her boyutuyla hayatı ve kendini anlamanın tek yoludur. Bunun farkında olun ve farkında olmayanları uyandırın. Farkında olanlar ne kadar çoğalırsa zihinlerinizi köreltmeye yönelebilecek girişimler de o ölçüde boşa çıkacaktır. Düşünmek ve anlamak her insanın hakkıdır. Bu çabanın toplumu herhangi zarara sokacağını öne süren düşüncelere asla kulak asmayın. Sorgulama ve anlama hakkını hangi gerekçeyle olursa olsun hiç kimse size vermek istemese bile bundan asla feragat etmeyin. Zira bundan feragat etmek, esasen kendi “ölüm fermanını” imzalamak demektir.