Şanı gerçekten de büyük Gazi Osman Paşa’yı hatırlayanların sayısı “Z Kuşağı” çağında giderek azalsa da, tarihimizin bu büyük kahramanının yaptıkları önemini asla kaybetmeyecek.
Çünkü o, Plevne’de sadece sıradan bir şehri savunmadı, Osmanlı’nın kalbi İstanbul’u savundu. Eğer Rus ve Romen orduları Plevne’yi 145 günde (yaklaşık 5 ay) değil, birkaç gün içinde hızla tepeleyip geçebilseydi, Osmanlı Devleti’nin sonu 1877 yılında gelecekti.
Samimi Haber’deki ilk yazımıza, tarihimizin nadide şahsiyetlerinden biriyle, Gazi Osman Paşa’yla ilgili satırlarla girdim. Onun, Rus Çarı’nın takdirini kazanan ve dünyanın büyük savaş komutanlarının bile örnek aldığı savaş/savunma stratejisiyle ilgili ayrıntıları aşağıda aktaracağım. Bugün başladığım bu köşeyle ilgili size vurgulamak istediğim şu ki, bundan böyle tarihin önemli isimleri ve yaptıklarını, insanlığın geçmişindeki ilginç ve sıra dışı olayları ve bilinmeyen başka ilginç konuları siz değerli Samimi Haber okurlarının beğenisine sunacağım.
Yeniden Gazi Osman Paşa’ya dönüyorum…
Türk musiki tarihinin önemli isimlerinden klarnetçi, besteci ve orkestra şefi Mehmet Ali Bey’in ‘Plevne Marşı’nı çoğunuz hatırlıyorsunuzdur. Tamamı 32 dörtlük olan marş, aynı zamanda bestelenmiştir de. İlk dörtlüğünü hatırlayalım:
Tuna Nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Plevne'den çıkmam diyor
Gerçekten de, Türk ordusundan kat kat büyük Rus ve Romen ordularını çıldırtırcasına, tam 5 ay boyunca Plevne’den çıkmadı Osman Nuri Paşa.
Tarihimizde ’93 Harbi’ adıyla da bilinen 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, Osmanlı’nın Balkanlar’dan ve Karadeniz’in kuzeyinden sökülüp atılması sürecinin en keskin dönüm noktalarından biridir.
Dünya savaş tarihine altın harflerle yazılan Plevne Savunması’yla ilgili onlarca yıldır çok şey yazılıp çizildi. Onları burada tekrar etmeyeceğim. Sadece, konumuzla ilgili olarak kaynaklarda az bilinen ya da hiç bilinmeyen bazı ayrıntıları aktaracağım sizlere. Sanırım sizin ilginizi bu daha çok çekecek.
Plevne Savunması içinde bulunduğumuz günlerde, 19 Temmuz’da başlayıp, 145 gün sonra, 10 Aralık 1877’deki yarma harekatı girişimiyle son buldu.
Savunmanın ilk günlerinde Osman Paşa’nın komutasında 25 bin, Rus kumandan Yuri Şilder-Şuldner’in komutasında 40 bin asker vardı. Yarma girişiminin başarısız olup Osmanlı ordusunun teslim olduğu 10 Aralık 1877’ye gelindiğinde, daha önce katılanlarla birlikte Osmanlı ordusu 40 bine ulaşmış, Rus ordusunun büyüklüğü ise Osmanlı ordusunun beş katını bulmuştu.
Plevne o dönemde öyle büyük bir şehir değildi, nüfusu 7 bin civarında bir kasabaydı. Ancak stratejik önemi büyüktü.
Kuşatmanın başladığı 19 Temmuz’dan 10 Aralık’a kadarki sürede, Osmanlı savunma birliklerinin öldürdüğü Rus/Romen askeri sayısı 35 bini geçti, Osmanlı’nın toplam kaybı 5 bini ancak buldu.
Osmanlı ordusunun kullandığı silahlar arasında, çağının en modern toplarından biri olan Krupp topları, hızlı ve seri atış yapabilen Henri Martin ve Winchester tüfekleri bulunuyordu; bu silahlar Rus ordusunda yoktu. Osmanlı ordusunun sayıca az olmasına karşın uzun süre direnmesinin ardında yatan önemli etkenlerden biri buydu.
Yiyecek bulmakta zorlanan Osman Paşa ve askerleri ot ve çekirge yedi.
Osman Paşa’nın Plevne’de uzun süre direnmesine tahammül edemeyen Rus ordularının genel komutanı Eduard İvanoviç Todleben, kuşatmanın son haftalarında komutayı bizzat devraldı.
Aylarca yardım bekleyen Osman Paşa’ya, Rusların bütün yardım yollarını kapatması yüzünden asker, mühimmat ve gıda yardımı gelmeyince huruç/yarma harekatına karar verildi. Yarma girişiminde, Rusların üç kuşatma çemberinden ilk ikisini yarıp geçen Osmanlı ordusu, son çembere geldiğinde çok zayiat verdiğinden başarılı olunamadı.
Yarma harekatında Osman Paşa’nın ayağından yaralanması ve atının vurulup ölmesi, Osmanlı askerleri arasında; “Osman Paşa öldü!” söylentisine neden oldu ve morali bozulan askerler, yarmayı tam aşmak üzereyken Plevne’ye geri dönmek zorunda kaldı. Geride, bir günde verilen 4 bine yakın şehit kaldı.
Bazı iddialara göre, Ruslar Plevne’ye Bulgar casuslar soktular ve Osman Paşa’nın yarma harekatına başlayacağı haberini alıp ona göre hazırlandılar.
Durumun umutsuzluğunu değerlendiren Osman Paşa, ordusuyla birlikte Ruslara teslim oldu. Teslim olup Rusya’nın değişik bölgelerine götürülen 40 bine yakın Osmanlı askerinden ancak 10 bin kadarı vatanına geri dönebildi, büyük bölümü esaretin ve iklimin kötü koşulları yüzünden öldü.
Osman Paşa’nın savunmasına hayran kalan Rus Çarı 2. Aleksandr, Paşa’yı bizzat kabul etti, alınan kılıcının geri verilmesini ve yarasını tedavi ettirdi. Çar, ayrıca Paşa’ya Rusya’nın üst düzey nişanlarından birini taktı.
Plevne Savunması’nın beş ay sonra teslim olmakla sonuçlanmasının nedenlerinden biri, belki en önemlisi, oraya yardım etmekle görevlendirilen Müşir Mehmet Ali Paşa ile Küçük Süleyman Paşa’nın işi gücü bırakıp birbirleriyle çekişmeye tutuşmasıydı. Maalesef buna benzer görüntüler, yıkıma doğru hızla giden Osmanlı’nın son yıllarında sık sık yaşandı.
Bir süre sonra Ruslar tarafından serbest bırakılıp İstanbul’a dönen Gazi Osman Paşa, 2. Abdülhamit tarafından karşılandı. Padişah, bu kahraman paşanın elini öptü ve onu saray mareşali yaparak onurlandı.
Gazi Osman Paşa’yı efsane haline getiren Plevne Savunması’nın az bilinen ayrıntıları bunlar.
Plevne Savunması, bir yönüyle göğsümüzü kabartan bir başarı ve kahramanlık öyküsü. Ancak sormamız gereken soruyu bu noktada sormak yerinde olacaktır: Plevne’de Osmanlı neden başarısız oldu?
İşte bu sorunun cevabının içinde çürümüş bürokrasi, iyi yönetilemeyen ordular, ordu komutasında ve sivil yönetimde alabildiğine azıtan çekişmeler ve ayağını kaydırma oyunları, liyakatsizlik ve daha nice sıkıntılı sözler var.
Bu noktada size bir önerim olacak: Plevne Savunması gibi tarihi olaylardan elbette gurur duyalım ancak gururla yad etmeden önce ibretle ve ders alarak analım, düşünelim, tartalım.