Zaferler şanı şerefidir bir vatanın. Bu topraklarda yaşayanlara ne mutlu ki şan ve şeref dolu bir maziye sahip. Hele ki zafer, yıkılışa doğru hızla giderken kazanılmışsa daha anlamlı, daha görkemlidir. Tıpkı bir savunma zaferi olan Plevne gibi… Tıpkı Osmanlı’nın altın çağlarını anımsatan Kut’ül Amâre galibiyeti gibi.. ve tabii ki bu zaferlerin mimarları.

Bu haftaki yazımızda göğsümüzü kabartan, destanlaşan Kut Zaferi’ne ve zaferin komutanı Halil Kut'a yer verdik. Kut Paşa, üzerinde güneşin batmadığı bir imparatorluk kuran, burnu olabildiğince havada İngilizlere, belki de yaşadıkları son yenilgiyi tattıran kahramanımızdır.

Mustafa Kemal'in sınıf arkadaşı olan Halil Paşa başarılı bir askerlik hayatı yaşadı.

İngilizin kibirli burnunu sürtmek!

İngiltere, dağılan Osmanlı’dan daha büyük bir pay koparmak için, 1. Dünya Savaşı’nda Irak seferine çıkmıştı. 

Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend komutasındaki İngiliz 6. Poona Tümeni Bağdat'a ilerlemeye çalışırken karşısında Osmanlı ordusunu bulur. 22-23 Kasım 1915 tarihlerindeki Selman-ı Pak Muharebesi’ni Osmanlı kazanır; bunun üzerine İngilizler geri çekilir ve 3 Aralık'ta Kut'ül Amâre kasabasına sığınır. Kut, Bağdat’ın 160 kilometre güneyinde 6 bin 500 nüfuslu irice bir bucaktı. Sakallı Nurettin Bey komutasındaki Osmanlı ordusu İngilizleri kasabada hemen kuşatır.

İngilizler kuşatma altındaki birliklerine yardım için önce, General Fenton Aylmer komutasındaki 19 bin kişilik Tigris kolordusuyla hücuma geçer. 6 Ocak 1916’daki Şeyh Saad Muharebesi'nde 4 bin 262 askerini kaybeden İngilizler geri çekilir. 

Halil Paşa devrede

Ancak Miralay Sakallı Nurettin Bey bir taktik hata yapıp, düşmanın perişan olup geri çekildiği savaşta kendisi de geri çekilme emri verir. Bunun üzerine yerine, başında bulunduğu kolorduyla beraber Kafkas cephesinden Irak cephesine takviyeye gelen Mirliva Halil Paşa 9. Kolordu Komutanı olarak atanır. Halil Paşa, İttihat Terakki’nin üç liderinden Enver Paşa’nın amcasıydı fakat yaşı ondan küçüktü. 

İngilizler Kut’ta sıkışan birliklerini kurtarmak için bu kez Dicle Nehri vadisinden Osmanlı mevzilerine saldırır, bu savaşa verilen Vadi Muharebesi adı oradan gelir. Halil Paşa Aylmer’i alt eder; İngilizler 13 Ocak 1916 tarihinde Vadi Muharebesi'nde 1600 askerini ölü bırakıp çekilir. Bu kez 21 Ocak’ta İngilizler yine Osmanlı kuşatmasını yarıp Kut’a girmeye teşebbüs eder. Hanna Muharebesi adını alan bu savaşta tam 7 bin 200 askerini kaybedip geri püskürtülür. 

19 Nisan 1916 tarihinde savaşın genel komutanı Müşir Colmar von der Goltz Paşa, Bağdat'ta bulunan karargâhında tifüsten ölünce, Halil Paşa 6. Ordu Komutanlığı görevine atanır.

İngiliz ordusunu teslim almak!

İngilizler Kut kuşatmasını kıramayınca, çaresiz kalan General Townshend, 29 Nisan 1916’da birlikleriyle beraber Osmanlı ordusuna teslim olur. Teslim alınan İngiliz ordusunda 4 general, 481 subay, 13 bin er vardır. Halil Paşa, Osmanlı’ya son zaferini hediye etmiştir. 

Ancak bu zaferin tadını doya doya çıkaramadık. Şubat 1917’de İngilizler Kut’u elimizden aldı. 

Kut Zaferi’nden haberdar olmamak!

Peki, yıkılmak üzere olan bir devlet böyle önemli bir zaferi nasıl kazandı? Ve şu son yıllara kadar Türkiye’de tarihçiler dışındaki üç beş kişinin haricinde Kut Zaferi diye büyük bir zaferden niye kimsenin haberi yoktu?

Tükenişteki bir devletin evlatları bile olsa, Halil Paşa ve askerleri; en umutsuz anda bile kahramanlık destanı yazma özelliği genlerine işlenmiş, fetih ruhu taşıyan gözüpek cengaverlerdi. 

Bu zaferden son yıllara dek pek kimsenin haberi olmamasının ardında yatan sebep, zaferin adında saklı. Yenilgilerimizi tarih kitaplarımıza dolduran, zaferlerimizi sümenaltı eden bir garip yabancı zihniyet, sadece Kut Zaferi’ni değil, bizim birçok iyi ve büyük işimizi gizledi bizlerden. 

Halil Paşa’ya odaklanalım biraz da… Paşa, Kut'ül Amâre'nin alınmasıyla birlikte Irak askeri valiliğine getirilir. Kurtuluş Savaşı döneminde, İtilaf kuvvetleri tarafından sürgün edilir ancak o, yine sınırları zorlayarak TBMM Hükümeti’ne yardım (külçe altın, silah) getirir.

Cumhuriyet’in kurulmasından sonra hükümetin özel izniyle Türkiye'ye dönen Halil Paşa 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile kazandırdığı büyük zaferin anısına ‘Kut’ soyadını alır. 1957 yılında bu dünyadan ayrılır.