Ne güzel özetliyor Hüseyin Nihal Atsız; kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeden yazıyor bu eşsiz şiirini. Çünkü bizim toprağımızın acı dolu bir mazisi var.
Çok kahraman can verdi, çoğu kefensiz, çoğu daha görmemiş on beşini ve çoğu daha yeni doğurmuş bebeğini...
Hepsine sonsuz vefa borcumuz var.
SOĞUĞU YENEN BİR KADIN KAHRAMAN!
Bu hafta bu kahramanlardan biri olan; yurdu için belki de en anlamlı, en ulaşılamaz fedakârlığı yaparak tarihe geçen Şerife Bacı’yı analım istedik.
Şerife Bacı gibi ölümsüz ve emsalsiz bir insan, elbette hakkında ciltler dolusu kitaplar yazılmayı fazlasıyla hak ediyor.
SAYISIZ ŞEFİRE BACI’DAN BİRİ
Bizim burada yapacağımız, sıcak evlerimizden dışarıya çıkar çıkmaz iliklerimize kadar üşüyüp titrediğimiz bu soğuk kış günlerinde, onun yaptığı tarifsiz fedakârlığı biraz daha iyi anlamamıza yardım edebilecek bir anmadan ibaret olacak.
Şerif Bacı, kış ve soğuk kavramlarını neden yan yana kullandığımızı bilen zaten biliyordur; bilmeyenler de birazdan öğrenecek…
Şerife Bacı 1889 yılında Kastamonu’nun Seydiler ilçesinde doğdu.
Köy hayatının doğallığı ve zorlukları içinde büyüdü.
OKUMA-YAZMA ÖĞRENDİ
Köy okulunda okuma-yazma öğrenen belki de ilk kadındı.
Okulda öğrendiği okuma-yazmayı köydeki diğer kadınlara da öğretti.
Zamanı gelince evlendi genç Şerife.
Yuvasını kurmasının üzerinden sadece 2 ay geçmişti ki, 1. Dünya Savaşı patladı.
İLK EŞİNİ ÇANAKKALE’DE ŞEHİT VERDİ
Askere alınan eşini Çanakkale’de Savaşı’nda şehit verdi; zaten zor olan hayatı daha da sıkıntılara boğuldu.
Köydeki akraba ve büyükleri, Şerife Bacı’nın “dul” olarak tek başına yaşamasını uygun bulmadı.
İKİNCİ EŞİ VATANA BACAĞINI VE GÖZÜNÜ FEDA ETMİŞTİ
Büyük Savaş’tan, sol bacağını ve bir gözünü kaybederek de olsa sağ dönmeyi başaran Topal Yusuf ile evlendirildi.
Topal Yusuf bir gaziydi, Şerife Bacı eşinin üzerine titrerdi.
Yüreği vatan aşkıyla tutuşan Şerife Bacı için Yusuf’un bu fedakârlığı çok yüce bir davranıştı ve o yüzden onun nazarında Yusuf’unun yeri başkaydı.
Yusuf, Şerife’nin vatan aşkının fedailerinden biri haline gelmişti.
Derken Kurtuluş Savaşı başladı, hem de yedi düvele karşı.
Mustafa Kemal’in askerleri gibi sivil halkı da bu var oluş mücadelesine canla başla destek vermeye başladı.
Elbette Kastamonu halkı da öyle.
TAKALARLA İNEBOLU’YA, ORADAN CEPHEYE…
Teşkilat-ı Mahsusa’nın görünmeyen kahramanlarının, düşmanın eline esir düşen İstanbul’daki cephane depolarından çalıp Karadeniz üzerinden takalarla taşıdığı silah ve cephanenin Anadolu direnişine ulaştırılması gerekiyordu.
Bu cephanenin karaya çıkartıldığı ana noktalardan biri İnebolu idi.
İnebolu Limanı’na gelen silahlar burada kağnılara yükleniyor, oradan Kastamonu’ya getiriliyor, sonra da cephe bölgelerine naklediliyordu.
Cephaneyi kağnısıyla İnebolu’dan Kastamonu’ya götüren sayısız kadın ve erkekten oluşan isimsiz kahramandan biri de Şerife Bacı’ydı.
KIZININ ADI ELİF!
Bu mücadele ortamında, 1921 yılında Şerife Bacı anne de oldu; kızına Elif adını verdi.
Şerife Bacı hamileliği döneminde de vatan için çalışmayı sürdürdü.
KADIN İSTİHBARAT GRUBU KURDU VE YÖNETTİ
Sadece cepheye kağnısıyla silah ve cephane taşımıyor, kadınlardan kurduğu bir istihbarat ağını yönetiyor, düşmandan edindikleri bilgileri, okuryazarlığının da avantajını kullanarak, Türk cephesine ve komutanlara ulaştırıyordu.
Elif 2 aylıktı; yine haber geldi.
İnebolu’ya İstanbul’dan yine cephane gelmişti ve bunların Kastamonu’ya, oradan Ankara’ya ulaştırılması gerekiyordu.
Bu iş için her evden bir kişi çağrılıyordu.
Eşi Yusuf’un bu göreve gitmesi olanaksızdı zaten.
SOĞUK BİR KIŞ GÜNÜ…
Şerife, lohusalığı bile daha yeni bitmişken, acımasız kış şartları kapıya dayanmışken, o bütün bunlara aldırış etmedi, yine düşünmeden; “Ben yaparım” dedi.
Minik bebeğini de yanına alıp, evindeki iki öküzün çektiği kağnısıyla sahile doğru yola koyuldu.
İnebolu’dan kağnısına yüklenen silah cephaneyle gerisin geriye dönüp yola koyuldu; istikameti Kastamonu idi.
Arkasında kağnı, kucağında bebeğiyle günlerdir çamur, kar, soğuk ve çetin yol koşullarıyla boğuşa boğuşa sonunda Kastamonu’ya iyice yaklaşmıştı.
Kasım ayının son günleriydi, soğuk iliklere işlemeye başlıyor, kar tipiye dönüşüyordu.
VATAN İÇİN CANINDAN VAZGEÇMEK
Dondurucu soğuk ve tipi kemiklerine kadar işliyor, diğer yandan silah ve cephaneyi ıslatıyordu.
Kucağında 2 aylık minik bebeği Elif, kağnının üzerinde ise vatanın kurtuluşu için gereken silah ve cephane vardı.
Kendi canı mı daha önemliydi, yoksa vatan ve yavrusu mu?
Şerife Bacı, hiç düşünmeden orada bir tercih yaptı.
Giydiği kalın giysileri ve çocuğunun üzerindeki battaniyeyi alıp, ıslanmasın diye silahların üzerine örttü.
Kendisi de bedenini küçük yavrusuna siper edercesine ona sarıldı. Vücudunda kalan son sıcaklık, yarım saat kadar geriden gelen diğer kağnıcılar yetişene Elif’i hayatta tutabilirdi.
Ölümü umursamıyordu çünkü o da biliyordu, vatan için ölmek ancak bir şerefti. Bedenindeki son sıcaklığı kızına biraz daha zaman kazandırsın diye ona iyice sarıldı ve şehit düştü.
Ardından gelen diğer kağnıları sürenler buldu onun kutlu cenazesini.
Vatan için canından bile vazgeçen nice isimsiz kahramandan biriydi Şerife Bacı.
Fakat şehadetinin ardından ismi duyuldu; yaptığı büyük kahramanlıktan Atatürk de haberdar oldu ve onu; “Şerife Bacı gibi nice isimsiz kahramanlar, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde gösterdikleri cesaret ve fedakarlıkla tarihe geçmişti” dedi.
ŞERİFE BACILAR SAYESİNDE BUGÜN BAŞIMIZ DİK
Şerife Bacı’nın anısını yaşatmak için Kastamonu’da heykeli dikildi, ismi birçok kuruma, caddeye, okula, kız yurduna, hastaneye verildi.
Şanlı tarihimiz, yaptığı kahramanlık ve fedakârlıklarla tarihin akışını ve Türk milletinin kaderini değiştiren nice meçhul abidevi şahsiyetle dolu.
Bunların çoğunun adını bile bilmiyoruz.
Bugün bu topraklarda güven ve huzur içinde, başı dik yaşamamızı canları pahasına sağlayan nice Şerife Bacıların anısı karşısında saygıyla…