Levent Kırca’nın, enflasyonun çok yüksek olduğu dönemlerde yaptığı parodileri herkes hatırlar!

Kırca, rol gereği zamdan sorumlu devlet bakanı olarak basın mensuplarının karşısına geçer, sorular karşısında epey terleyen Kırca; “Bu yapılanlar zam değil zamcık canım” deyiverir…

Parodileri kendisi mi yazıyordu bilmiyorum ama keyifle izliyorduk o yıllarda.

Bir de Süleyman Demirel’in iktidarda olduğu yıllarda zamla ilgili yaptığı bir açıklama vardı hatırlarsanız.

Basın mensupları yapılan zamlarla ilgili Demirel’e mikrofon uzatır, Demirel de o kıvrak zekasıyla; “Ne zammı? Biz zam yapmadık, bu zamlar zaten yapılmıştı, biz kucağımızda bulduk” der…

Öyle ya da böyle bir şeylere zam geldiğinde yazılan haberlerde bu hiç sağa sola çekmeden “zam” adı konularak yayınlanırdı.

Şimdi bazı haber sitelerine bakıyorum, özellikle iktidara yakın olanlara (bu arada bir siyasi parti taraftarlığımın olmadığını ifade edeyim) … İlginç isimlendirmeler bulmuşlar.

Mesela köprü ve otoyol geçişleri yüksek oranda zamlanmış, ilgili haber sitesi bunu şöyle haberleştiriyor: “2025 yılı köprü ve otoyol ücretleri belli oldu”

Akaryakıta zamcık değil, bildiğin kallavi zam geliyor, atılan başlık şu: “Akaryakıt fiyatları değişti!”

Bunu sadece bir ya da birkaç haber sitesi yapsa anlarım. Ama iktidar çeperinde yayın yapan neredeyse her haber sitesi bu tip başlıklar atıyor.

REALİTEYİ ÇARPITMAMAK LAZIM

Yahu kardeşim ortada bir realite var. Bir mal ya da hizmetin fiyatına zam yapılmış. Fiyatları artmış. O ya da bu sebepten. Bu durumu haber yaparken neden meselenin adını doğru koymuyorsunuz?

Habercilikte 5N 1K sistemi vardır. Bu sistematiğe uyulmak kaydıyla habere konu olan olay neyse bunu çarpıtmadan, adını doğru koyarak yansıtırsın.

Zam haberini “fiyat belli oldu” olarak verdiğinizde birileri size madalya mı takacak?

Yoksa, “aman birilerini üzmeyelim, patrondan fırça yeriz” korkusu mu var?

Öyle anlaşılıyor ki birileri bazı konularda medyaya önceden belirlenmiş bazı talimatlar yolluyorlar, onlar da bu talimatlara uyuyor!

Türkiye Basın yayın konusunda merkezileşti…

Medya kuruluşları son yirmi yılda hızlı bir şekilde el değiştirdi.

Siyaset açısından bu bir gereklilik, belki bir taktikti…

Tabi geriye dönüp bakınca, medya kuruluşlarının iktidar değişikliği yapabildiği yılları da unutmamak lazım.

Türkiye o konuda epey yol aldı, almadı değil…

Ama asgari şartlarda objektivite konusu halen tartışılması gereken bir konu olarak kaldı…

MEDYA MERKEZİLEŞTİ

Medya alanında Türkiye’de pek çok şey belli merkezlerden yönetiliyor…

Başımdan geçen bir hadiseyi aktarayım. Daha evvel bir gazetede köşe yazarlığı yapıyordum. Bu süreç aşağı yukarı 10 yıl sürdü. Ufak tefek ara vermelerle birlikte…

Bir süre herhangi bir gazetede yazı yazmamaya karar verdim. Sonra el değiştiren bir gazetede boşluk olduğu düşüncesiyle adımın genel yayın yönetmenine ulaşmasını sağladım.

Öyleydi, böyleydi derken, işin geldiği nokta şu oldu: Devlette bilmem ne başkanlığında bir isim varmış, bilmem nerenin daire başkanı imiş, gazetelerde yazı yazacak kişilerin isimleri önce onun onayından geçiyormuş!

Meselenin geldiği nokta bu.

Aynı hastalık başka siyasi kanatlarda ve medya kuruluşlarında da var.

Mesela bilmem ne gazetesinde yazı yazabilmeniz için İmamoğlu’na, bir başkasında yazabilmek için Kılıçdaroğlu’na, öbüründe yazabilmek için Bahçeli’ye yakın bir isim olmak zorundasınız.

Basın yayın kuruluşları adeta siyasilerin arka bahçesi haline gelmiş.

Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsedenler ya saftır ya da cahil.

HER ZAMAN MI BÖYLEYDİ?

Her zaman mı böyleydi?  Evet her zaman böyleydi ama bugünkü kadar saçmalık herhalde geçmişte yoktu.

Türkiye’de medya ya bir sermaye grubunun ya da bir siyasi yapının uzantısı olarak var olmuştur.

Ancak siyaseten kim güçlü ise genellikle onun borusu ötmüştür.

Bu arada yazı yazdığım bu mecrayı objektivite bakımından tebrik ediyorum.

Geçenlerde köprü ve otoyollara gelen fahiş zammı, net olarak zam olarak haberleştirdiler. Ivırıp kıvırmadılar.

Böyle olmak lazım.  Basın yayın çevresi bir yönüyle halkla iktidarlar arasında köprü rolü oynar.

Ancak köprü tek taraflı bir geçiş güzergahına sahipse orada sıkıntı başlar.

İktidardan basına nimet şelaleleri akıtılması ne kadar yanlışsa,  basının da salt yandaş  pozisyonuna bürünerek halkın içinde bulunduğu realiteyi çarpıtması da bir o kadar yanlış.

TARAFSIZ BASIN VAR MI?

Yüzde yüz tarafsızlık zaten mümkün değil. Bu realiteyi kabul etmek lazım. Ama iktidardakileri üzmemek için haber dilini kılı kırk yararak, korka korka eğip bükmek meslek etiği ile bağdaşır bir durum değil.

Ama realite şu ki eğip bükenler genellikle iyi makamlara geldiler.

Demek ki bu eğip bükme işinin bilinçli bir tercihle alakası varmış.

Geçmiş yıllarda bir haber sitesinin bilmem ne müdürü devlette bir kurumda başkan yardımcısı pozisyonuna yükseldi

Basının içinden gelip vekil, başkan vs. olan çok.

İtalya’da istakoz keyfi ile gündeme gelen sarışın vekil sanırım İzmir’de bir basın kuruluşunda çalışıyordu. Daha sonra M.V. oluverdi…

Basın-iktidar, basın-muhalefet ilişkileri böyle işte.

Herkes öyle ya da böyle gördüğü hizmetin karşılığını alıyor. Alıyor da işin içinde hak-hukuk-liyakat gibi yüce değerler var mı?

Olup olmadığı herhalde ortada… Sen beni parlat ben de sana günü geldiğinde hediyeni vereyim mantığı…

ORTAYA ÇIKACAK İLLETLER

Basın ve siyaset ilişkisi bu şekilde devam ettiği müddetçe ülkede şu hastalıklardan kurtulamayız:

1-Liyakat sorunu devam eder…

2-Kayırmacılık, torpil devam eder.

3-Politik göz boyama devam eder…

4-Gerçeklerin gün yüzüne çıkması gecikir…

5-Manipulatif habercilik halkı by-pass eder…

6-İdeolojik körlük, çatışma ve kamplaşma kaçınılmaz hale gelir.

7-Basın gücü kullanılarak adalet terazisi şaşar

8-Doğrular yanlış gibi yanlışlar doğru gibi sunulmaya devam eder…

Eder oğlu eder…

Bu yüzden aklı başında insanlara tavsiyemiz,  haber takibini çok farklı kaynaklardan yapmaları, kendilerine ulaşan bir haberin doğruluğunu ya da yanlışlığını iyice araştırmaları, kimseye durur yerden akıllarını kiraya vermemeleri.

Medya, illüzyona ve şaşırtmaya, çarpıtma ve manipülasyona açık bir alandır.

Dikkatli olmalı, her duyduğumuza her gördüğümüze inanmamalıyız.

Her halükarda birileri size yalan söylemeye devam edecek çünkü… 

Bu hastalık tek bir cephede yok, her cephede var maalesef…