“Cumhuriyet nedir?” şeklinde bir soru sormuş olsak, dört başı mamur cevap verecek bir babayiğide az rastlarız.

Bazılarımız “halkın kendi kendini yönetmesi” diyecek…

Bazıları “saltanatın söz konusu olmadığı rejim türü” şeklinde cevap verecek…

Bazılarımız ise belki kem küm ederek konuyu geçiştirecek…

Antik Roma, cumhuriyeti, “ortak yasalara bağlı erdemli yurttaşlık” olarak tanımlamış.

Machiavelli ise cumhuriyete, “halkın egemenliğine dayalı siyasal bir rejim” olarak bakmış…

Hatta Machiavelli cumhuriyeti monarşik yönetim karşıtlığı olarak tanımlamış. Yani, siyasal iktidarın başında bir kralın bulunmaması…

Rousseau’ya göre cumhuriyet genel iradeye dayalı yasalarla yönetilen her meşru rejimdir.

Kant ise hadiseye biraz farklı bakıyor.

Kant’ın tarifine göre “meşruti monarşiler, anayasal aristokrasiler ve demokrasiler cumhuriyettir!”

Hoppalaaa!

Gel de çık şimdi işin içinden.

Bu duruma göre meşruti monarşi ile yönetilen, İngiltere, Hollanda, Belçika ne olacak?

Hatta bir ülkede seçim yapılıyor, sandık kuruluyorsa yani halk kendisini yönetecek kişileri seçebilme iradesine sahipse o yönetim biçimi de cumhuriyet.

Kant despotizmi cumhuriyetin karşıt rejimi olarak görüyor. Bir yerde despotizm varsa orada cumhuriyet yoktur.

Oysa ki Machiavelli cumhuriyeti monarşinin karşısına koymuştu!

Kafanız karıştı değil mi?

Mesela İngiltere’de hem meşruti monarşi var, yani kral ailesinin temsili de olsa siyasal erkin en tepesinde olduğu bir düzen var. Bu düzende hem kral, hem başbakan hem de iki kamaralı bir meclis var.

E hani bir ülkede meşruti de olsa monarşi yani krallık varsa orası cumhuriyet olamazdı?

Demek ki olabiliyormuş!

Geçelim bizdeki duruma.

Türkçedeki cumhuriyet kavramı, Arapça “cumhur” kökünden geliyor.

Cumhur toplu şekilde var olan halk demek…

Cumhuriyet ise “halka ait olan şey” anlamına geliyor.

Bizde cumhuriyet “saltanat karşıtı, homojen bir halk kütlesine dayanan rejim” olarak anlaşıldı…

Bir başka anlamı ise parti ve devlet birliğine dayanan yönetim anlayışı…

Yani tek partinin ülkeyi yönettiği, başkaca bir partinin seçim yarışına giremediği, iktidardaki partinin ise devlet mekanizması ile bütünleştiği sistem.

Evet cumhuriyet egemenlik ile ilgili bir kavram ancak demokrasinin gelişmesiyle birlikte cumhuriyetin anlam dünyasına seçim meselesi de dâhil edildi.

Yani bir yerde serbest seçimler yapılamıyorsa orada cumhuriyetten bahsetmek zor…

En azından çağdaş demokratik düzenlerde seçimler serbestçe yapılmalı ve iktidara birden çok aday ya da parti talip olabilmeli…

Mesela Suriye bir cumhuriyet ama orada demokrasi yok…

Demokrasi ile taçlandırılmayan bir cumhuriyetin despotizme kayması olası…

Suriye’de olduğu gibi…

İnsan hakları ve özgürlükler de öyle.

Eğer bir ülkede vatandaşlar anayasa ve kanunlarla çerçevesi belirlenmiş bir özgürlük alanına, örneğin fikir ve düşünce hürriyetine, basın özgürlüğüne, din ve vicdan hürriyetine sahip değilse yine orada cumhuriyetten bahsetmek çok zor…

Öyleyse bir siyasi rejimin cumhuriyet olabilmesi için karşımıza üç temel kriter çıkıyor:

1-Çerçevesi anayasal ve yasal düzenlemelerle örülmüş bir “hukuk devleti”. Yani her vatandaşın, devletin egemenlik alanındaki her yerde aynı kanunlara tabi olması.

Bu da yetmez “hukukun üstünlüğü” bir temel ilke olarak uygulamada olmalı. Kanun devleti mi? Hukuk devleti mi diye bir soru sorulursa elbette yapılacak ilk tercih “hukuk devleti” olmalı!

2-Demokrasi. Serbest seçimlerin hakça yapıldığı, muhalefetin sesinin kısılmadığı demokratik bir düzen. Bu olmadan cumhuriyet kadük kalır, halk gerçekten egemenlik hakkını kullanamaz! (ne kadar kullanabildiği tartışmalı da olsa! )

3-İnsan hakları ve özgürlükler. Din ve vicdan hürriyeti, basın özgürlüğü, sivil toplum alanının belirgin olması.

Çağdaş demokrasilerde bu üç temel özellik genellikle bulunur. Cumhuriyet rejimi ise bu demokratik düzenin alt yapısıdır.

Peki, meşruti monarşinin olduğu bir ülkede cumhuriyet işlemez mi? Pekâlâ işler. Örneği Batı Avrupa ülkeleridir. Ancak orada halkın temsilcisi olarak “Avam Kamarası” oldukça güçlüdür ve Lordlar Kamarası artık günün koşullarında sembolik bir değer taşır.

İspanya da bir krallıktır. Hollanda ve Belçika da öyle…

KLM Havayolları Hollanda Kraliyet Havayolları olarak bilinir… KLM’nin logosu ise bir kral tacı ile sembolize edilmiştir.

Dünyada bunun pek çok örneği var…

Ne demek istiyorum?

Cumhuriyeti revize edip saltanat sistemine mi dönelim?

Elbette hayır.

Yani cumhuriyetimiz Avrupa’daki kimi örnekleri gibi meşruti monarşi ile bir arada mı olsun?

Buna da hayır. O tren çoktan kalktı!

Saltanat sistemine geri dönmemiz elbette mümkün değil artık. Anayasalı meclisli bir meşruti monarşiye de geri dönmemize gerek yok.

Demokrasiyle taçlandırılmış bir cumhuriyetle yola devam etmek en iyisi…

Ama yukarıda saydığımız üç temel ilkeyi ihmal etmeden: Hukuk devleti normunun üstünlüğü, çoğulcu demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerini merkeze alan bir anlayış.

Dolayısıyla pek çoğumuzun üzerinde ittifak ettiği bu üç kriter ancak ideolojik devlet krizini aşmakla mümkün olur.

İdeolojik devlet anlayışı 20.yy başlarında kalmış, eskimiş, modası geçmiş bir siyasal yönetim tarzıdır.

Resmi ideoloji tezleriyle yönetilen bir cumhuriyetin her zaman totaliter bir rejime dönme olasılığı yüksektir.

“Çoğulculuk” ve “adalet devleti” kavramları ise bunun panzehridir!

Demokrasi ise ancak çoğunlukçu değil çoğulcu olduğu zaman bir anlam ve değer kazanır.

Demokrasinin tek kriteri bir ülkede sadece serbest seçimlerin yapılması değildir. Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, hukukun üstün tutulmadığı, din ve vicdan özgürlüğünün sağlanmadığı, muhalefetin etkin olamadığı demokrasiler kadük demokrasilerdir.

Peki demokrasi çok mu ideal bir yönetim biçimidir?

Mesela adaletin sağlandığı, herkesin huzur ve refah içinde yaşadığı bir düzen ancak ve ancak demokrasi ile mi mümkün olur?

Hayır!

Mesela demokrasinin de kendi içinde tutarsızlıkları yok mudur?

Elbette vardır!

Mesela, esas itibariyle devlet yönetme vasfına sahip olmayan birisi şu medya çağında, arkasına güçlü bir sermaye grubunu alarak bir parti kursa ve etkili bir kampanya ile iktidar koltuğuna otursa, bu demokrasi içinde mümkün bir durum mudur?

Evet!

Mesela ön seçim olmaksızın liderlerin kendi belirledikleri adayları alın bunları seçin diyerek önümüze atması söz konusu olabiliyor mu?

Ona da evet!

Öyleyse demokrasinin iyi tarafı ne?

Demokrasi kansız bir şekilde iktidar değişimi yaşanabilen tek rejim şu an.

Demokrasinin belki de en yenilir yutulur tarafı bu.

Belki de gelecekte, demokrasiden daha iyi bir yönetim biçimi icat edilecek ve demokrasi rafa kalkacak, bilmiyoruz.

Ama bildiğimiz bir şey varsa o da şudur ki demokrasi ile taçlandırılmayan her cumhuriyet esasında kadüktür, yarımdır.

Halkın idareye doğrudan katılımı, karar süreçleri üzerinde doğrudan müdahil olması mümkün olmadığına göre en azından referandum/geri çağırma gibi bazı araçlar kullanılarak katılımcı bir demokratik anlayış yerleştirilebilir.

Antik Yunandaki demokrasi uygulamasında “Agora” dediğimiz meydanlarda insanlar yönetime doğrudan karar bildirme hakkına sahiptiler. Ama bugün nüfus vb. koşullar gereği bu mümkün değil.

O zaman halkın idare üzerindeki denetimini sıklaştıracak başka araçlar icat etmek zorundayız. Dijital çağda bunu gerçekleştirmek belki daha kolay.

Bir siyasal partiyi iktidara getirip dört ya da beş yıl, “al ülkeyi ne yaparsan yap” demek doğru değil…

Halk denetimi artık çağımızda demokrasinin temel koşulları arasında sayılıyor…

Mesela adı yolsuzluğa karışmış bir belediye başkanını halk “geri çağırma” yöntemi ile koltuktan edebiliyor bazı Batı Avrupa ülkelerinde.

Bizde ise koltuğa oturanlar “ebedi şef” olarak uzun yıllar mührünü vuruyor yerel/genel siyasete…

Her zaman daha ilerisi, her zaman daha iyisi mümkün.

Yeter ki cumhuriyeti doğru anlayalım, doğru konumlandıralım.

Demokrasiyi ise yamalı bohça olmaktan çıkartalım.

Eğer egemenlik gerçekten kayıtsız şartsız milletin olacaksa hiç kimsenin dışlanmadığı, resmi ideolojinin siyasal rejimin tepesinde demoklesin kılıcı gibi sallanmadığı, ayrıcalıklı zümrelerin cumhuriyetin temel direği olmaktan çıktığı, hukukun üstünlüğüne dayalı, yani güçlünün hukukunun değil haklının hukukunun üstün olduğu bir düzeni inşa etmek zorundayız.

Bunu yapmak zor mu?

Elbette değil.

Ancak zamana ihtiyacımız olduğu kesin.

Bir de zenginleşmenin altyapısının kültürle-eğitimle pekiştirildiği bir anlayışa ve yüksek siyasal/toplumsal ahlaka da el’an ihtiyacımız var!

Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun!