Nobel ödülü kimilerine göre ciddi bir prestij ve saygınlık unsuru iken, bazılarına göre ise siyasi saikler gözetilerek verilen bir ödül. 

Fizik, kimya ve benzeri bilim alanlarında verilen Nobel Ödülleri pek tartışma yaratmazken, edebiyat, ekonomi ve barış alanında verilen Nobel ödülleri tartışmalı bir alan olarak karşımıza çıkıyor. 

Nobel alan edebiyatçı ve siyasetçilerin yaptıkları açıklamalar, verdikleri mesajlar bu durumun oluşmasında büyük bir etken. 

Türkiye’nin önemli aydınlarından Cemil Meriç, Nobel meselesine aile içi bir mesele olarak bakıyor. Meriç’e göre Avrupa kendi içinde tek bir aile. Bu anlamda verilen ödüller aslında aile içinde bir ödüllendirmedir. 

Avrupa ya da batı dünyası dışında birilerine bu ödül layık görülüyorsa ödülü alan kişiler muhakkak zihniyet olarak bu aileye dâhil olmuştur. Cemil Meriç meseleye böyle bakıyor. 

Aile içinden Nobel’e itiraz eden ve almayan edebiyatçılar da var mesela. Jean Paul Sartre bunlardan birisi. 1964 yılında Nobel almayı hak eder hale geliyor ama “Yazar her türlü kurumsallaşmayı reddetmelidir” mottosuyla ödülü reddediyor. 

Nurettin Topçu hocanın da hocası olan Henri Bergson ise meseleye farklı bakıyor ve Nobel ödülünü uluslararası entelektüel birikimlerin değerlendirilmesi olarak gördüğü için ödülü bir itibar unsuru olarak görüyor.  

Ernest Hemingway, 1954 yılında Nobel Edebiyat ödülü aldığında şu tarihi sözü söylüyor: Pek çok büyük yazarın Nobel ödülü alamadığını bilen her edebiyatçı, bu ödülü biraz utanarak alacaktır. Amerika’da Nobel ile ilgili algı tamamen bu ödüllerin Avrupa merkezli olduğu yönünde. Nobel  Akademisini anti Amerikancı olmakla suçlayanlar da var. 

Nobel edebiyat ödüllerinin itibarını sarsan, bu ödülleri tartışmalı hale getiren en önemli olay, 2019 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nün soykırım destekçisi bir yazara verilmesi. 

Srebrenitsa katliamını savunan Handke’ye bu ödülün verilmesini Slavoj Zizek sert şekilde eleştirmiş ve bu durumu trajikomik bir olay olarak tarif etmiştir. 

Meşhur tarihçimiz İlber Ortaylı ise Handke olayı üzerine şu yorumu yapmış: “Belirli bir dünyanın, belirli bir düşüncesine göre verilir”.

Türkiye’de Nobel ödüllerine ilişkin eleştiriler üç noktada birleşiyor: Ödül tarafgirlik esası üzerine kurulu, objektif kriterler göz önünde bulundurulmuyor, giderek siyasallaşıyor! 

Merhum Şaban Teoman Duralı Hoca, olayı; “Nobel barış ödülü göz boyama işidir. Edebiyat ödülü ise ayağa düşmüştür. Bizde Yahya Kemal, Kemal Tahir, Nazım Hikmet gibi devler dururken ödülü kimlere verdiler” şeklinde özetliyor. 

Hikayeci Mustafa Kutlu ise çok daha net konuşarak ödülü, haklı gerekçelerle yerden yere vuruyor: “Nobel, Hristiyan Batı dünyasının liberal, kapitalist, aydınlanmacı, seküler düşüncesiyle küresel sermayenin ve tüketim toplumunun kendi çıkar hesaplarına uygun olarak tasarlanmış, hegomonik bir ödül olarak dünyaya lanse edilmiş bir kalp akçedir."

Bizde en son edebiyat ödülü Orhan Pamuk’a verildi. Orhan Pamuk’u Nobel’e taşıyan başarısı ise aşağıdaki cümlelerde gizli: 

Orhan Pamuk, Neue Zürcher Zeitung adlı İsviçre gazetesinde verdiği bir mülâkatta; “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi." 

Erol Manisalı hoca, 19 Aralık 2005 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yazdığı yazıya "Orhan Pamuk Nobel'i Garantiledi" başlığını atarken tam da bu noktaya işaret etmişti. 

Şimdi ekonomi dalında Nobel Ödülü alan Daron Acemoğlu ismi üzerinde yoğunlaşan tartışmalar var. Atilla Yayla Hoca X hesabında yaptığı yorumda şunu dile getiriyor: “Hak ettiğini sanmıyorum. Bazı fikirleri çok saçma. Ama ilk ve tek yanlış, Nobel ekonomi ödülü değil verilen”.

Acemoğlu, Osman Kavala hapse girdiğinde, bir yazılı pankart hazırlıyor ve bu pankartla bir resim çektirerek X hesabından paylaşıyor.

Pankartaki İngilizce metinde şunlar yazıyor: “10 aylık tutukluluk… Hiçbir yargılama ve iddianame olmadan… Bu adalet mi? Osman Kavala’nın yanındayız!” 

Sahi Osman Kavala niçin yargılanmış ve hapse gönderilmişti? 

Yazar Nihat Genç’in Acemoğlu için sarf ettiği sözler daha ilgi çekici: “Liberaller ve Fetöcülerin umut bağladığı bir ekonomist var, adı Daron Acemoğlu. Adama ne zaman ekonomi sorulsa, ‘Demirtaş ve Kavala serbest bırakılsın’ anlamında demeç veriyor. Çürüyüp, yıkılıp insanlığın üstüne felaketler ve savaş makinasıyla düşen neo-liberalizmin tutunacağı koloni komiserlerinden başka kimsesi kalmamış. Batı sömürgeciliğini medeniyet diye yutturmaya çalışan kitap insanlık için utanç abidesidir. Nobel Orhan Pamuk’a niye verilmişse Daron Acemoğlu’na da aynı sebeple verildi”.

“Türkler 1 Milyon Ermeni’yi öldürdü” diyen Orhan Pamuk’la, yüzlerce insanın kanını eline bulaştıran bir terör suçlusu olarak hapse atılan Selahattin Demirtaş için; “Serbest bırakılsın” diyen Acemoğlu arasında zihniyet bakımından bir fark var mı? Yorum sizlerin.