22 Haziran geldi, çattı. Hepimiz nefeslerimizi tuttuk, Merkez Bankası’nın faiz kararını bekliyoruz. Artacak artmasına da ne kadar artacak? Esas hedefin yüzde 30’un üstü olacağı aşikar. TÜİK’in hiç bir enflasyon verisine inanmadığımız için yüzde 30 üstü diye tahmini bir oran verip fazla spekülasyona girmiyoruz. Doğal olarak belki yüzde 40’ların üstünden söz etmemiz gerekiyor.

Peki bu artış kademeli mi olacak yoksa şok dalgası ile bir anda mı gerçekleşecek.

Bir anda gerçekleşecek ve şok etkisi ile ekonomi derhal zapturapt altına alınacak diyenler kadar, bu kadar sert müdahalenin bankacılık krizlerine yol açacağı gerekçesiyle kademeli artış yöntemiyle hedefe varılacağı savını öne sürenler de az değil. Öte yandan Merkez Bankası’nın mevcut faiz oranını sabit tutma ihtimali de var, ancak bu ihtimal gerçekçi değil.

Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi ekonominin dümeni teslim edilen Mehmet Şimşek’in eli hiç mi hiç rahat değil.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası faiz artışına verdiği kerhen destek, farklı senaryoların da devreye girmesine yol açıyor. Erdoğan “enflasyon sonuç, faiz sebep” görüşünü inatla savunmaya devam ederken ve Şimşek seçilmiş değil, atanmış bir Bakan kimliği ile görevde olduğu sürece her an bir görevden alma ya da istifa haberi gelebilir diyenlerin de sayısı az değil.

Bir diğer senaryo ise, esas krizin turizm sezonu boyunca turistler Türkiye’de para harcadıkları sürece işlerin iyiye gidiyor havasına bürüneceği, ihracatçıyı yeterince tatmin eden kurun Eylül ayı sonuna kadar muhafaza edilebileceği, eylülden başlayarak mart ayına kadar “her şey kontrol altında ve kriz bitti!” algısını yaratmak üzere yerel seçimlere gidileceği şeklinde. Bu algıyı pekiştirmek için de faiz indirimlerinin eylül ayından başlayarak gerçekleşebileceği ihtimali ortaya çıkıyor.

Marttan sonra mı? Pek fazla bilenin olduğunu sanmıyorum.

Bir diğer önemli sorun da yukarıda değindiğimiz Şimşek’in mevcut durumu ile ilgili. Şimşek’in daha önce Erdoğan tarafından ciddi suçlamalarla görevinden azledildiğini hatırlatan bazı çevreler iki şeyi anlamakta güçlük çekiyorlar.

Öncelikle Şimşek bu görevi neden kabul etti? Kendisinden özür dilendi mi? Hoş özür dilenmiş olsa bile bunun kamuoyuna açıklanamayacağı da açık.

İkinci olarak daha önce Naci Ağbal örneği ortada dururken, esas amacı uluslararası sermayeyi Türkiye’ye çekmek olan Şimşek atamasının uluslararası sermayeye ne kadar güven verebileceği.

Tabi Ağbal’a referans yapınca ister istemez mevcut Merkez Bankası Başkanı Dr. Hafize Gaye Erkan ile de ilgili bir kaç söze yer vermek gerekiyor. Erkan "youtube"de yaptığı açıklamalarda göreve gelmeden önce çok üst düzey ABD’li yöneticilerin yer aldığı bir toplantıya katıldığını, daha önceki bir ABD hükümetinde çok önemli bir görevde olan (ismi kendisinde saklı) bir hükümet üyesinin Ortadoğu sorununun çözümü için ideal modelin “United States of Turkey” (Türkiye Birleşik Devletleri) olduğunu aktarıyor.

Doğal olarak bu aktarım Hafize Hanımın mevcut konumunda olması gereken teknokrat kimliğinden ziyade, siyasi bir spekülasyona neden olduğu. Hani nedense rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dan bu yana 1 koyup 3 alma hevesini çağrıştırıyor.

Tabii bu arada Merkez Bankası’na yapılamayan atamalar, nasıl bir ekonomi planlamasının düşünüldüğü hala bilinmezler arasında.

Görüntüye bakınca pek hoşlanmasak da “kervan yolda düzülür” mantığının şimdilik hakimiyetini sürdürdüğü sonucuna da varıyoruz.

Son olarak 1985-1993 yılları arasında İktisadi Kalkınma Vakfı bünyesinde mesai arkadaşlığı yaptığım, siyasi görüşlerimiz taban tabana zıt olsa da, çalışkanlığını, bilgisini ve efendiliğini her zaman çok takdir ettiğim Dr. Ömer Bolat’ı Ticaret Bakanı olarak atanmasından ötürü kutlarım. Yolun açık olsun sevgili Kardeşim.