Tehlikeli sulara giriyorum, biliyorum…
Ama bunları yazmamanın da bir nevi halka ihanet olacağına inanıyorum. Yaklaşık 15 yıldır Türkiye'nin yakın tarihi ve yakın tarih Türk savaşları konusunda bilgi taramaları yapıyor, anılar ve askeri cerideler okuyorum. Bunlardan edindiğim bilgileri yazmaktaki amacım “Düşüncenin standardına ulaştım” demek değil, lütfen biliniz…
Sadece bilmeniz ve sizlerin de araştırması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bize anlatılanlarla, gerçekler arasında uçurum olduğu fikrine ulaştım. Düşünebiliyor musunuz, bu ülkenin en büyük değerlerinden biri hakkında dahi doğru bilgilere sahip değiliz.
Bunlar ne mi?
Hadi anlatalım!
Ayrıca aşağıda aktardığım bilgilerin doğruluğunu siz de teyit edin ve şu soruyu sorun: Neden?
1- Mustafa Kemal Atatürk diye bir isim yok!
Mustafa Kemal Paşa, soy isim kanunu ile birlikte Arap kökenli olduğu gerekçesiyle Mustafa ve Kemal isimlerini kullanmak istemedi. Resmi adını: KAMÂL Atatürk olarak tescil ettirdi. KAMÂL, Öztürkçe “Ordu ve “Kale” anlamında olduğu kaydediliyor. Peki neden hala Mustafa Kemal ismi kullanılıyor? Bu soruya bana sormayın, bilmiyorum. Ama, 1934, yani kanundan sonra Türk matbuatında isminin Kamâl Atatürk olarak yazıldığı belgelidir.
(Paşa, Arapları sevmez! Doğal olarak Arap isminden de rahatsız olsa gerek…
Halep’teki askeri hastanenin 3. Gazze Muharebesi bozgunu sonrasında Araplarca saldırıya uğraması ve yaralı Türk askerlerinin yollarda sürüklenerek öldürülmesini nasıl unuturdu ki?)
2- Mustafa Kemal MAREŞAL değil?
Evet, değildir, olamaz!
Enver Paşa’nın Harbiye Nazırlığına gelmesinin hemen akabinde askeri sevk ve idare reformuna gidildi. Türk ordusu özellikle Balkan Harbi’nde yaşanan rezalet gerekçe gösterilerek yeniden yapılanma gereği hissetmişti. Bu reformlar Harbiye Nazırı Müşir Ahmet İzzet Paşa’ya sunuldu. Kendisi, “bir vekalet döneminde yapılsın” diyerek öneriye yanaşmadı. Bunun üzerine azledilip yerine Enver Paşa getirildi…
Hazırlanan proje derhal hayata geçirilerek bir gece içinde 135 general, binlerce subay emekliye sevk ediliyordu. Sevk ve İdaremizi Prusya Askeri Ekolü kaynak alınarak yeniden düzenlenerek tüm general ve subaylar yeniden eğitimden geçirilmiş, subay ve generallerin terfileri, emeklilik yaşları bu sistem esas alınarak yasalaştırılmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın rütbesi Osmanlı döneminde Mirliva idi. Yani Tuğgeneral...
Osmanlı döneminde Paşa rütbeleri ise şöyleydi: Mirliva, Ferik, 1. Ferik ve Müşir...
Günümüzde bu rütbelerin karşılığı ise şöyle: Mirliva Tuğgeneral, Ferik Korgeneral, 1. Ferik Orgeneral, Müşir rütbesi ise Mareşalliğe tekabül etmekteydi. Prusya askeri ekolüne göre hiçbir rütbe atlanamazdı. Yani, bir teğmen yüzbaşı olamazdı. Hızlı rütbe başarıya göre olabilir, ama rütbe kesinlikle atlanamazdı.
Mustafa Kemal Paşa “Gazilik” rütbesi ise gerçektir ve Mareşallikten çok, ama çok daha yüksek bir rütbedir ki her rütbedeki generale ve paşaya verilmektedir. Gazi rütbesi ise çok azdır ve çok ender paşa bu rütbeye ulaşmıştır. “Gazi Paşa isimlerini sayın” desem Gazi Osman Paşa’dan başkasını yüzde 99,9’unuz sayamaz, biliyorum!
Unutmayalım; Paşa, imzasını Gazi K. Atatürk olarak atıyordu.
2. Abdülhamid döneminde yaşanan rütbe skandallarında bir örnekle bu mevzuyu geçelim.
Cevat Paşa 1909 tarihinde Ferik Paşa’dır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 2. Abdülhamid’i “Hal” etmesinden sonra yeni bir yasa çıkarılır: Tasfiye-i Rüteb-i Askeriye Kanunu. Bu kanunla birlikte hediyeden rütbe alanların rütbeleri olması gerekene döner.
Babası Padişaha yakın olan Cevat Paşa, bu imtiyazdan sıklıkla rütbeyle ödüllendirilmişti. Sonunda olan olur ve Cevat Paşa’nın rütbesi devre arkadaşlarınkiyle eşitlenerek Erkan-ı Harp Kaymakamlığa (Yarbay) indirildi.
3- Enver Paşa Yüzbaşılıktan Paşalığa terfi etmedi
Özellikle muhafazakâr kesimden bu türde iddialar duymuşluğunuz vardır. Bırakın o sözde tarihçileri bizzat 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ağzından şahsen duymuşluğumuz vardı…
Enver Paşa, 1902 yılında Harbiye’den Erkan-ı Harp yüzbaşısı olarak mezun oldu. 1905 yılında Kolağası (Ön Yüzbaşı) 1906 yılında da üstün başarılarından dolayı (Konturgerilla) binbaşılığa terfi etti. 1912 yılında bizzat organize ettiği birliklerle Trablusgarp Harbi'ni yönettiği sırada kaymakamlığa terfi etti. (yarbay) 1913 yılında 1. Balkan Harbi felaketinin ardından yurda döndü. Meclis-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) toplantısında Edirne-Enez hattının Bulgaristan’a bırakılması yönünde karar alacağının duyulması üzerine Bab-ı Ali Baskınını gerçekleştirdi. Ardından gayri nizami silahlı birliklerle Hadımköy’de bulunan Bulgar ordusuna saldırdı, Edirne’yi kurtardı. 1913'te Miralay'lığa terfi etti. Harbiye Nazırlığı için Paşalık rütbesi gerektiğinden birikmiş kıdemleri (Trablusgarp destanı) eklenerek 1914’te Mirliva Paşa rütbesine terfi etti.
Enver Paşa gibi bir Şehidi Ala hakkında konuşurken lütfen biraz yutkunun, insaf ama!
Bir sonraki yazımızda “Osmanlı Savaşa nasıl girdi?” konusunu dilimiz döndüğünce, namusluca anlatmaya gayret edeceğiz.
“Ne mutlu Türküm” diyor ve şimdilik müsaade istiyorum…