Türk ordusunun geçmişi 2000 yıldan fazla.
Kara Kuvvetlerimizin logosuna bakıldığında bu net olarak anlaşılır.
2000 yıldan fazladır bu ordu bu milletin bizatihi kendisidir…
Tarihsel olarak, ordu ile millet arasında herhangi bir ayrışma ya da çatışma yoktur.
Türkler ezelden beri asker millettir. Hepimiz, bu topraklarda varlığımızın ebeden daim olması için bu ordunun birer gönüllü neferiyiz.
İstiklal Harbinde de, İstanbul fethedilirken de, Viyana kapılarına dayanırken de her zaman biz bu ordunun bir neferi olduk.
Ecdadın yaptığı fetihler milletin duasını almış ordularla gerçekleşti.
Biz orduya peygamber ocağı gözüyle bakarız.
Ağzı dualı, şehadet şerbetine susamış, öl deyince ölebilmiş bir milletiz…
Ulubatlı Hasan Allah-ü Ekber nidalarıyla ulu sancağı surlara dikerken, Mustafa Kemal “size ölmeyi emrediyorum” derken, Kanuni Viyana önlerine yürürken, bu milletin ağzı dualı, cesur evlatları gözlerini kırpmadan şehadete yürüdüler...
Askerliğini Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda, Üstün Hizmet Belgesi ile tamamlamış birisi olarak söylüyorum: Sefer emrim olmamasına rağmen, bugün güzide ordumuz şahsımı vatan savunması için göreve çağırsa dünyanın öbür ucuna giderim, hem de gözümü kırpmadan…
O zaman iş değişir!
Şimdi bizler bu milletin evlatları olarak bu duygu ve düşünceler içindeyken, birileri kalıp da bizim irademizle seçilen seçilmiş sivil iradeye diskur çekerse,
28 Şubat sürecinde olduğu gibi, milletin değerlerini ayaklar altına almak suretiyle resmi ideolojinin rejim bekçiliğine soyunarak esas vazifesi olan milli savunma hedefinden sapar ve emperyalistlerin kirli emellerine alet olmaya kalkarsa,
1980 ihtilalinde olduğu gibi, Amerikan hülyalarına hizmet etmek suretiyle “bizim çocuklar başardı” naraları atıp ellerini ovuşturanlara aparatlık ederse,
15 Temmuz’da olduğu gibi Türkiye üzerinde kirli emelleri olan conilere, maykıllara göz kırpar, onların hizmetine girerse, milletin ve devletin kurumlarını bombalamaya kalkar, milletin üzerine utanmadan ateş açarsa,
Son yemin töreninde olduğu gibi, milli iradenin bir neticesi olarak milletin oylarıyla seçilen siyasetçilere yan gözle bakarlarsa,
İşte o zaman işler değişir…
Gereken cevabı veririz...
Darbe heveslileri, cuntacılar varsa ayıklanmalı!
Bizden olmadıklarını, bu milletle herhangi bir bağları kalmadığını kayıt altına alır, vakti geldiğinde gereken cevabı suratlarına yapıştırırız!
Bizler Türk ordusunu rejim bekçiliğine soyunmuş bir yapı olarak görmek istemiyoruz.
Bizler Türk ordusunu sürekli içinden cuntalar çıkaran bir ihanet yuvası olarak görmek istemiyoruz!
Bizler seçimle işbaşına gelmiş sivil iradeyi emirle, talimatla, darbeyle işbaşından kovan bir ordu görmek istemiyoruz.
Bizler Türk ordusunu milli savunmamızın eşsiz kahramanları olarak görmek istiyoruz.
Ordunun rejim bekçiliğine soyunması ancak ve ancak kendisine zarar verir.
Ordunun sürekli içinden bir cunta doğurması milli birliğimize bütünlüğümüze zarar verir.
Ordumuz göz bebeğimizdir. Ordumuzu kimsenin yıpratmaya hakkı yoktur. TSK kendi içinde bu tedbirleri almakla mükelleftir.
Bu tedbir ise cuntacılık yapmaya kalkan, sivil alana ayar vermeye kalkan, seçilmiş siyasetçilere yan gözle bakan darbeci, komitacı, cuntacı kadroların temizlenmesiyle alınabilir.
T.C. anayasal bir devlettir!
Türkiye Cumhuriyeti bir anayasal devlettir. Resmi rejimi cumhuriyettir.
Eğer rejimi koruma ve kollama görevi birine ait olacaksa bu görev milletin bizatihi kendisindedir. Millet adına bu yetkiyi TBMM, Anayasa mahkemesi, bağımsız yargı organları kullanır…
Demokratik-anayasal devletlerde askerin rejimi kollamak, korumak gibi bir görevi yoktur.
Asker kendi işine bakar, sivil siyasetçi ve yönetsel irade kendi işine bakar…
Eğer bunun tersi olursa Türkiye dünya kamuoyu nezdinde totaliter, militer, ideolojik devlet krizine saplanıp kalmış, demode bir ülke görünümünden kurtulamaz…
Askerin vesayet üretmeye devam ettiği rejimler kapalı rejimlerdir. Dünyada bunun örnekleri var ve bu ülkelerin tamamı dikta rejimleri ile idare ediliyor…
Oralarda lider kültü ziyadesiyle baskın ve insanlar resmi törenlerde yaşayan-yaşamayan bütün ulu liderlere tazim gösterileri yapıyorlar…
O tip kapalı rejimlere, dikta rejimlerine, totaliter yapılara sempati duyan arkadaşlar buyursunlar Kim Yong liderliğindeki Kuzey Kore’de yaşasınlar…
Oralarda tam da istedikleri kıvamda bir rejim var!
“Bir sağdan bir soldan asalım” diyenler şimdi nerede?
80 İhtilalinden evvelki süreçte pekâlâ barış ve huzuru tesis edebilecekken, ABD güdümündeki bir askeri darbeyle milletin evlatlarının canına okuyan kanlı eller bir sağdan bir soldan asmak suretiyle milleti hizaya getireceklerini zannettiler!
Ama yanıldılar…
Bugün müzeye çevrilmiş bulunan Ulucanlar Cezaevi’nin, Mamak Cezaevinin, 60 İhtilalinde ülkenin başbakanının asıldığı Yassıada Cezaevi’nin dili olsa da konuşsa!
Ülkenin seçilmiş başbakanına sıradan bir astsubayın yaptığı işkenceleri herhalde bilmeyenimiz yoktur.
80 ihtilali sonrasında, tek derdi ülkenin daha iyi noktalara gelmesi için mücadele eden pırıl pırıl gençlerin bir daha çocuk sahibi olamayacakları ağır işkencelere nasıl da maruz bırakıldıklarını herhalde bilmeyenimiz yoktur!
Bunlar gerçekten acı tecrübelerdir…
İsrail lobileriyle iş tutan 28 Şubatçı Paşaların yediği haltların bir neticesi olarak, binlerce insanın, ekmeğinden, hürriyetinden, canından, ailesinden olduğunu herhalde bilmeyen yoktur.
“Tayyip asılsın” naraları atanlar!
Bu acı tecrübeler ortadayken halen ordu göreve diye sokaklarda nümayiş gösterileri yapan şuursuz insanlar, gazete köşelerinde, cunta sevdalısı genç subaylara yağ çeken, siyasi parti merkezlerinde, seçilmiş siyasetçiye sembolik hareketlerle ayar vermeye kalkan rahatsız genç subayların sırtını sıvazlayan akl-ı evveller yukarıda yazdıklarıma kısmen katılacak tiplerdir aslında….
Sorsanız 80 ihtilalinde asılan solculara-sağcılara çok acırlar…
Sorsanız, Deniz Gezmiş’lere, arkadaşlarına çok acırlar…
Ama iş bugüne gelince “Tayyip yargılansın, Tayyip asılsın!” diye kükreyenlere asla gıklarını çıkarmıyorlar!
Benim şahsen bir partim yok. Hiçbir siyasi partiyle organik-inorganik bir bağım da yok. Hangi parti olursa olsun eğrisine eğri, doğrusuna doğru diyen birisiyim.
Bu yüzden pek sevildiğim söylenemez!
Geçmişte, devlette çok iyi yerlerde görev yapmama rağmen dalkavukluk sanatında mahir olamadığım için de daha iyi kariyer basamaklarına bilerek ve isteyerek göz dikmemiş bir adamım.
Bu yüzden çok ama çok rahat yazıp konuşuyorum.
Bugün Kemal Kılıçdaroğlu iktidara gelse, bir sebepten askeri darbeyle alaşağı edilse prensip gereği ona da karşı çıkarım.
Ama “Tayyip asılsın” diye nara atanların aynı duyarlılığa ve fikri namusa sahip olmadıklarını düşünüyorum.
Düşün milletin yakasından!
Bir milletvekili var… Benim hemşerim….
Siyasi kariyerine Ülkücülükle başlayıp, şimdilerde HDPKK destekçisi siyasi partiye göz kırparak devam eden ve yarın nereye savrulacağı kesinlikle bilinmeyen bir varlık! Hangi partiye gittiyse kapı dışarı edildi, kovuldu, bakalım yeni adresi neresi olacak…
Bugünlerde ülkenin Milli Eğitim Bakanı’na dava açıyor…
Gerekçesi Sayın Bakan’ın laiklikle ilgili açıklamaları…
Bakanın açıklamalarına baktım…
Adam bildiğiniz doğruları söylemiş…
Laiklik karşıtı söylemler değil bunlar.
Yusuf Bey laikliğin uygulanma biçimine itiraz ediyor. Baskıcı, faşist, jakobenik laikliği eleştiriyor. Çok da haklıdır eleştirilerinde…
Verdiği örnekler de belgelerle kayıt altına alınmış örneklerdir….
Yaptığı açıklamaları gereksiz, zamansız bulanlar da çıkabilir…
Ancak kendisi bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Bu tartışmayı ben başlatmadım”
Şimdi cahil cühela, ezberci, resmi ideoloji mü’mini, kesin inançlı ve hayata at gözlüğü ile bakan bazı varlık türleri Yusuf Tekin Beyi linç edecek kampanyalar açıyorlar….
Bu işin belli ki siyasi ve hukuki ayağı da bizim siyaset cambazına ihale edilmiş…
Yusuf Tekin Beyi akademiden tanırız. Son dönem Osmanlı’yı da Cumhuriyet Tarihini de bu bahsettiğim siyaset cambazından 50 kat daha fazla bilen bir adamdır.
MEB’de, yeni dönemde attığı bazı adımlar daha evvel MEB müfredatına ayar çeken TÜSİAD zihniyetindeki “adamları” ürküttü!
MEB ile TÜSİAD çevrelerinin ne alakası var demeyin…
Bunlar daha evvel alternatif ders kitabı üretip MEB’e dayatacak kadar ileri gitmiş “adamlardı”!
Tabii olarak bunların zihniyetindeki bazı maşalar şimdi “aman efendim laiklik elden gidiyor, rejim tehlikede gibi nutuklar atarak suyu bulandırmaya çalışıyorlar!
Aslanım geçti o günler!
Bırakın artık bu işleri!
O devirler geçmişte kaldı.
Sivil siyasete ayar vermeye, millete parmak sallamaya kalkanların devri kapandı artık!
Türkiye yeni bir düzene doğru yürüyor…
O düzen ise milletin taleplerini, değerlerini merkeze alan demokratik hukuk düzenidir. Bundan başka çıkış yolu arayanlar Kuzey Kore’ye THY bileti alabilirler, yolları açık olsun!