Akıllanmıyoruz. Ne yapsalar akıllanmıyoruz. Kendileri dışındakilere her türlü zulmü reva gören zihniyet karşısında nedense akıllanmıyoruz!
Bu şeytani düzeni kuran, işleten, destekleyen ayakta tutan mekanizmalar büyük oranda deşifre oldu.
Yine de akıllanmıyoruz!
İnsanlığın, merhametin, aklın, ilmin, fennin, kısacası her türlü iyi şeyin kaynağının hâlâ batı olduğunu zannediyoruz.
Oysaki şu son 15-20 yıldır olan biten her şey bir gerçeği gözümüze gözümüzün içine içine soktu.
Yine de akıllanmadık, hâlâ uyuyoruz. Hem de horul horul!
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır…. Bu ne türden bir aymazlıktır!
Bize nasıl kuvvetli bir zehir verdiler ki beyinlerimiz dumura uğramış, zihnimiz karmakarışık, aklımız zaten başımızda değil…
Bir şey değil de bu gidişle, vicdanımızı, merhametimizi, adalet duygumuzu da kaybedeceğiz, tamamıyla beyin fonksiyonları, kalbi melekeleri felç olmuş birer mankurta dönüşeceğiz.
SADEDE GEL!
Sadede gel dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Evet sabırsızlık etmeyin hemen mevzuya giriyorum.
“Beyaz adam” insanlığa, aslında yeni olmayan, tarihinde bolca yaptığı bir şeyi dayatıyor şu aralar insanlık âlemine!
Küresel efendilerin menfaati için gerekirse milyonlar öldürülebilir, yerlerinden yurtlarından edilebilir, acımasızca vatanlarından sürülebilirler!
Kim bu küresel efendiler?
Dünyanın kalburüstü aileleri, sermayedarları, şirketleri….
Boğazdaki beyaz Türklerin patronları!
İsrail’i kuran, kurdurtan aklın sahipleri!
Arap ülkelerinde halkına kan kusturan diktatörlerin iplerini tutan efendiler!
Dünya finans piyasalarının, merkez bankalarının gerçek sahipleri!
Küresel şeytani düzenin uluslararası resmi kuruluşlarının arka planındaki baronlar!
Petrol tröstlerinin, enerji devlerinin, küresel ilaç sektörünün gerçek sahipleri!
Küresel medya ağlarının, Walt Disney’in, Holywood’un patronları!
ŞİMDİ KUKLALARI TRUMP!
Bütün bu saydığımız zevat kamuoyunda, göz önünde bulunmayı çok sevmezler.
Kukla oynatmayı daha tercihe şayan bir yöntem olarak kullanırlar.
Politikacılar, gazeteciler, bilim adamları, filim adamları, yazarlar, şarkıcılar, profesyonel yöneticiler, parti liderleri bunların kuklalarıdırlar.
Emir büyük yerden gelir bunlar sadece kendilerine verilen rolü oynarlar!
Bu kuklalar kendi adamlarından seçilebileceği gibi, ruhunu paraya satmış, mevkiye, servete, makama kiralamış adamlar ya da kadınlar içinden de devşirilir!
Yeter ki kendilerine yeterince sadık kalsınlar ve hizmet etsinler.
İşte Trump da bunlardan birisidir.
Zengindir, sağlam parası vardır, şu an dünyanın çökmeye yüz tutmuş bir süper gücünün başındadır ama gel gör ki o da kullanışlı bir kukladır!
Şimdi bu kullanışlı kukla Siyonist şebekenin emrinde, sadık hizmetkâr olarak göreve başladı!
Kendisine verilen ilk talimatlardan birisi şu: “İsrail, Gazze halkı ve HAMAS karşısında ağır bir yara aldı. Ne yap et, İsrail’in arkasında dur. Belli ki bu Gazzeliler yurtlarını öyle kolay kolay terk etmeyecekler. Sen şimdi dünya kamuoyuna bir açıklama yap, Gazze’yi biz devralıyoruz de. Ha şunu da unutma orada üç tane ülke var. Ürdün, Mısır ve Türkiye. İlk ikisi kolay, bir şekilde ikna edersin. Ama Türkiye kolay lokma değil. Türkiye’yi ancak şantajla hizaya getirebilirsin. Suriye kozunu kullanarak Türkiye’ye baskı yap. Suriye’den ABD askerini çekeceğini söyle, Türklerden de Filistin meselesinde pasif kalmalarını iste. Ürdün ve Mısır’a da de ki biz Gazzelileri yerlerinden yurtlarından süreceğiz, alın bunları kendi topraklarınıza mülteci olarak kabul edin!”
Evet , tam olarak plan bu.
Şimdi kukla Trump diyor ki Gazzeleri yerlerinden süreceğiz, Gazze ABD’ye devredilsin!
Netanyahu şeytanı Trump kuklasının arkasına geçmiş alık alık sırıtıyor!
Trump da albayından emir almış başçavuş gibi emirleri yerine getirmek üzere harekete geçmiş vaziyette.
ABD küresel bazı resmi oluşumların üyeliklerinden çekilmeye başladı.
Şimdi Gazze’yi yeniden nasıl Siyonistlerin çıkarları doğrultusunda ayağa kaldıracağının hesabını yapıyor.
Para pul, asker sorun değil. Tek sorun İsrail terör organizasyonu karşısında yiğitçe direnen Gazze halkı ve HAMAS!
Türkiye’ye de diyorlar ki, biz Suriye’yi size bırakalım, ABD askeri de çekilsin, hatta PYD yi filen da hallederiz, siz de Filistin meselesinde pasif kalın!
Yani alın Suriye’yi, Gazze’yi tamamıyla bize bırakın!
Çirkin bir pazarlık dönüyor ortada!
Türkiye ise Filistin konusunda dünya kamuoyuna şu mesajı veriyor şimdilik: Bu pazarlık çok çirkin bir pazarlık. Biz bu oyunda yokuz. Gazze halkının yerlerinden yurtlarından edilmesine de karşıyız. Hakan Fidan bu açıklamayı yaptı, yapmadı değil…
Ancak sahada ne olacak?
Esas soru bu.
Mesela Gazzeliler, Mısır’a, Ürdün’e göçe zorlanırken Türkiye ne yapacak?
GELELİM TEKRAR İŞİH FİLOZOFİ TARAFINA
Hani bizde bazı beyler bayanlar var ya…
Şu “bize ne elin Arabından” diyen tayfa!
Batı hayranı, batının çanağından her türlü pisliği sıyırmaya namzet tayfa!
Her türlü iyiliğin kaynağını batıda görüp, her türlü kötülüğün kaynağı olarak doğu dünyasını ve Ortadoğu’yu, İslâm dünyasını gören tayfa!
O akılsız tayfa!
Akıllanmaya da pek takati olmayan tayfa!
Şimdi onlara bir çift sözüm var!
Şu biat ettiğiniz efendileriniz var ya, hani şu medya tekellerini, bilim çevrelerini, sanat, sinema ve kültür tekellerini elinde tutan efendileriniz!
Hani o kölelik ettiğiniz küresel şirketlerin tam tepesinde duran efendileriniz!
Altlarınıza güzel güzel arabaları, cebinize bol bol paraları, afilli kıyafetleri sırtınıza geçiren, sizleri süslü püslü kozmetik ürünlerine boğan, hafta sonları keyifle izlediğiniz holivud filmlerini gözünüze gözünüze sokan, allı pullu reklamlarla evinizdeki her türlü tüketim malzemesini alışveriş sepetlerine sokan efendileriniz!
İşte o efendiler bu zenginliğe sömürgecilikle, kanla, işgalle, gözyaşıyla, zulümle, terörzimle, soykırımla ulaştılar!
Anlayın artık şunu!
Irak’takilerin, Suriye’dekilerin, Filistin’dekilerin, Vietnam’dakilerin başına gelenler henüz sizlerin de başına gelmediyse bilin ki sıra size henüz gelmediği için!
Şimdi ağzınızı yaya yaya diyorsunuz ya “bana ne elin Arabından bilmem neyinden”, o Arapları yerlerinden yurtlarından etmeye kalkanlar, boyunlarınıza geçirdikleri tasma henüz yerinden çıkmadığı için size iyi davranıyorlar.
Batının sadık köpeği olmanız, kıblenizin her alanda batı olması, aman efendim yeter ki bize dokunmayın biz ne isterseniz yaparız demeleriniz bir gün sizi kurtarmayacak!
İşiniz bitip fişiniz çekildiğinde ancak gerçeği anlayacaksınız!
Sizi yeterince sömürmediler henüz!
Yeterince sömürüp, enerjiniz bitince sizin de, bizim de fişin(m)izi çekecekler!
Ceplerinize koydukları kredi kartlarıyla sizleri, bizleri birer köleye çeviren, günden güne borçlandıran uyanıklar, sizi-bizi yeterince harcayamayacak duruma geldiğiniz/geldiğimiz anda telef etmenin yoluna bakacaklar!
BATI, İLİĞİNE KADAR SÖMÜRMEDİĞİ HİÇBİR YERİ TERK ETMEZ!
İliğine kadar sömürür, mankurtlaştırır, borçlandırır, hazineyi dibine kadar boşaltır, yer altı, yer üstü zenginliklerini tamamıyla tarumar eder, sömürür, öyle çıkar gider!
Ha öbür taraftan bugün bu iğrenç sistemi kuran ve işleten Siyonist şebeke modern, seküler, batıcı, bilimperest Türklere dokunmuyorsa, sadık hizmetkâr oldukları için dokunmuyor!
Ya geri kalanlar, bu düzene, bu sisteme itaat etmeyen, başkaldıran, dünya beşten büyüktür diyenler ne olacak?
Bunlar nasıl ayıklanıp telef edilecekler?
Bu mümkün değil!
Öyleyse şu kalıyor geriye: Topyekun imha!
Nasıl olsa batılı efendiler kendilerine hizmet edecek başka uşaklar rahatça bulurlar!
Eninde sonunda olacak olan şu: Siyonist şebekenin, Ortadoğu’da emellerine ulaşması için, Türkiye’nin parçalanması, güçsüzleştirilmesi, bölünmesi şart! Öyleyse arz-ı mev’ud için bu milletin birbirine düşman edilmesi şart! Kardeş kavgası çıkaralım diyecekler! Bunu da başaramazlarsa vekalet savaşları üzerinden Türkiye’nin köşeye sıkıştırılması parçalanması gelecek!
İşte o gün geldiğinde o çok sevdiğiniz, güçlerine taparcasına biat ettiğiniz, her türlü iyi şeyin kaynağı olarak gördüğünüz batılı efendiler, seküler, dindar, laik-antilaik, modern, modern karşıtı ayrımı yapmayacak! Toptan imha toptan telef yolunu seçecek!
Ha Londra’da, Paris’te, Newyork’ta yeri ayrılmış küçük bir azınlık, yani beyaz Türkler ve beyazlaşan yeni tip muhafazakâr yalı zencileri gemideki yerlerini alıp limandan ayrılacaklar!
Geriye kalanlar da başının çaresine bakacak!
Senaryo yazıyorum zannediyorsunuz değil mi?
Hikaye anlatıyorum zannediyorsunuz değil mi?
Hiç de öyle değil…
Şurada çok değil 30-40 sene evvel, insanlar Bağdat’ın, Şam’ın en güzel yerlerinde malikânelerinde, kâşânelerinde, köşklerinde günlerini gün ediyorlardı.
İçlerinde dindarı da seküleri de, moderni de anti moderni de vardı. Hatta Arabı da vardı, Kürdü de Türkü de… Şiisi de vardı, sünnisi de…
Be oldu sonra?
Okyanus ötesinden beyaz adam kalktı geldi, Irak topraklarını işgal etti. Ortada ne Bağdat kaldı ne Basra!
Irak’ta bir buçuk milyon insan öldürdü ABD!
Çoluk, çocuk kadın yaşlı dinlemeden!
Havadan bombalanan Bağdat’tan geriye bir harabe şehir kaldı!
Bugün Gazze de aynı durumda.
Batı Şeria da…
Siz anlattıklarıma masal anlatıyor deyin, şimdilik gülün geçin…
Gözü dönmüş Siyonist, topraklarınıza, ırzınıza, yurdunuza, malınıza, mülkünüze göz dikti bile çoktan!
Ekonomik ve kültürel olarak işgal altındayız, sadece topraklarımıza askerlerinin çizmeleri değmedi…
Geriye bir tek bu kaldı zaten.
Ama Gazze’de çocuklar diri diri yakılırken, o kafanıza diklediğiniz kolaların, hamburgerlerin paraları Siyonistin kasasına aktarılırken aval aval baktınız sadece!
Sonra da o tarihi lafları ettiniz: “Bana ne elin Arabından, bize birşey olmaz!”
Bir milletin içine düşebileceği en kötü durum, sömürüldüğü halde sömürüldüğünün, kültürel ve zihinsel olarak işgal edildiği halde bunun farkında olmaması yani bir türlü uyanmamasıdır.
Bizler kendi kendini hançerleyen, kendi elleriyle kendi kafasına tasma geçirten bir millet haline geldik, getirildik!
Hâlâ da uyanmıyoruz.
Hâlâ uyanmayanlara birkaç kelam daha edelim de sözü bağlayalım!
O çok heves ettiğiniz, her fırsatta uçağa atlayıp şöyle bir soluklanıp geldiğiniz Paris’in, Amsterdam’ın, Lizbon’un, Londra’nın parıltılı kaldırım taşlarının altında Afrika’dan, Asya’dan, Latin Amerika’dan, Uzakdoğu’dan, Hint’ten, Yemen’den, her türden, her inançtan, her felsefi ve dini akımdan insanların gözyaşları var!
Ha şunu da unutmayın. Batı kendi içinde demokrat, hoşgörülü, medeni gibi gözükebilir. Ama kendi dışındaki dünya için aynı duyguları ve düşünceleri paylaşmaz!
Batılı adam ırkçıdır, ayrımcıdır, sömürgecidir, kendisine itaat ettiğiniz ölçüde sever sizi!
Tasmasını çıkartıp, isyan çıkaranın gözünün yaşına bakmaz!
Kendisi için standartları yüksek tutar, başkalarına geldiği zaman standart-mtandart dinlemez, adamın ensesine çöker!
Irak’ta, Vietnam’da, Bosna’da çöktüğü gibi…
Evet Batı kendi içinde bir hukuk düzeni, bir kamu düzeni kurmuştur. Kendi insanı için bunu sonuna kadar işletir ve bütün dünyaya bunu pazarlar. Ama kendi dışındaki dünya söz konusu olduğunda adam öldürmekten, sömürmekten, soykırım yapmaktan utanç duymaz.
Buraya kadar yazdıklarımdan bir ders çıkarmamakta ısrar edenler varsa birkaç kitap ismi vereyim de okusunlar.
Öyle biz anlı şanlı, şöhretli bir yazar değiliz.
Sözümüzün dinlenmesi için küresel medya ağlarının ya da onların yerli uzantılarının aparatı olmamız lazım.
Modern dünyanın standardı bu…
Trump, Gazze, ABD, Netanyahu, İsrail derken söz buraya kadar geldi.
Ancak unutulmasın ki burada dile getirilen her şey birbiriyle son derece bağlantılı.
Yazdıklarımdan hiç birisi diğeri ile ilişkisiz değil.
Türkiye’yi, Türk insanını ve bütün insanlık âlemini zor günler bekliyor.
Karınca kararınca güncel bir gelişme üzerinden bazı meselelere de temas etmiş olduk.
Bu arada, Edward Said’in, Kültür ve Emperyalizm isimli kitabı ile, Roger Garaudy’nin “Çöküşün Öncüsü ABD” ve “Siyonizm Dosyası” isimli kitapları aklınızın bir köşesinde dursun.
Olur ki bir başka zaman Sömürgecilik Tarihi üzerine de birkaç kitap tavsiyemiz peşinden gelir…
Kalın sağlıcakla….