Normal şartlar altında, normal ülkelerde işadamları dernekleri iktisadi hayatın akışıyla ilgilenir.

Mesela, yatırımların önünün açılması, iş olanaklarının artırılması, dış pazarlara açılma, daha çok üretme ve ihracat gibi konular vardır normal ülkelerdeki işadamı platformlarının masalarında…

Ancak Türkiye bu anlamda normal bir ülke olmadığı için artık anormal durumlar bizim için normal hale gelmeye başladı.

Anormal durumlar sıradanlaştı ve neredeyse rutine bağlandı.

Bizde işadamı dernekleri siyasi parti gibi davranıyorlar…

Kendi işlerine odaklanmak yerine her türlü siyasi meselede ahkam kesmeye kalkıyorlar…

TÜSİAD mesela…

Çok büyük bir kuruluş, Türkiye’nin en önemli sivil toplum örgütlerinden birisi.

Dönem dönem çok da yerinde ve güzel işler de yaptılar.

Ancak ara ara yaptıkları garip çıkışlar yaptıkları güzel işleri gölgeliyor…

Eskiden alışkındık bu duruma…

Eski hükümetler döneminde TÜSİAD çevresi siyasete ayar vermeye kalkıyor, TÜSİAD başkanı sık sık kendi alanları dışındaki konularda da memleket gündemini yönetmeye kalkıyorlardı.

28 Şubat sürecinde, öncesinde ve sonrasında biz bu çıkışları çok ama çok gördük.

Mesela eski başkanlardan Cem Boyner İmam-Hatip Liselerinin kapatılması için hükümete baskı yapacak kadar ileri gidebilmişti.

Rapor bile hazırlattı bu liselerin kapatılması için…

Ancak bu girişimleri uzun sürmedi.

Bin yıl sürecek denilen 28 Şubatın soğuk günleri mazimizde siyasi bir kara leke olarak kaldı.

Şu an ülkeyi beğenin beğenmeyin, sevin ya da sevmeyin imam hatip mezunu bir cumhurbaşkanı yönetiyor.

ÇOKTANDIR SESLERİ ÇIKMIYORDU

Doğrusu uzun zamandır sesleri solukları çıkmıyordu.

Epeydir, TÜSİAD’dan pek siyasi maksatlı çıkış görmüyorduk.

28 Şubat’tan kalma eski alışkanlıklar tekrar hortlamaya başlamış!

 TÜSİAD Başkanı yaptığı bir konuşmada “politik hayatta olağan üstü olaylar” başlığı ile birkaç hadiseyi sorguluyor.

Politikacılar neden tutuklanıyor?

İş insanları neden tutuklanıyor?

Gazeteciler neden tutuklanıyor?

Teğmenler neden ordudan ihraç ediliyor?

Aslında başlığı atılan her bir meselenin ele alınma biçimi hükümete ve topluma bir mesaj içeriyor.

Nedir o mesajlar?

Birincisi, “Kemalist rejim tehlikede, Kemalist subaylar ordudan atılıyor” mesajı…

28 Şubat’ta da kopardıkları irtica yaygaraları ile binlerce insanın canını yaktılar.

Keşke o subaylar sadece Atatürkçü-vatansever birer asker olarak kalabilseydi.

Ama kalamadılar. Whatsapp yazışmaları ifşa oldu. O mesajlar öyle yenilir yutulur şeyler değil.

Ordudan atılmaları da özel bir kin ve öfkeye dayanmıyor.

Sıra dışı, disiplinsiz seçilmiş sivil iradeye parmak sallayan çirkin davranışları yüzünden ihraç edildiler.

Acaba TÜSİAD’daki darbeci damar yeniden mi hortluyor?

İkinci mesaj şu: Ekrem İmamoğlu neden sıkıştırılıyor? Ümit Özdağ neden içerde?

Yani “bunlar bizim çocuklar bunlara dokunmayın, ekonomik dengeleri bozarız” mesajı…

Birisi devletin savcısını tehdit ettiği gerekçesiyle ifadeye çağrıldı, yakın bir zamanda mahkemeye çıkacak.

Diğeri de iki ayrı suçlamayla yargının karşısına çıkıyor. İkisi de sıkıntılı suçlamalar… Bunların ne olduğunu artık herkes biliyor.

Üçüncü mesaj “gazeteciler neden tutuklanıyor, bunlar bizim için önemli adamlar, zamanı geldiğinde neden olduğunu anlayacaksınız?”

Gazeteciler ise açıktan suç işlemişler…

Kanunen yanına dahi yanaşmamaları gereken işlere bulaşmışlar…

Gazetecilerin de neden tutuklandığı çok açık.

Suç varsa ceza da var. Gazeteciler suç işleyebilir, işledikleri suçun karşılığında ceza almazlar diye bir kanun mu var?

ORTALIĞI AYAĞA KALDIRIRLARDI

Savcı Selim Kiraz şehit edildiğinde o gazeteciler yayın organlarında savcı beyi şehit eden örgütün mesajlarını manşetlere taşıdılar!

TÜSİAD çevresinden de mesela “devletin savcısı nasıl şehit edilir? Bunu şiddetle kınıyoruz gibi bir güçlü çıkış duyamadık!

Neden mi?

O şehit edilen savcı da bir imam hatip mezunuydu. Devletine, milletine bağlı birisiydi.

Eğer kendi zihniyetlerinden birisinin başına gelmiş olsaydı bu durum, ortalığı ayağa kaldırırlardı!

Mesela Türk Tabipler Birliği başkanı o kadın, TSK’ya kimyasal iftirası atarken TÜSİAD çevresinden bir kınama mesajı duyamadık…

Yayınladılarsa da dünkü çıkış gibi güçlü değildi.

Ancak TSK ya atılan iftiraya göz yuman işadamları şimdi teğmenlerin neden atıldığını sorguluyorlar…

Sevsinler sizin ordu ve asker hassasiyetinizi!

Şunu artık çok net olarak anlıyoruz ki Türkiye’de bazı oluşumlar milli çizgide değiller.

Milli çizgide olsalar bu memleketin kanunlarından nizamından haberleri olurdu!

İster gazeteci olsun, ister parti başkanı olsun, suç işlediği takdirde bunun bir cezasının olacağını bilmeleri gerekirdi.

Türkiye’de büyük sermaye sahipleri müesses düzenin ayarlarıyla oynandığında kuyruklarına basılmışçasına feryat ediyorlar.

Oysaki son yirmi senede servetlerine servet kazançlarına kazanç kattılar.

Çok büyük holding ya da şirketlerin büyüme rakamlarına bakın. Hepsi palazlandıkça palazlandılar. Kimse bunların önünü kesmek için adım atmadı.

HEP DAHA FAZLASINI İSTEDİLER

Ama bu onlar için yeterli değil.

Başka konularda da güç ve iktidar sahibi olmak istiyorlar.

Üzerlerine vazife etmeyen işlere de burunlarını sokuyorlar.

Siyasete ayar vermeye kalkıyorlar…

Kültür alanını tek başlarına yönetmek istiyorlar…

Sanatta sadece kendileri lokomotif olsun istiyorlar…

Oysa ki memleket TÜSİAD ve çevresinden ibaret değil.

TÜSİAD ekonomik büyüklük olarak memlekette önemli bir boşluğu dolduruyor ama sosyolojik bakımdan toplumun çok küçük bir kesimini temsil ediyorlar…

Kemalist, batıcı, modern, seküler bir küçük tabaka!

Bu yüzden toplumun hassasiyetlerin tersine kürek çekiyorlar.

Yahu kardeşim eğer siyaset yapacaksanız buyurun parti kurun.

Aklı başında önerilerle gelirseniz;

Toplumsal barışı ve huzuru tesis edecek, demokrasi ve insan haklarına kesim ayırt etmeksizin saygılı olacak bir yapılanmaya gidecekseniz;

Ekonomiyi rayına sokacak projeleriniz varsa, toplumu Kemalist-Antikemalist, laik, anti laik diye bölmeyecekseniz;

Halkın değerlerine saygılı olacaksanız, servetin adil bölüşümünün önünü açacaksanız, böyle bir siyasi girişime biz de destek veririz… 

ÇOK HEVESLİ İSENİZ PARTİ KURUN KARDEŞİM

Biz de destekleriz, bir parti kurun çıkın sahaya…

Ama saydığımız bu değerlerden o kadar uzaksınız ki!

Geçmiş tecrübeler bunu gösteriyor…

Hep zadegânın yanında oldunuz…

Boğazdaki yalılarınızdan çıkıp halkın arasına karışmadınız

İsrailci, 28 Şubatçı paşaları desteklediniz…

İmam Hatip liselerinin kapatılması için raporlar hazırladınız

Memlekette büyük paralar kazandınız ancak size bu kazançları sağlayan geniş toplumsal zemine bir türlü zahmet edip eğilmediniz…

Şimdi kalkmışsınız o zahmet edip arasına karışmadığınız halkın seçtiği iktidara parmak sallıyorsunuz!

Ne oldu dört beş teğmen ordudan ihraç edildi diye yatırımlarınız mı durdu?

Birkaç gazeteci suç işlediği için pazarladığınız ürünlerin müşterisi mi azaldı?

Ülkede çatır çatır otomobil, beyaz eşya, dayanıklı tüketim mamulleri satılıyor.

Evet kabul ediyorum birkaç yıldır gerçekten de ekonomik iklim bozuk

Ancak darbeyi yiyen halkın bizatihi kendisi oldu?

Size ne oldu?

Maşallah hala ayaktasınız, işiniz gücünüz yerinde, servetleriniz elinizde, holdingleriniz yerli yerinde duruyor.

Derdiniz ne öyleyse?

DERDİNİZ BAŞKAYSA DİYECEK SÖZÜMÜZ YOK

Ha dert başka!

Ülkenin kaderine batı başkentlerinden tesir etmeye çalışan lobiler gibi çalışıyorsunuz!

Sesi sadası Almanya’dan, Londra’dan gelen, Türkiye’de yıkıcı bölücü ne kadar yapılanma varsa arkasını sıvazlayan, bir taraftan teröre şiddete çanak tutan öbür taraftan demokrasi havarisi kesilen gayrı milli merkezlere mi özeniyorsunuz?

Sadece soruyorum, yargıda bulunmuyorum.

Bu soruların cevapları öyle resmi, diplomatik bir dille yazılmış mektuplarla, basın açıklamalarıyla verilecek cinsten değil.

Geçiniz bu işleri…

Samimiyet ve sadakat bekliyoruz sizden…

Samimiyet ve sadakat ise sadece Türk halkına ve Türk devletine gösterilmeli…

“Siyasi bir merkeze sadakat gösterin, biat edin” demiyoruz…

Türk milletinin değerlerine, seçtiklerine, Türk devletinin bekasına saygı gösterin yeter!

Sevip sevmemeniz de önemli değil.

O zaman yukarıda sorduğunuz soruların hiçbirisinin bir ehemmiyeti kalmayacak!

Yakın zamanda gözaltına alınan, tutuklanan gazeteci ve siyasetçiler sadece ve sadece muhalif oldukları için, hiçbir suç işlemedikleri halde bu muameleye tabi tutulmuş olsalardı, bir insan ve bu memleketin evladı olarak önce ben bu yanlışın karşısında dururdum!

Ancak ne yazık ki mesele bu değil…