Güzel ülkemde gündem o kadar çabuk değişiyor ki, haber takibi yapmak artık neredeyse imkânsız.

Haliyle fikr-i takip yapmak da zorlaşıyor.

Özellikle mesleği gazetecilik olan arkadaşlara Allah sabırlar versin.

Bu kadar yoğun gündem bombardımanı altında ezilip kalmamak mümkün değil.

Narin cinayetinden başlayalım.

Daha hayatının baharında, minicik bir kızımız canice katledildi ve bilebildiğim kadarıyla cinayet tam olarak aydınlatılamadı.

Olayın siyasi, sosyal ve ekonomik arka planında neler olduğuna tam olarak vakıf değiliz.

Belli ki bu cinayet sıradan bir cinayet değil. 0

Kamuoyu bu kadar oyalandığına göre…

Ve insanların kafaları bu kadar çok karıştırıldığına göre…

Demek ki olayın arkasında başka işler var…

Ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz.

Aydınlatılması için seferber olan herkese müteşekkir olmakla birlikte, olayın arka planında ucu birilerine dokunan bir karanlık nokta varsa bu noktanın karanlıkta kalması için çaba gösterenleri de nefretle kınıyoruz.

Cinayetin ertesinde bazı siyasilerin olayla ilgili yapmış oldukları açıklamalar açıkçası zihinlerde şüphe tortuları bıraktı.

Gündemden düşmemesini ve olayın faillerinin net olarak ortaya çıkarılmasını bekliyoruz.

Fikr-i takip gerektiren bir diğer olay ise Dilan Polat meselesi…

Kısa sürede inanılmaz bir zenginliğe ulaşma hikayesi…

Lüks ve ihtişamlı bir hayat…

Sosyal medyada herkesin gözünün içine sokulan.

Yapılan iş ne?

Binlerce insanın çalıştığı bir üretim tesisi mi?

Sektöre yıllarını vermiş bir inşaat taahhüt şirketi mi?

Geçmişi 50 yıla dayanan bir gıda devi mi?

Hayır!

Üç beş şubesi olan bir güzellik merkezi!

Üç beş parmak törpülemekle, birkaç saç röflesi yapmakla zengin olunamayacağını, en iyi kuaförler bilir…

Toplum vicdanı bu şahıslar hakkında daha ağır cezalar beklerken şu an dışarıda ellerini, kollarını caka sata sata sallayarak gezmeleri kamu vicdanını yaraladı ve adalete olan güveni sarstı..

Memlekette itibar gören zümrelerin genellikle akçalı işlerle yükselen tipler olması alışıldık bir durum olmakla birlikte, adı şaibelere karışmış bir ailenin bu kadar kolay şekilde paçayı yırtması düşündürücü.

Günden güne hukuk ve adalet gibi kavramlar yara alıyor. İnsanların adalet kavramına olan güveni sarsılıyor.

Benzer olaylarda olduğu gibi bunun da arkasında siyasi açıdan güçlü birilerinin olduğu algısı var…

GAZZE HEP TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDE OLACAK!

Öte yandan Gazze ve Suriye meseleleri canlı olarak karşımızda duruyor.

Gazze’nin kahramanları İsrail karşısında müthiş bir zafer elde ettiler ve Siyonist caniler karşısında diz çökmediler…

İsrail devlet yetkilileri şüphesiz bu durumdan çok tedirginler.

Diz çöktüremedikleri bir halkı şimdi topraklarından sürme planları yapıyorlar.

ABD ise kadim bir İsrail destekçisi olarak hemencecik meseleye sahip çıktı ve ardından Donald Trump meseleyi çoktan kişiselleştirdi.

Kendisine ait olmayan bir toprak parçası üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkan Trump, İngilizlerin Balfour Deklarasyonu’nda yaptığını yapmaya kalkarak Filistinlileri yok sayma cihetinde…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yakın zamanda bir açıklama yaptı ve bunun kabul edilebilir olmadığını söyledi.

Ancak ABD eğer Gazze’ye, Filistinlilere rağmen vaziyet etmeye kalkarsa bunu fiziken durdurabilecek bir kuvvet var mı bölgede?

Bunun cevabını tam olarak verebilecek durumda değiliz.

Öte yandan böyle bir girişimi diplomatik olarak engelleyebilecek bir konjonktür oluşur mu? Onu da tam olarak henüz öngöremiyoruz.

Suriye konusunda ise gündem, Türkiye’nin Suriye’de hangi noktalarda etkin olacağı ile yakından ilgili.

Güvenlik, ticaret, eğitim, savunma, kentleşme, bayındırlık gibi başlıklar sanırım kritik önem arz ediyor.

Mesela PKK PYD gibi örgütler Suriye’de gelecek dönemde ne denli etkili olacaklar?

ABD askeri varlığı, Rus askeri varlığı ne olacak?

ABD pılı pırtıyı toplayıp gitse bile kendisine vekâleten terör örgütlerini bölgede istihdam etmeye devam edecek mi?

Bu sorular, şu aralar PKK’nın silah bırakması ve terör örgütü başı Apo’nun yapacağı çağrı bakımından önem arz ediyor.

AHBAP ÇAVUŞ İLİŞKİLERİ CANIMIZI YAKIYOR!

Ülkede bir başka gündem ise Kartalkaya’daki facia idi. Bu olay da unutulacak, unutturulacak cinsten değil.

Olayın sorumluları hakkında gerekli tahkikat başlatıldı.

Öyle umut ediyoruz ki hem tedbir almayanlar hem de denetim yetkisini sonuna kadar kullanmaksızın bazı eksikliklere göz yumanlar gerekli cezayı alırlar.

Çünkü bu olay öyle örtbas edilecek, gündemden düşürülecek cinsten değil.

80 insanımızı kaybettik.

Bir o kadar da yaralımız vardı.

Bu tip olayların bir kez daha tekrarlanmaması için kurumlar kendi çapında çeşitli tedbirler almak zorundalar.

Denetimle yetkili kurumlar da denetim yetkilerini eksiksiz yerine getirmek durumunda.

Türkiye maalesef ahbap çavuş ilişkilerinin son derece yoğun yaşandığı bir ülkedir.

Bu kayırmacı, örtbas edici davranış biçimi çok ocaklar yaktı, yakmaya da devam ediyor.

Demek ki ahlaki zeminimiz de çürük.

Arada kaynayan bir başka mesele ise sokak köpekleri…

Daha birkaç gün evvel küçük bir çocukla, yaşlı bir teyzeyi köpekler parçaladılar.

Yeni çıkan yasal uygulamaya göre toplanmayan köpek başına belediyelere yüklü miktarda ceza veriliyor.

Ancak uygulamada işler kitabi düzlemdeki gibi yürümüyor.

Sahada işler başka türlü dönüyor.

Herkes konuşuyor ama iş yapan az…

Şahsen ben köpeklerin itlaf edilmelerine taraftar değilim.

Zararlı olanların alınıp rehabilite edilmesi, barınaklarda tutulması, iyileştirilmesi daha doğru.

Ancak şehirlerde olsun kırsalda olsun insan canı için risk arz eden canlılar özel alanlarda toplanmak suretiyle tehdit ortadan kaldırılmalı.

O mama lobisi denilen aptalca yapı ve köpek-tapar tayfası hakkında da gerekli yasal işlem yapılmalı, hayvanı insan canından aziz gören anlayışa asla prim verilmemeli.

Yaşadığımız her bir olay ne yazık ki bir öncekini unutturuyor.

Aslında unutmamak lazım, fikr-i takibe devam etmek lazım.

DERS ALMADIĞIMIZ AFETLER!

Depremler, seller, yangınlar, göçükler…

Sahi Zonguldak’taki maden faciası ile ilgili neler oldu?

Olayda ihmali ya da kusuru olanlar ne gibi bir ceza aldılar?

Seller… Bilhassa Batı Karadeniz kıyısında yaşadığımız seller sonrasında gerekli dersi alabildik mi? Yoksa hala dere yataklarına ev ya da kamu binası yapmaya devam mı ediyoruz?

Ya Beşiktaş’taki gece kulübü yangını?

Ne çabuk unutuldu değil mi? Nedense kimse üzerinde konuşmuyor.

Ankara’da TUSAŞ’a yapılan saldırıdan ders aldık mı mesela?

Savunma sanayi ve güvenlik politikaları çalışan bir arkadaşım saldırı sonrasında şunu söylemişti: “Bu tip kurumların kuruluş yerlerinin seçimleri genellikle yanlış tercihlere dayanıyor. Daha zor ulaşılabilir yerlerde olması lazım. Anayol kenarına savunma şirketi kurulur mu?”

Ve başka bir soru, içeriden sızma olmaksızın böyle bir saldırının gerçekleşmesinin mümkün olmayacağı…

İstihbarat konusunda hâlâ yetersiz kaldığımız noktalar mı var?

Sahi yakın zamanda evinde intihar ettiği söylenen yazılım mühendisimiz?

Ne çabuk düştü değil mi gündemden…

Hayatının baharında bir mühendisin ciddi bir sorunu olmadığı bilindiği halde intihar etmesi…

Biraz tuhaf değil mi?

Mühendis kardeşimiz çalıştığı kurumda önemli işler yapan birisi…

Kendisinden önce hayatını kaybeden ASELSAN mühendisleri gibi ölümü şüpheli…

Bu türden hassas işler yapan insanların bir şekilde devlet koruması altında tutulması gerekmez mi?

Benzer belki elli cinayet yaşandı…

Neden hassas görevlerde çalışan insanlarımızı korumakta güçlük çekiyoruz?

Listeyi daha da uzatmak mümkün…

Yaşadığımız her hadisede ibret çıkarılacak binlerce nokta var aslında…

Hepsine tek tek değinmiş olsak yazacak parşömen bulamayız…

Ancak şu kesin ki hiçbir şeyden adam akıllı ders almıyoruz…

Neredeyse çok şey sahibi bahtına yürüyor memlekette!