Sevgili okurlarım, yıllar sonra yeniden merhaba.
Biliyorsunuz epey bir zamandır Kınalıada’daki huzurlu köşeme çekilmiş, matbuattan medyaya evrilirken yozlaşan Türk gazetecilik dünyasını uzaktan bile izlemiyordum. Marmara’nın narin dalgaları evimin içini yumuşak bir hışırtı sesiyle okşarken, ben, ya gözlerim kapalı İstanbul’u dinliyordum ya da Yahya Kemal’in meşhur mısralarını kendime göre değiştirerek huzurlu dünyama uyarlayıp; “Ne içindeyim İstanbul’un, ne de büsbütün dışında” diye dinginlikle mırıldanırken kadim şehrin büyülü silüetini uzaktan izliyordum.

Dikkat ederseniz di’li geçmiş zaman kipi kullanıyorum. Çünkü artık bu huzurlu tekdüzeliğimi bozmuş bulunuyorum. Birkaç gündür kafam zonk zonk ediyor. Neden mi ve nasıl mı? Kısaca izah edeyim.

Zaman zaman eski meslektaşlarım bana uğrar, huzuru paylaşırız. Geçenlerde yine bir arkadaşım konuğumdu.. medyayı her boyutuyla dikkatle izlemeye devam eden biri. Kulağı da en az benimki kadar deliktir. Hatta bizim Çilli Martı’dan bile haberdar. Dedi ki; “Yahu Sami, sen söylemesen de halen çok iyi kaynakların olduğunu, iyi koku aldığını, birçok olayın perde arkası bilgilerinin sana gelmeye devam ettiğini biliyorum. Bunu değerlendirsene kardeşim!”.


Ben medyadaki yozlaşmadan bir kez daha dem vurduktan sonra; “Yok ya! Artık bu dünya bizim dünyamız değil. Ömrümün ahirinde bulduğum şu huzurumu bozmam” diye diretecek oldum.


Fakat ağzımdan girdi, burnumdan çıktı; bizim Hürrem Elmasçı’nın da epeydir bir haber sitesinde yazdığını anlattı. Ne yapıp etti, sonunda kendimi; “Haklısın da, yazacak yer mi var, şöyle düzgün?” derken buldum. “Var tabi. Bir haber sitesi var. Üstelik sitenin adı senin soyadınla aynı, Samimi Haber diye bir yer” deyince merakım iyice arttı. Meğer bizim eski kurt, bu haber sitesinin sahibinin de arkadaşıymış.

 Kısaca şimdi yeniden huzurlarınızdayım efendim.

Beni tanıyan, okuyan okurlarım köşelerime aşinadır; “Sami Samimi yazıyorsa mutlaka bilmediğimiz yeni bir şeyler yazıyordur” derler. 
Buradaki daha ilk yazım bu ancak, eski ve vefalı okurlarımı hayal kırıklığına uğratır mıyım hiç; bugün bile size bir kulis yazacağım. 
Geçtiğimiz aylarda yapılan yerel seçimler gerçekte sadece bir yerel seçim değildi. Türkiye’nin yarınını da ilgilendiren yönleri vardı ve hesaplar ona göre yapıldı. Bir zamanların kudretli TÜSİAD’ının iki büyük üyesi de hesabı kurdu ve Ekrem İmamoğlu’nu desteklemeye karar verdiler. Yanlarına da ‘Boğaz’da yüksek bir binası bulunan önemli bir işadamını’ alıp, benim gözlerimle uzaktan, kulaklarımla ise çok yakından izlediğim bir fonlama süreci başlattılar. 

Malumunuz, İstanbul aynı zamanda bir martılar şehridir. O kadar çoklar ve insanlarla öylesine iç içedirler ki, İstanbul halkı bu yırtıcı kuşları simide bile alıştırdı. İşte benim işiten kulaklarım da, evimin çevresinden eksik olmayan bu martılar. 

Ne diyordum, evet İmamoğlu’nu fonlama ve cumhurbaşkanlığı koltuğuna hazırlama meselesindeydik. 
İş dünyasının bu üç büyük ismi, nereden buldularsa 200 milyon dolar bulup, bu parayı İmamoğlu’na yatırımın bir parçası olarak kullanmışlar. Parayı verense ‘Boğaz’da yüksek bir binası bulunan önemli işadamı’. 

Hemen yanlış anlamayın canım. Parayı İmamoğlu almamış. 200 milyon dolar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin semalarında bir süre benim martılarla birlikte uçuştuktan sonra, yerel seçimde AK Parti’nin, dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın oylarını böleceği hesap edilen ve seçim sonunda gördük ki gerçekten de bölen bir partinin çatısına konmuş. 

Haa, şimdi diyeceksiniz ki; “Bu para ne menem şeydir, kimin parasıdır, bu üçlü kendi kesesinden mi vermiştir?” ve daha bir sürü soru. Hemen merakınızı gidereyim sevgili okurlarım. 

Siz hiç ‘Necmettin Erbakanın kayıp parası’ diye bir laf duydunuz mu? Alın size kulis içinde kulis! Yok canım, 28 Şubat sürecinde rahmetlinin başını epeyce ağrıtan ve Refah’ı kapatmaya gerekçe yapılan ‘kayıp trilyon davası’ndan bahsetmiyorum. Bizzat Erbakan’a ait olan, ‘sizi gidi zındıklaaar’a rağmen alın teriyle Alman Leopard tanklarından kazandığı, ayrıca çeşitli çalışmalarla elde edip çoğalttığı bir servet! 
Merhumun bu kayıp parasının varlığını bilen kişi sayısı elin parmaklarını geçmez. Paranın nasıl kaybolduğunu, daha doğrusu ‘kaybedildiğini’ bilense daha azdır, onlardan biri de benim evin terasının daimi konuğu Çilli Martı!


Çilli Martı bu havadisi bana ilk verdiğinde, nice şaşırtıcı kulis bilgilerine vakıf olmuş ben bile ağzım açık dinlemiş, sonra da; “Nasıl yani Çilli ya? Erbakan’ın kayıp parasının miktarı hem 200 milyon dolarlık bir meblağ hem de bu para o üç işadamının eline geçti, öyle mi?” diye bağırmıştım. 

Çilli, sağa sola birkaç uçuş daha gerçekleştirdikten sonra gelip terasımdaki tüneğine tünedi ve; “Ne 200 milyonu? Erbakan’ın kayıp parasının miktarı 200 milyon dolardan da fazlaymış. Sadece bu işte kullanılan 200 milyonluk kısmıymış. Erbakan’ın parası üçünün birden elinde değil, sadece ‘Boğaz’da yüksek binası olan önemli işadamı’nın elindeymiş ve o adam bu parayı İsviçre’de işletiyormuş” demesin mi?

Ağzım açık kaldı. 

Boğaz’da yüksek bir binası bulunan önemli işadamı’ 200 milyon doları AK Parti’nin oylarını bölen partinin liderine verirken demiş ki: “Bu para artık senin. İstediğin gibi kullan. Babadan oğula kalan helal miras gibi temiz paradır”. 
Nasıl bir lafsa bu, anlamadım.

Zaten yanmış beynimle uğraşsam da anlayamazdım. 

Ben dağılan zihnimi toparlama çalışırken Çilli son bombayı da, artık ağır işiten şu sol kulağımın dibinde patlatmasın mı: “Sami baba, sen her şeye şaşırmaya başladın. İyice yaşlandın galiba… Sen hazır dağılmışken son aldığım bilgileri de aktarayım. Aslında Erbakan’ın İsviçre’de ne kadar parası olduğunu kimse bilmiyor, ancak en az 1990’ların başından beri dışarıda başkaları tarafından işletilen parası olduğunu dedem de duymuş, ben çocukken bana da anlatmıştı... Bu para ve daha başkalarının başka paraları ‘Boğaz’da yüksek binası olan önemli işadamı’ tarafından bir tür havuz yapılıp İsviçre’de işletiliyor, adam emeğinin karşılığını paranın üzerinden alıyor. Eskiden bu tür paraları meşhur bir kumarhaneci yurt dışında işletirdi. Şimdilerde malum işadamı işletiyor. Miktarını işleten dışında kimse bilmiyor. Bu tür paralar genellikle yasadışı yollardan elde edilmiş ama Erbakan’ınki için böyle bir şey diyemem. 200 milyon doları, oyları bölen partiye veren kişi belki de, içinde Erbakan’ın parasının da bulunduğu bir havuzdan çıkarıp verdi; işin orasını tam öğrenmek için birkaç uçuş daha yapmam lazım baba”. 


Çilli ayrıntılar için şimdi göklerde. Ama artık iyice yaşlanan kalbim ve yorulan beynim bu şokları kaldırmıyor sevgili okurlarım. Hürrem Hanım bu sarsıcı acayip havadisleri nasıl göğüslüyor da sakin kalabiliyor, anlamıyorum azizim.