Hayalimin şehrindeydi kazandığım üniversite. Yıllar öncesinde fen lisesini kazanıp gidemediğim yerde tam da Anadolu’nun göbeğinde. Başkentli olmuştum artık ben de.32 yıl önce Tandoğan’daki kampüse ilk adım attığımda heyecanımın tarifi yoktu. Ana giriş kapısından geçince içeri muhteşem heybetiyle taş binalar yer alır sağlı sollu. Cumhuriyetimizin ilk üniversitesi olma gururu ve onuruyla tüm öğrencileri “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” ilkesi ile karşılar Ankara Üniversitesi.

Ben de öyle büyülenmiştim ki; o koca koca binalara bakarken hatta binaların arasındaki havuzlardaki nilüferlerin güzelliği karşısında. Bazen gördüğünüz güzellikleri anında tanımlayamazsınız ya da yaşarken anlayamazsınız değerini. Süre geçmesi gerekir ya da elinizden kaybettiğinizde hissedersiniz kıymetini.

Uzun bir yoldan gittikten sonra yine farklı mimarisi ile bölüm binası karşımdaydı. İçeri girdiğimde duvarlarında değişik değişik haritalar, cam fanus içinde madenler, taşlar…

Öğrenim hayatımın çoğunun geçeceği mühendisliğe adım attığım yerdeydim artık.

Zorlu bir okuma süreci, sınavlar, testler, ödevler, tezler, arazi çalışmaları ve derken yıllar sonra elime aldığım Jeoloji Mühendisliği.

Ekonomik kalkınmamızın temel taşlarından biri olan Mühendis Mesleğindeydim sonunda. Her yeni mezun gibi tüm zorluklarıyla iş yaşamı kapılarını açacak mıydı bana? Pek de öyle olmadı. Bugünümüzde olduğu gibi tam 27 yıl öncesinde de şartlar oldukça zordu biz mühendisler için. Hele de kadın mühendisler için. Maalesef geçmişte olduğu gibi bugün de cinsiyet eşitsizliğini en fazla hissettiğimiz alanlardır mühendislik, mimarlık alanları. Mezun olduk ancak işsizlik sorunu ile karşı karşıyaydık. İş bulduğumuzda ise birçok kadın mühendis ve mimarlar, erkek meslektaşlarımıza göre daha düşük ücretlerle çalıştık.

Çok fazla etkenle savaşmak zorundaydık ve ne yazık ki hala da bu savaş bitmedi.

Aldığımız eğitim ile iş dünyasının ihtiyaçları arasında uyumsuzluktan tutun da kamu sektöründe mühendis ve mimar alımlarında yaşanan kısıtlamalara kadar hep engeller çıktı önümüze.

Son zamanlarda da; otomasyon ve yapay zeka gibi teknolojik gelişmeler, bazı işleri otomatikleştirirken, bazı mühendislik alanlarını da etkilemeye başladı ne yazık ki.

Ve üst üste gelen ekonomik sıkıntılar, karşımıza çıkan işsizlik, ücretteki eşitsizliklere karşı son zamanlarda oldukça fazla duyar olduk “Boşuna mı okuduk?” söylemini.

Şimdi gençlere baktıkça daha da üzülüyorum onlar için. Bizim okurken de mezun olduğumuzda da ümitlerimiz vardı, hayal kurabiliyorduk. Oysa şimdi gençlerin hayalleri çalındı.

Ve işte o yüzden belki de sık sık kendime söylüyorum #BoşunaMıOkuduk diye… Hem de tüm mühendis mimarlar için dillendiriyorum.

Mühendislik ve mimarlık alanında işsizlik ve ücret eşitsizliği sorunları karmaşık ve derinlemesine ele alınması gereken meseleler aslında. Ancak eğitim reformları, kamu politikaları ve toplumsal farkındalık artırma çabalarıyla bu sorunların üstesinden gelmek mümkün olacaktır. Bu, hem meslektaşlarımızın hem de ülkenin geleceği için önemlidir. Kamuda mühendis ve mimarlara istihdamın artmasını sağlamak zorundayız ve bu alanlardaki kısıtlamaları tekrar gözden geçirmeliyiz. Geleceğimiz, gençlerimiz, genç mühendis mimarlarımız için…

Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de "Türk mühendislerin alnında, Cumhuriyet istikbalini aydınlatan ışık parlar." cümlesiyle önemlerine dikkat çektiği mühendislerin toplumdaki yerine dikkat çekmek bizimde görevimiz olmalıdır.