21. yüzyılın en büyük soykırımına imza atan İsrail, Gazze’de 45 bin civarında insanı acımasızca katletti. Bu acımasızlığa okullara, hastanelere, çadır kentlere sığınmış insanların üzerine bomba yağdırmak da dâhil. 7 Ekim 2023’de başlayan saldırılar sonrasında Gazze adeta bir harabeye döndü. Bırakınız sıradan, sivil insanları öldürmeyi, Gazze’de nefes alan her canlıyı gözlerini kırpmadan öldürdüler. Binek hayvanları bile bu acımasızlıktan nasibini aldı. Vahşi Siyonist akla göre kendileri dışındaki hiçbir canlıya hayat hakkı tanımak yok!

Şimdi aynı saldırganlık bölgesel plana sıçramış vaziyette. Bu satırların yazıldığı gün itibariyle İsrail sadece Filistin topraklarını değil, Lübnan’ı, Suriye’yi, Yemen’i de bombalamaya devam ediyor. Şimdiden Lübnan’da 1500’e yakın insan hayatını kaybetmiş vaziyette. Yaklaşık 12 aydır Gazze’yi, Batı Şeria’yı bombalamaktan usanmayan İsrail şimdi gözünü kuzeye dikmiş vaziyette.

İşin acı tarafı, bölgede olup biteni takip eden bazı kalemler ya da yorumcular dahi durumun vahametini kavrayabilmiş değil. Mesela Beyrut bombalanmaya başlandığında binlerce insan can havliyle başka bölgelere göç etmeye başladı. Belli ki İsrail hedef aldığı topraklarda özellikle sivil insanları öldürerek gözüne kestirdiği toprakları boşaltmaya, yerleşik nüfustan arındırmaya çalışıyor.

Eğer ortada bir savaş varsa şimdiden bölgesel bir krize evrilmiş durumda. Ortadoğu’da İsrail hedef aldığı bölgelerde şimdiden 50 Bin insanın canına kıymış vaziyette. Bu saldırganlık aynı hızla devam ederse bu rakamın özellikle ABD desteği ile yüzbinlere varması artık bir öngörü değil, birebir gerçeğin ta kendisi haline gelmiş olacak.

Ne var ki ne Arap dünyası ne İslam dünyası kendi içinde konsolide olabilmiş değil. Birkaç ülke dışında hiçbiri İsrail’in bu saldırganlığını durduracak hamle arayışında değil. Müslüman halklar ise büyük ölçüde kendi konfor alanı içerisinde, bana dokunmayan yılan bin yaşasın derdinde. Özellikle Arapların İsrail’in saldırganlığı karşısında takındıkları tavır hiç de iç açıcı değil. Arap liderlerinin kurdukları otokratik düzenler aykırı seslerin yükselmesine çok da müsaade etmiyor. Araplar ulu’l emre itaat ilkesini yanlış bir düzlemde algılamayı ve sessiz kalmayı sürdürüyorlar.

Türkiye’de ise durum oradakinden çok farklı değil. Siyonist yayılmacılık ve soykırım karşısında bazı küçük kalabalıklar hariç Gazze’de yaşanan ve şu günlerde Lübnan’a sıçrayan ateş kimsenin umurunda değil. Mesela boykot meselesi ülke sathına tam olarak yayılamadı. Şuurlu üç beş insan dışında İsrail menşe’li ürünleri alıp satmaya devam ediyor insanlar.

Gazze konusunda hassas olduğunu bildiğimiz Ak Parti hükümeti, devletin tanzim satış ünitelerindeki boykot ürünlerini bile kaldıramadı. İsrail’le ticaret konusunda titiz hamleler yapıldıysa da başka alanlarda çeşitli zafiyetler söz konusu. Halen bazısı kimi cemaatlerin şirketi durumunda olan üç harfli marketlerde çatır çatır İsrail menşeli ürünler satılmaya devam ediliyor. Bu ürünlerin Türkiye’de üretiliyor olması İsrail menşeli olduğu gerçeğini değiştirmez. Zira aldığımız ürünlerden elde edilen hasılatın bir kısmı devlete vergi olarak giderken bir kısmı da Siyonist sermayeyi güçlendirmeye devam ediyor.

Gelelim meselenin diğer boyutuna. İçimizde hâlâ, “bana ne Gazze’den, bu Arab’ın meselesi, bizim değil” diyebilen ve İsrail saldırganlığı karşısında soğukkanlılığını koruyabilen insanlar var. Oysa ki sıra henüz kendilerine gelmedi! Bunun farkında değiller. Birkaç gün evvel Netanyahu’nun oğlunun X hesabında yayımlanan bir harita henüz sıranın bize gelmediğini ancak bir gün elbette sıranın bize de geleceğini kanıtlar nitelikte.

Aslında sıra bize kısmen gelmişti, biz tam olarak uyanamadık. Mesela PKK’nın ve PYD’nin yıllarca sırtını sıvazlayan ABD ve İsrail, Güneydoğu’da, Kuzey Irak’ta şehit edilen Mehmetçiğimizin kanına girmekle yeteri kadar sıranın bizde olduğunu ima ettiler. Ancak, dağda evladını şehit veren anneler ve babalar genellikle ülkenin yoksul kesimleri ya da sıradan Anadolu insanının çocukları olduğu için, bugün, “Bize ne Gazze’den” diyebilen güruh, inanılmaz bir özgüven içerisinde soykırımı lanetlemeyi kendisine zul saydı. 

Her zaman ifade ettiğimiz gibi Türkiye, tarlası, geçmişte Siyonistler tarafından sağlam şekilde sürülmüş bir ülkedir. Anadolu insanı sadece Siyonist sermayenin tüketicisi, müşterisi konumunda iken ülkenin kimi aydınları, politikacıları, iş adamları, kültür insanları, yazarları, sanatçıları, şarkıcıları, akademisyenleri yıllarca birer gönüllü İsrail muhibbi olarak aramızda dolaştılar. Şimdi bu güruh inanılmaz bir rahatlık içerisinde, “Bana ne Gazze’den” diyebiliyor.

Türkiye er ya da geç, bu bölgesel ateşin içinde bulacak kendisini. Vatan savunması söz konusu olduğunda hangi kesimden olursa olsun zâdegândan hiç kimse eline kazma küreği, topu tüfeği alıp sahaya inmeyecek. Bu ülke zor duruma düştüğünde sahaya inecek ve düşmana haddini bildirecek olanlar, bu ülkenin namuslu, vatansever, inançlarına, geleneklerine bağlı Anadolu insanı olacak. İşte o gün soluğu Londra’da, Paris’te, New York’ta alacak olanlar bu defa “bize ne Türkiye’den, bu mesele Türklerin meselesi” diyecekler. Bugün bana ne Gazze’den diyenler, yarının “bana ne Türkiye’den” diyecek olanlarıdır. Bakmayın bugün Türklük maskesi altına gizlendiklerine, takke düşüp kel göründüğünde hepsi kaçacak delik arayacaklar!

Osmanlı’da kalan son topraklar işgal edildiğinde, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne, Taşnak ve Hınçak çetelerine göz kırpanlar kimlerse, bugün de can-ı gönülden, “bana ne Gazze’den” diyenler de onlardır. Bu söylemi şuursuzca sahiplenen memleket evlatları ise kendilerinin ne kadar profesyonelce kandırıldığının farkına varacaklar ama iş işten geçmiş olacak!

Tam da bu noktada;
Irkçılığa,
Soykırıma,
Siyonizm’e,
İsrail muhiplerine,
Vurdumduymazlığa
Var gücümüzle hayır diyoruz!