Eylül ya da Mehmet Rauf...
İç içe geçmiş iki ad.
1870 - 1931 yılları arasında yaşadı.
Bahriye Mektebi'ni bitirip deniz subayı olmuştu.
Edebiyat yeteneğini Halit Ziya Uşaklıgil keşfetti.
On altı yaşında kaleme aldığı "Düşmüş" hikâyesini İzmir'de çıkan "Hizmet" gazetesinde yayımladı Uşaklıgil.
Gördüğü ilgi karşısında 1908 yılında askerlik mesleğinden ayrılarak kendini tümüyle yazarlığa adadı.
Hikâye, roman, tiyatro, şiir türlerinde kalem oynatıyor; Uşaklıgil gibi Hüseyin Cahit de onu büyük bir yetenek olarak görüyor ve destekliyordu.
Yazarlık yaşamının en parlak çıkışı "Eylül" romanı oldu.
Edebiyatta tartışmasız bir yer edindi bu kitapla.
Türk edebiyatına ilk psikolojik romanı armağan etmişti.
Tevfik Fikret'le karısı, genç yazarın düzenli bir yaşamı olsun diye onu bizzat evlendirdiler.
Bir çocuğu dünyaya geldi.
Ama kendini edebiyattan sonra aşk serüvenlerine adadı.
Genç karısını ve küçücük çocuğunu terk etti!
İşte o zaman yazgısı tersine döndü, yazarlık yıldızı sönmeye başladı...
Başını soktuğu evini sattı, eline geçen parayı aşk yolunda tüketti.
Elinde kalan son parasıyla bir piyano aldı; sonra onu da satarak kendine şık bir kostüm yaptırdı. Böylece bir elbiseye bir ev vermiş oldu!
Dönemin İstanbul'unda şıklığı, zarafeti, güzelliğiyle tanınan bir hatuna gönül vermişti.
Ancak aşkına karşılık alamıyor, umutsuzluk içinde derbeder bir yaşam sürüyordu...
O moral bozukluğu içinde kendine kıymaya karar verdi.
Mangalını yarım yanmış kömürle doldurarak yattığı odaya koydu.
Kömürden çıkan karbondioksitle uykudayken çekip gitmeyi tasarlamıştı.
Dumanı fark eden komşuları, edebiyatçı arkadaşlarına haber uçurdular.
Hüseyin Cahit ile Ahmet İhsan koşarak evine geldi, mangalı dışarı attılar, onu da açık havaya çıkararak canını kurtardılar.
Onun sefih bir biçimde yaşamına son verme girişimi arkadaş çevresini şaşırtmış, insanlar uzak durmaya başlamıştı.
En büyük destekçisi Tevfik Fikret, Uşaklıgil, Hüseyin Cahit gibi etkili kişiler ona karşı tavır aldı. Artık romanlarını tefrika ettirecek gazete bulmakta zorlanmaya başladı.
Parasızlık, insanların ondan yüz çevirmesi, büsbütün sıkıntıya sokmuştu Mehmet Rauf'u...
Ordan burdan borç para bulup dergiler çıkardı, ama hiçbirini yaşatamadı.
İşte o işsizlik ve parasızlık günlerinde, biraz kazanç elde etme uğruna, ünlü "Zambak" romanını yazdı.
Doğrusu umduğundan fazla telif getirisi olmuştu.
Ama bu kez de, bu kitap dolayısıyla "ahlaka aykırı neşriyat" gerekçesiyle yargılandı ve hapse atıldı.
Hapisten çıktığı zaman, pornografik "Zambak" romanını okumuş olan varlıklı bir ailenin kızından evlenme önerisi aldı.
Kız İzmir'de oturuyordu; Mehmet Rauf İzmir'e giderek bu kızla evlendi.
Ne yazık ki, bu evlilik uzun sürmeyecek, düş kırıklığı yaşayan hatun boşanmak isteyecek ve ertesi yıl yine onu İstanbul'da görecekti tanıdıkları.
İstanbul'da yeniden yoksulluk içinde yuvarlanırken felç geçirmiş, sağ kolu tutmaz olmuştu!
Yine de büsbütün çaresiz değildi; çünkü kullanamadığı sağ kolunun yerine, hayranı olan bir genç kız geçmiş, onun yazılarını kaleme alıyordu.
Her yere onunla gidiyor, birilerine tanıtırken, "Karım ve sağ kolum" diyordu.
İsmet Paşa'nın başbakanlığı dönemindeydi:
O yıllarda Ankara'da bulunan üç yazara, Falih Rıfkı, Yakup Kadri ve Ruşen Eşref'e, Mehmet Rauf'tan birer mektup geldi...
Bu eski Babıali arkadaşlarından yardım ricasında bulunuyordu "Eylül" yazarı.
Üç yazar, birbirinden habersiz olarak ellerindeki mektupla birlikte İsmet Paşa'nın makamında karşılaştılar.
Üç yazarın aynı ricayla geldiğini gören İsmet Paşa şöyle dedi:
"O, 'Zambak' diye fena bir kitap yazdı ama, 'Eylül' bu günahının kefaretidir!"
İsmet Paşa'nın yardımıyla küçük bir aylık bağlandı ve ömrünün son günlerini nispeten rahat geçirdi.
Öldüğünde, cenazesine gelenlerin en başında yer alan genç karısı, onun tabutunu adeta bakışlarından fışkıran bir sevgi ışığıyla okşuyor gibiydi.