Diktatörlük rejimi, siyasi gücün tek bir kişi veya belirli bir gizli grup tarafından kontrol edildiği ve otoriter davranılan bir yönetim sistemidir. Bu tür rejimlerde, diktatör veya yönetici grup genellikle yasama, yürütme ve yargı organlarının yetkilerini ellerinde tutar. 

Diktatörlük rejimlerinde politik özgürlükler sınırlandırılır veya hiç bulunmaz.

Temel insan hakları sıklıkla kısıtlanır veya ortadan kaldırılır. İktidardaki kişi, gücünü sınırsız bir şekilde kullanarak katı bir yönetim anlayışıyla iktidarını sürdürür. Muhalefeti baskılamakla birlikte, iktidarı ele geçirmeye veya rejime karşı durmaya çalışan kişi ve gruplara karşı da yoğun şiddetli bir baskı uygulanır. Bu yaptırımlar; tutuklamalar, işkence, sürgün ve bazen siyasi rakiplerin öldürülmesi şeklinde gerçekleşebilir. 

Uygulamanın diğer aşaması propaganda araçlarının kullanılması ve seçimlerin manipülasyonunu içermektedir. Diktatörlük rejimi altında yapılan seçimler, genellikle hileli ve adil olmayan şekillerde gerçekleşir. Bu durum, iktidardaki lideri veya partiyi sürekli olarak iktidarda tutmak için seçim sonuçlarının manipülasyonuna kadar ilerler. Ayrıca, halkı etkileyebilmek için medya ve eğitim sistemi üzerindeki baskılar artmaya başlar.

Size silah doğrultmuş birine söyleyeceklerinizi söylemiş, yazacaklarınızı yazmış biri olarak, sadece onun gözlerinin içine, “Yaptıklarını biliyorsun ve senin yaptığını biliyorum” diye baktığınızı hayal edin. Ve o, size “Milyonlar bana inanıyor. Birkaç yüz kişinin doğruları bilmesinin ne önemi var?” diye yanıt verebilir. Bu işlerin bu kadar kolay olmadığını ona anlatamayacağınızı düşünürsünüz. En önemli mesele kişinin, kendi yaptıklarını biliyor olmasıdır. Çünkü sonsuzluğun içinde her yaptığını yanında bir yük gibi taşıyacak olan ruhun kendisidir. Sana yalan, bana yalan, tüm dünyaya yalan… Ama en önemlisi kişinin kendini kandırmış olmasıdır ki… Asıl mesele de burada başlar çünkü kendinden kaçacak yer yoktur. 

KRAL ÇIPLAK!..

Ünlü bir kişi, bir davette beyaz tülden yapılmış, transparan bir tasarım elbise giymişti. Küçük kızıma fotoğrafı göstererek, “Bak, bu tasarım nasıl sence?” diye sordum. Gülmekten kendini koltuktan koltuğa attı; sonra yere yuvarlandı. Yattığı yerden kahkahalar atarak, “Anne, çıplak olduğunu bilmiyor” dedi. O an aklıma “Kral çıplak!” masalı geldi...

Dünya tarihine bakıldığında, yinelenen bir çember döngüsü olduğu anlaşılır. İnsanlar, ne zaman beşer yanına doğru fazlaca eğilim gösterirlerse, yozlaşmayla, savaşla, salgın hastalıklarla birlikte toplu can kayıplarıyla, dibe çöküşle karşılaşırlar. Ve en derine inip ayakları zemine değdiği, en acı deneyimi yaşadığı ve bu acıdan bir anlayışa sahip olabildiği anda toplumlar, yeniden bir varoluş sancısı eşliğinde doğumun başlangıcı ile çemberin oluşumunu yeniden başlatırlar. Bazıları acı deneyimler yaşayarak öğrenir, bazıları ise öğrenmenin başka yollarını bulur: okuyarak ve kendi üzerinde çalışarak…
Çember döngüsünden kurtulmak için, yapay zekâ yerini almaya başladı. Elbette, bu görüş teknolojiden doğru bir biçimde fayda sağlamak amaçlandığında işe yarayacaktır. Önceki yazımda, insanların çözümlenmesi amacıyla yapılan araştırmalarda kullanılan, doğruluğu kanıtlanmış kişilik testlerinden bahsetmiştim. Bu yazımda ise, başka bir insan çözümleme aracı olan mikro ifadelerden bahsedeceğim. Ne de olsa hayat, psikoloji ile iç içedir.

ARTIK ASLA YALAN SÖYLEYEMEYECEKSİNİZ!..

Amerikalı bir psikolog ve duygular üzerine uzmanlaşmış olan Paul Ekman, uzun yıllar boyunca mikro ifadeler üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Mikro ifadeler, duygusal olduğumuzda yüzümüzde ortaya çıkan, genellikle sadece 1/25 ila 1/15 saniye süren ve normalde bilinçli olarak kontrol edilemeyen çok kısa süreli yüz ifadeleridir. Bu ifadelerden edinilen bilgilerin doğruluğu, her yaşta bireyi aynı ölçüde kapsamakla birlikte, teknolojiyle daha önce hiç karşılaşmamış ilkel toplumlarda da test edilerek onaylanmıştır.
Paul Ekman'a göre evrensel 7 ana duygu vardır: Mutluluk, üzüntü, korku, öfke, şaşkınlık, iğrenme ve hakir görme. Bu duyguların her biri, insanlar arasında benzer yüz ifadeleriyle canlanır. Yaş, cinsiyet, etnik köken fark etmeksizin, duyguların saliseler içinde yüzümüzde beliren etkisi değişmemektedir. Bir kişinin yalan söyleyip söylemediğini anlamak için mikro ifadelerini analiz etmek yeterlidir.
Paul Ekman, saliseler içinde belirip kaybolan bu ifadeleri yakalayabilmek için uzun yıllar fotoğraflar üzerinde çalışmıştır. Şimdi ise, yapay zekâ bu işi çok kısa sürede gerçekleştirecektir. Sadece görüntüden değil, seslerden, konuşma esnasındaki tonlamalardaki değişikliklerden kişilik analizi yapabilecektir. İnternet ortamında bulunan videolardan, yazılan yazılardan, paylaşımlardan, ilişki bağlarından...

İNSAN KAYNAĞININDA YAPAY ZEKA! 

Ve öyle bir zaman gelecektir ki yapay zekâ işe alımlarda kullanılacaktır. Kişilerle karşılıklı yaptığı mülakatlarla adayın mevcut pozisyon için uygun olup olmadığına karar verecek ve bu kararı ayrıntılı raporlarla bildirecektir.

Bu uygulama şimdilerde bazı büyük şirketlerde gizliden gizliye yapılıyor zaten. Üst düzey yönetici seçimi gerçekleştirileceği zaman, insan karakterini iyi analiz edebilen ve işinde uzman bir kişi, firma yöneticisi ve daha önce yapılan tüm mülakat görüşmelerinden olumlu değerlendirmelerle geçmiş olan yönetici adayı, yemekli bir toplantıda bir araya gelir. Yemekte biraz alkol alınır. Bazı görüşler ortaya atılır. Bunlar bazen bir fıkra olabilir; bu fıkranın içeriğine verilen tepkiler analiz edilir. Bazen de etik değerlere aykırı bir konu ortaya atılıp, adayın konu hakkındaki görüşleri değerlendirilir. Ve kişinin söylemleri, mimikleri ve beden diline göre, işe alınıp alınmayacağı ile ilgili son karar verilir.

Yani büyük lider özelliklerine sahip kişiler yapay zekâ kanalıyla ayırt edilebilir. Ya da liderlerin yalan söyleyip söylemediği, zekâ seviyesi ve kişilik tipleri internet ortamındaki veriler üzerinden anında tespit edilebilir. Sadece yapay zekâya doğru soruları sormak yeterli olacaktır. Şu an yapay zekânın sadece görünen yüzüyle karşı karşıyayız; henüz bilgilendirilmediğimiz gelişmeler anlattığım konularda gelişim sağlamış olabilir.