ERCAN KÜÇÜK - HABER MERKEZİ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’a örgütü lağvetmesi koşuluyla umut hakkı vadetmiş ve TBMM’de konuşma yapması çağrısında bulunmuştu. Bahçeli’nin çağrısı birçok kesim tarafından yeni çözüm süreci olarak yorumlandı.
Konu ABD seçimleri, gündem Türkiye
Yeni çözüm süreci iddiaları Washington’da da tartışılıyor. Kürt Barış Enstitüsü isimli Washington merkezli bir kuruluşun düzenlediği, ‘Yarın Ne Olacak: ABD Seçimlerinin Ortadoğu'daki Kürtler Üzerindeki Etkileri’ başlıklı etkinlikte Türkiye de konuşuldu. CIA Türkiye Uzmanı Henry Barker ve ABD Eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey gibi isimler çözüm süreci üzerine görüşlerini açıkladılar.
Programda Jeffrey, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve danışmanlarının yeni çözüm sürecine ilgisi olduğunu savunarak, ABD’nin bunu teşvik etmesini istedi. Kürt Barış Enstitüsü’nün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlara göre konuşmalardan öne çıkanlar şu şekilde:
Büyükelçi Jeffrey: "Türkiye, IKBY ve kuzeydoğu Suriye Kürtleri arasında çatışmalar ve çelişkiler var. Bu ilişkiyi yönetmek çok önemli ve çok zordu.
Erdoğan ve danışmanlarının bunu [yeni barış görüşmeleri] yapmaya ilgisi var… Şimdiye kadar ana aktörlerden herhangi birinin bu çabayı [Ankara saldırısından sonra] kapatmaya karar verdiğini görmüyorum. ABD'nin bunu teşvik etmesi kendi çıkarınadır - elimizden geldiğince, çünkü bu Türkiye'nin iç meselesidir - çünkü savaşta olmayan istikrarlı bir Türkiye istiyoruz" ve çünkü bu, Kuzeydoğu Suriye için daha iyi seçenekler sunuyor.”
DEAŞ’a karşı PKK
Henry Barkey: Washington'a göre Kürt sorunu uykuda kaldı... Kürtler açısından Washington'ın odak noktası Kuzey Suriye oldu. Ancak bu Kürtlere yönelik bir ilgi değil, IŞİD meselesi. Kuzey Suriye Kürt yönetiminin çökmesi, IŞİD'in geri dönmesi anlamına gelecek ve sanırım kimse bunu istemez.
Türkiye'de Kürt sorunu insanların düşündüğünden çok daha ilginç... artık çok güçlü bir siyasi toplum var, Kürtler kendi kurumlarını, kendi söylem yöntemlerini yaratıyorlar. Türkiye içinde varlar, ama kendi varoluşlarına sahipler.
ABD Eski Bahreyn Büyükelçisi William Roebuck: "Suriye'deki bir Harris yönetimi hala IŞİD'in oluşturduğu tehdide odaklanacak... ABD güçlerinin varlığıyla ilgili aldıkları kararlar IŞİD tehdidine odaklanacak. Bir Harris yönetimi statükonun devam ettiği bir yönetim olacak. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın [Trump'ın] etkileşimde bulunacağı biri olacağını düşünüyorum... Türkiye'nin Kuzeydoğu Suriye ve Suriye'deki SDG varlığı konusunda çok karmaşık hesaplamaları var.”
Konuşmacılardan ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi ve Eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey, 2020’de Al Monitor’la yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve Devlet Bahçeli’ye yönelik olarak, "Erdoğan'ın savaş arkadaşı Bahçeli'yi tek bir cümleyle özetleyebilirsiniz. Önemli olan tek şey Türkiye'nin ulusal gündemidir ve orada Kürtlere yer yoktur. Bu tabii ki AKP'nin gündemi değil. Kürtlere ve PKK'ye karşı kendisinden önce gelmiş herhangi birinden çok daha iyi politikalar yürütmüş olan Erdoğan, MHP tarafından engelleniyor" ifadelerini kullanmıştı.
“Washington’da sahneyi hazırlamak…”
Etkinliği düzenleyen Kürt Barış Enstitüsü, internet sitesinde amaçlarını ve çalışmalarını şu cümlelerle açıklıyor:
“Kürt Barış Enstitüsü (KPI), bağımsız bir partizan olmayan araştırma ve politika enstitüsüdür. Amacımız, politika yapıcıları ve halkı Kürt halkı ve Kürdistan bölgesi hakkında eğitmektir. Kürtlerin kolektif Kürt ajansını çok sık göz ardı eden politika çevrelerinde türev olmayan bir varlığını sağlamaya kendimizi adadık.
Neden Kürt Barış Enstitüsü?
Bu çatışmayı askeri yollarla çözme girişimleri, zaten yoksulluk ve az gelişmişlikle boğuşan bir bölgede hükümetlere trilyonlarca dolara mal oldu. Ortadoğu'yu daha az demokratik, daha az çoğulcu ve daha az özgür hale getirdiler. Ve savaş ve otoriterliğin her zaman yaptığı gibi, bu statükonun siviller üzerinde ölçülemez bir etkisi oldu.
Kürt siyasi ve askeri aktörleri hakkında, bu varlıkları kendi başlarına analiz eden ve onlarla etkileşim kuran bakış açılarını paylaşacağız ve Kürt sorununun bölgesel ve küresel öneme sahip zorlukları nasıl etkilediğini açıklayacağız. Bu yeni anlayışı inşa etmek ve Washington'da henüz gerçekleşmemiş bir diyalog için sahneyi hazırlamak amacıyla Kürdistan'dan ve dünyanın dört bir yanından akademisyenleri, uygulayıcıları ve diğer uzmanları bir araya getireceğiz.
Bu projeyle önemli bir alanı doldurmayı ve hem Amerika Birleşik Devletleri hem de bölge için önemli bir zamanda acil konularla ilgili temel tartışmalara katkıda bulunmayı dört gözle bekliyoruz.”
Ekip Türkiye düşmanlarıyla dolu
Enstitü ekibiyle de dikkat çekiyor. Washington merkezli enstitünün sitesinde yer alan ekibinde CIA Uzmanı Barkey de var, terör örgütü çatı örgütü KCK Eşbaşkanı Bese Hozat da, Dem Parti Milletvekili de. İşte dikkat çeken isimler:
Giran Özcan: Enstitü İcra Direktörü. Özcan HDP Eski ABD Temsilcisiydi. 2019’da İstanbul tekrar seçimleri öncesi iktidar tarafından Öcalan’dan mektup alması için İmralı’ya gönderilen, 2023’te üniversitedeki görevinden “Öcalan’ı övmek” suçlamasıyla uzaklaştırılan Prof. Dr. Ali Kemal Özcan’ın oğlu. Özcan’ın twitter hesabı Türkiye’de erişime engellenmiş durumda.
Treefa Aziz: Panelist. Kürdistan Bölgesel Hükümeti'nin (KKB) Amerika Birleşik Devletleri Temsilcisi.
İlham Ahmed: Birinci Kişi Yorumcu. Daha önce Suriye Demokratik Konseyi Yürütme Komitesi Başkanı olarak görev yaptı.
Ceylan Akca: Panelist. Dem Parti Milletvekili
Türkiye’ye giremeyen CIA Ajanı
Henry Barkey: CIA Türkiye Uzmanı Danışma Kurulu Üyesi. ABD Dış İlişkiler Konseyinin (Council on Foreign Relations-CFR) uzmanı ve yayın organı Foreign Affairs'te Türkiye’yi hedef alan yazılar yazıyor. Türkiye'nin Kürt Meselesi isimli eserini de CIA'nın Ortadoğu uzmanı Graham Fuller ile birlikte kaleme aldı. Medyada Osman Kavala ile birlikte yargılandığı davada 15 Temmuz darbe girişimine dahil olduğuna dair haberler yer almıştı. CIA adına ajanlık faaliyeti yürüttüğü tescillenen Barkey, 1990'lı yıllardan itibaren PKK Terör örgütüne ilişkin yazılar ve analizler kaleme kaldı. PKK terörünü ve Türkiye karşıtı faaliyetleri destekledi. ABD derin devleti elemanlarından Henri Barkey, hakkındaki iddialara ilişkin TELE 1'e açıklamalarda bulundu. Barkey, Türkiye'ye gidemiyorum. Türkiye'den hiç kimse korkudan benimle konuşmak istemiyor." ifadelerini kullanmıştı.
Güneş Daşlı: Katkıda bulunan. HDP Meclis grubu danışmanlığı yaptı. Ocak 2018’de HDP’ye yönelik yapılan operasyonlarda gözaltına alınan isimlerden biriydi. KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “PKK halklar sevdalısı bir harekettir” başlıklı yazısını sosyal medyada paylaşmıştı.
Bese Hozat: Birinci Kişi Yorumcu. KCK Eşbaşkanı
PKK’yla bir yıl geçiren gazeteci
Frederike Geerdink: Katkıda bulunan. Ocak 2015'te Türkiye'de "PKK propagandası" yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı. Üç makale ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle "örgüt propagandası yapmak"tan yargılandı. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Geerdink'i Nisan 2015'te beraat ettirdi.
Eylül 2015'te Yüksekova'da canlı kalkan eylemlerini takip ederken yine gözaltına alındı ve sınır dışı edildi. 2022’de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Geerdink’i sınır dışı etti.
Geerdink, kendi sitesinde şunları yazıyor: “2006'dan 2020'ye kadar Türkiye ve Kürdistan'da serbest muhabir olarak çalıştım. Meydan okuyan bir hareketle, 'çılgın bir plan' buldum. Ya bir yılımı PKK'da (ve Suriye'deki YPG'de) geçirip silahlı hareketin portresini örgütün liderliğinin değil, sıradan gerilla savaşçılarının bakış açısından yazsaydım? Sonuç, 2018'de Hollanda'da yayınlanan 'Bu yangın asla ölmez' oldu. En iyi gazetecilik kitabı Brusse Ödülü için uzun listeye alındı.”
Nisan Alıcı: Katkıda bulunan. Ermeni Soykırımı yalanını savunuyor. Alıcı, Türkiye’de Ermeni Soykırımı ile Yüzleşmek: Geçiş Adaleti Yaklaşımı başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Ermeni soykırımından 108 yıl sonra, inkarcılık devlet politikası olmaya devam ediyor. Soykırımın mirasıyla başa çıkmak veya Türk devletinin kolektif şiddet geçmişiyle yüzleşmek için hiçbir resmi adım atılmadı.
Ermeni Soykırımı ve inkârı, Türkiye'de ulus inşasının ayrılmaz bileşenleri ve Türk devletinin temel özellikleri olmuştur. Sistematik soykırım inkarı, devletin hegemonya aygıtının, resmi ideolojinin, sosyal yapının ve kültürel ve ekonomik politikalarının temel bir direğidir. Bu nedenle soykırımın resmi ve kamuoyu önünde tanınmasının sağlanması dönüştürücü bir etkiye sahip olacaktır. Geçmişle herhangi bir anlamlı etkileşim, onlarca yıllık inkarın sona ermesini ve olanların tanınmasını gerektirir. Tanınma birçok biçim alabilir: resmi açıklamalar, resmi özürler, kamuyu anma uygulamaları, gerçeği geri kazanma mekanizmaları ve politika, mevzuat ve eğitimdeki reformlar. Tanıma, soykırım mirasıyla anlamlı bir etkileşim için ilk adımdır ve diğer politikaların önemli bir öncüsüdür.”