• İnsanların mensubiyet, şeref, haysiyet, namus, inanç, töre gibi değerlere düşünüldüğünden daha fazla önem ve değer vermeleri. Unutulmamalı ki komünist Doğu blokunun yıkılmasına sebep olan en büyük unsur insanların "eşit" ve "birbirinden farksız olduğu", "Allah inancına gerek olmadığı" iddialarının 70 yıl sonra iflas etmiş olmasıdır.
  • Küreselleşmenin, iktisadi felsefesini oluşturan neo-klasik/neoliberal politikaların milli ekonomilerle birlikte küresel ekonomiyi de sık sık krize sürüklediği gözlerden kaçmamaktadır. Bütün bunlara karşılık, ilgili krizlere çözüm amacıyla IMF ve Dünya Bankası'nın önerdiği politikaların da bu konularda çözüm üretmediği bilinmektedir. Dolayısıyla iktisadi istikrarın tesis edilmesi için de milli devletin gerekliliği kaçınılmaz görünmektedir.
  • Beslenme ve güvenlik algısının "biz" ve "öteki" oluşumunda oynadığı rol ile geleceği idame ettirecek nesiller yetiştirme duygusu.
  • Küreselleşme-neoliberal iktisat politikaları sürecinde "merkez" ülkelerin- yani ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İsrail, Rusya ve Çin gibi- milli devlet ve homojen kültür dokusuna yönelik bütünleştirici, kuvvetlendirici politikalar uygularken, "çevre" ülkelere ait milli devletlerin modası geçtiği manipülasyonları ile etnik ayrışmalara tabi tutulması paradoksu/çelişkisi hangi hesabın parçasıdır?

Uluslararası/küresel finans modern dünya ekonomisinin bütünleşmesinde temel bir etkendir.

Fuggerler ve diğer Rönesans bankerleri zamanından beri özel sermaye uluslararası ekonomiyi borç vererek ve portföy yatırımları (hisse senetleri ve bonolar) ile beslemiştir. Günümüzde ise çok uluslu-ulus ötesi kuruluşlar tarafından yapılan doğrudan yabancı yatırımlar sermaye akışının bu geleneksel araçlarını çeşitlendirmiştir... Liberal ekonomi perspektifinden, uluslararası finansın başat işlevi birikmiş sermayeyi marjinal getirisinin en yüksek olduğu ve dolayısıyla en etkin bir biçimde istihdam edilebileceği yere aktarmaktadır. Charles Kindleberger'in 1978'de yazdığı gibi uluslararası finans sistemi muhtevası gereği bunalımlara, paniklere ve kazalara eğilimlidir. Sistem dönemsel borç krizlerine ve istikrarsızlaştırıcı milletlerarası yatırım akışına ve güvenli bir sığınak veya yüksek getiri arayan spekülatif ve uçucu sermaye akışına maruz kalmaktadır.

Bunların yanı sıra rakip devletler arasında bölünmüş bir dünyada uluslararası finans ayrıca dikkat çekici siyasi sonuçları beraberinde getirmektedir.

Sistem bağımlılık ilişkileri yaratır. Hem yabancı yatırımı hem de hibe bir ekonominin nüfuz alanına girmesine ve bir çok durumda iç faaliyetlerinde sürgit bir yabancı etkisine maruz kalmasına sebep olmaktadır. Her ne kadar ticari ve parasal ilişkilerde bir ekonomi üzerinde baskı oluşturuyorsa da yabancı yatırım, hibe borç ilişkilerinin ast üst veya bağımlılık ilişkilerini meydana getirmekte ve dolayısıyla emperyalist hücumlara yol açması ihtimali daha fazladır. Hisse senedi sahiplerinin ve alacaklıların kendi yatırımlarını korumak için hükümetlerini diğer toplumlara müdahale etmeye çalışmaları bildik bir durumdur ve yabancı yatırımın ve uluslararası finansın da siyasi ve milliyetçi tutkuları canlandırdığı sık sık görülmektedir.

Uluslararası finansta açık- örtülü psikolojik ve siyasi etmenler bugün de ileri boyutlarda hassasiyete neden olmaktadır... Uluslararası finans ile hegemonik gücün milletlerarası ekonomi ve siyasal meseleler üzerinde sahip olduğu etki birbiriyle yakından ilişkilidir. Hegemon hem yöneticidir hem de finansal sistemin temel faydacısıdır. Günümüzde  hüküm sürmekte olan gerçekten egemen iktidar biçimlerini, yani mülkiyet ve sermayede somutlaşan, hukuka yedirilmiş ve hukuk tarafından desteklenen iktidarı gözlerden gizliyor, bir sır perdesine bürüyor.