Roma'nın kalbinde yer alan Trevi Çeşmesi, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi büyüleyen bir sanat harikası olarak bilinir. Ancak bu göz alıcı yapının arkasında, sadece estetik değil, aynı zamanda Roma İmparatorluğu'nun gücüne ve ihtişamına dair derin sırlar saklıdır. Yüzyıllardır süregelen su kemerleri, mitolojik figürler ve eşsiz mimarisiyle Trevi Çeşmesi, Roma'nın tarihini ve medeniyetin gelişimini anlatan bir taş senfonisi olarak karşımıza çıkar. Bu büyüleyici yapının ardında yatan gizemleri keşfetmek, Roma'nın suyla olan kadim bağını anlamak için eşsiz bir fırsattır.
Çeşmenin gizli detayları, Roma'nın gücü ve refahının anahtarlarını barındırır.
Dünyanın en ünlü çeşmesi, aslında suya adanmış devasa bir türbedir. Her yıl binlerce ziyaretçi, toplamda 1,5 milyon avroyu çeşmenin havuzuna atıyor.
Çeşmenin merkezinde, bolluk ve sağlıkla çevrili, tatlı su tanrısı Oceanus yer alır. Oceanus, Tritonlar tarafından yönlendirilen iki deniz atı tarafından çekilen deniz kabuğu şeklinde bir arabaya biner. Bu atlardan biri uysal, diğeri ise tedirgindir; bu, nehirlerin ve denizlerin değişen ruh hallerini sembolize eder.
Antik Roma, suları evcilleştirerek büyük bir imparatorluk haline geldi. Çeşme, bu başarıyı temsil eden birçok ilginç küçük detayla doludur.
Mimar Nicola Salvi, kızının düşüp öldüğünü gördüğü bir rüya sonrası bu çeşmeyi tasarlamıştır. Bu yüzden, rüyasının gerçekleşmemesi için belirli önlemler almıştır.
Ayrıca, yakındaki bir berberin sürekli eleştirilerinden bıkan Salvi, berber dükkanının görünmesini engellemek için çeşmeye özel bir heykel eklemiştir.
Trevi Çeşmesi'nin arkasında sıklıkla unutulan bir yapı bulunur: Palazzo Poli adlı 17. yüzyıldan kalma bir saray. Salvi, bu sarayın tüm cephesini büyük senfonisine dönüştürdü. Ancak, insanların gözden kaçırdığı bir başka önemli detay daha var: çeşmenin altında ne olduğu.
Çeşme, ancak 1762'de tamamlandı; fakat, antik öneme sahip bir yere inşa edilmiştir. Bu yer, Roma'nın hala faaliyette olan 11 antik su kemerinin sonuncusunun, Aqua Virgo'nun bitiş noktasıdır.
Çeşmenin altındaki su yolunu takip ederseniz, Vicus Caprarius — Su Şehri'ni bulacaksınız. Bu, birinci yüzyıldan kalma bir konut kompleksidir ve içinden akan su, hala antik su kemerinden gelmektedir.
Su yolunu daha fazla takip ettiğinizde (kırmızı çizgi), Roma'nın 20 km dışındaki kaynaklara ulaşırsınız. Bu yeraltı su kemeri, 2.000 yıldan uzun bir süre önce kazılmış olup bugün hala çalışır durumda.
Roma'nın su kemerleri, imparatorluğun hakimiyetinin anahtarıydı: kavram olarak basit, uygulamada ise muhteşem. Taze suyu doğrudan Roma'ya getirmek için tek gereken şey, kaynaktan bitiş noktasına kadar hafif, sürekli bir eğim sağlamaktı; yerçekimi gerisini hallederdi.
Bu, tüneller kazmayı ve vadileri geçmek için köprüler inşa etmeyi gerektiriyordu. Bazen, bu köprüler 160 fit yüksekliğe kadar çıkabiliyordu. Pont du Gard gibi yapılar, bir uçtan diğer uca sadece 1 inçten daha az seviye farkıyla inşa ediliyordu.
Roma İmparatorluğu, kusursuz bir hassasiyet üzerine inşa edilmişti. Bu sistemler zirvedeyken, Roma'ya günde bir milyon metreküp su sağlıyordu; bu su, banyolara, çeşmelere, kanalizasyonlara yönlendiriliyordu.
Temiz su, Roma'nın ve halkının diğerlerinden üstün olmasını sağlayan medeniyetin yaşam kaynağıydı.
Son olarak, su kemerinin insan refahına katkısı, Roma'yı inşa eden diğer büyük medeniyet gücü olan güzelliğe bir selamla işaretlenmiştir.
Kaynak: Culture Critic