ERCAN KÜÇÜK - HABER MERKEZİ
İlaç fiyatlarına uzun zamandır konuşulan zam geldi. Yüzde 23.5’luk zam fiyatlara yansıdı. Ancak zam gelene kadar bazı ilaç şirketleri ve ecza depolarının eczanelere ilaç vermediği öğrenildi. Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri’nden Cem Kılınç, zam açıklandıktan sonra daha önce bulamadıkları ilaçların eczanelere gönderildiğini ancak hala bazı ilaçlara erişemediklerini vurguladı.
Kendisi de eczacı olan Kılınç, ortada bir kayıkçı kavgası olduğunu belirtti. Kılınç şunları söyledi:
"İlaçlara bir süredir bir zam bekleniyordu. Kimi ilaçlara ulaşmakta zorluk yaşamıştık. Yaklaşık on gün önce de bu zam geldi. Zamdan sonra kimi ilaçlara ulaşılabilir hale geldik. İlaçlar bir yerde var mıydı? Evet, vardı. İlaçlar yok değiller ama ilaç tekelleri ya da ilaç tedarik zincirindeki ecza depoları bir şekilde istediği fiyatı bulana kadar aslında var olan ilacı eczaneye vermekten imtina ediyorlar.
İlaca yüzde 23.5 zam geldi. Bu zam ilaç firmalarını ya da ilaçtan para kazananları tatmin etmiyor. Enflasyon çok daha yüksekken ilaca bundan daha az bir zam gelmiş olduğu gerekçesiyle ileride yine bu ilaçları bulma sorununu yaşayacağımız dillendiriliyor. İlaç bulunamaması hasta mağduriyetiyle birlikte kriz yaratıyor, ilaca zam beklentisi oluşturuluyor, ilaçların fiyatını belirleyen kamuyla firmalar kayıkçı kavgasına tutuşuyor. Olan hasta yurttaşlarımızla onlara ilacını temin etmek çabasıyla mesleğini icra edemez hale gelen eczacılara oluyor.”
1.5 yıldır bekleyen ilaçlar
Kılınç, eczanelerin vatandaşla karşı karşıya getirildiğini de belirtti. Eczacıların ilaç fiyatlarına endekslenmiş hesaplar üzerinden değil, meslek hakkı üzerinden para kazanmaları gerektiğini vurgulayan Kılınç şunları söyledi:
“Eczacılar olarak yılın belli dönemlerinde artan ilaç yokluklarıyla karşılaşıyoruz. Burada eczacının bir rolü yok ama hastasına ilaç bulamadığı için, mağdur durumda oluyor. Bir yandan da kendi emeğinin karşılığını alamadığından birçok eczanenin kapanma noktasına geldiğini biliyoruz.
İlaç var ama eczaneye gelmiyor. Örneğin, ilaçların son kullanma tarihleri en az 2 yıllıktır. Zamdan önce bulamadığımız ama zamdan sonra gelen bazı ilaçların son kullanma tarihinin dolmasına 5 ay kaldığını gözlemliyoruz. Bu ilaçların aslında var olduğunu ama en az 1.5 yıldır bir yerde bekletildiğini gösteriyor bize. O ilaca acil ihtiyaç duyan bir hastamızın yaşadığı zorluklarıysa hastanın ilaçla buluştuğu tek mekan olan eczanelerimizde biz biliyoruz. Canımız yanıyor fakültelerde bilimle öğrendiğimiz mesleğimizi icra etmeye çalışırken. Tüm bunlara neden olansa ilacın ilaç ve ilaç dağıtım tekellerinin insafına terk edilmiş olması. Oysa deprem bölgesinde gönüllü çalışmalara giden eczacı arkadaşlarımızın tamamı bir yandan da mesleki tatmin yaşamıştı. Çünkü hasta ile arasına ilaçta karın belirlediği bir ilişki girmiyordu.
İlaçlara zam geldi ama 3 kademeli şekilde ilerliyor. En alt barem fiyatlara sahip ilaçlarda belirlenen eczacı kârı yüksek görünse de hem artık o fiyatlara neredeyse hiç ilaç kalmadığından ve artan eczane giderlerini çıkınca kalanıyla mesleğini idame etmekte zorlandıklarından eczacılar da isyan etmekte. Ama sistemi öyle kurmuşlar ki eczacı hakkını isterken kazancı maalesef ilacın fiyatına oranlandığından “piyasanın görünmez eli” tekeller eczacıları zam ister bir pozisyona düşürmeye çalışıyor, kendi ise görünmez adamı oynuyor. Böyle olunca da halkın çıkarıyla çatışır hale getiriliyoruz. İlaç bulunamadığı için zam gelmesini istiyoruz demek de sorunlu oluyor.
Biz ilacın fiyatı üzerinden ya da alacağı zam üzerinden emeğimizin karşılığını almak istemiyoruz. Bizim meslek hakkımız olması lazım. Biz bilim biliyoruz, hizmet veriyoruz. Biz ilacın parası üzerinden değil, mesleğimizle verdiğimiz emek üzerinden geçimimizi sağladığımızda mesleğimiz o zaman özgürleşecek aslında. Öbür türlü eczacılar zam bekleyen bir pozisyona itiliyor. Ve dolayısıyla aslında ilaç firmalarının istediği şeyi dillendirmek zorunda kalıyorlar. Ancak son zamanlarda eczacılık camiasında da meslek hakkı üzerinde duran bakış açıları kendini göstermeye başladı.”
Kılınç hala ulaşmakta zorlandıkları ilaçları şu şekilde sıraladı:
“Türkiye'de en fazla kullanılan antibiyotik grubu pandemiden beri kolay bulunamıyor. Tek tek, iki iki, üç üç bulunabiliyor. Kimi psikiyatri ilaçları, kimi tansiyon ilaçları bulunamıyor. Parkinson ilaçları, gözyaşı ilaçları, insülinler, bu aralar bulmakta zorlanan ilaçlardan.”
İlaç sorunu nasıl çözülür? Kılınç bu soruya verdiği cevapta devletleştirmeye dikkat çekti:
“İlaç gibi çok stratejik bir ürün, halk sağlığını birinci elden etkileyen ve ilaç tekellerinin elinde olmaması gereken bir şey. Bize göre sağlık alanının tüm birimleri devletleştirilmeli, ilaç firmaları devletleştirilmeli. Artık köhnemiş bu düzenin kavram setine göre konuşursak sorun çözülmez. Biz de sağa sola, yanlış yerlere savrulup açıklamalar yaparız. İlaç firmaları, tekeller devletleştirilmeli ve kar güdüsü ortadan kaldırılmalı. Bu düzende maalesef “Yenidoğan Çetesi” vakasında da gördüğümüz gibi kutsal olan kâr oluyor, halkın çıkarı olmuyor. Hem hastaneler hem ilaç firmaları devletleştirilirse bu sefer kâr olgusu ortadan kalkacağı için, bu kirli düzenin bu kirli kutsalı ortadan kalkacağı için gerçekten halkın faydasına bir mekanizma oluşmuş olur.”