BURÇİN ÇELİKKOL / HABER ANALİZ

Beyaz Saray'da salı günü gerçekleşen Trump- Kral Abdullah görüşmesinde başta İslam dünyasının ve Gazze’de İsrail saldırılarına karşı olan uluslararası kamuoyunun umutsuz da olsa beklentisi; “Bize şantaj yapmayı bırakın” çağrısında bulunmasıydı. Beklenen olmadı ancak, Trump’ın, “Gazze Şeridi'ni ele geçirmekten" ve “tüm Filistinlileri sürmekten” bahsettiği anlarda Kral Abdullah’ın yüz ifadesi rahatsızlığını gösteriyordu. 

KARARSIZ TRUMP’LA TEHLİKELİ PAZARLIK 

Beyaz Saray toplantısı, Gazze konusu üzerindeki şiddetli anlaşmazlığı çözmedi ve sadece net olan Kral Abdullah’ın, “Ürdün hastanelerinin Gazze'den 2.000 hasta Filistinli çocuğu kabul edeceğine” dair sözüyle sona erdi. 
Bu söz, Ürdün üzerindeki baskıyı geçici olarak kaldırdı ve odak noktasını diğer iki Arap ülkesine kaydırdı.
Trump'a göre Filistinli mültecileri kabul edebilecek diğer olası ülkeler, Mısır ve en zengin Arap devleti olarak her iki tarafın da kabul edebileceği Suudi Arabistan. 

Trump’a kötü haber! Dava üstüne dava açıyorlar Trump’a kötü haber! Dava üstüne dava açıyorlar

ÜRDÜN GERÇEĞİ 

Görüşme, bundan sonra Gazze'de işler nasıl olursa olsun, Ürdün'deki otokratik yönetimin, monarşisini istediği gibi yönetme konusunda geniş bir özerklik veren ve nesiller boyu süren ABD desteği üzerine kurulduğu gerçeğini gözler önüne serdi.  
Trump, söylediği gibi, patron-müşteri ilişkisini bitirirse, Krallığın Amerikan dolarları ve silahları olmadan izleyeceği bir planının olmadığı ortaya çıktı. 
Avrupa Birliği daha fazla ekonomik yardım sağlamayı taahhüt etse de Washington'ın ağır diplomatik, mali ve askeri desteğinin boşluğunu dolduramayacağı biliniyor. 
Ayrıca bu, ülkedeki iç huzursuzluğu ve ayaklanmaları beraberinde getireceği korkusu ki Ürdünlü yetkililer yıllarca bundan kaçındı. Abdullah'ın babası Kral Hüseyin'in rejimini neredeyse deviren “1970'teki Kara Eylül” ün tekrarı korkusu hâlâ hafızalarında. 

CÖMERT DESTEK!

Kral Abdullah, Obama yıllarından bu yana her yeni ABD başkanını ziyaret eden ilk Arap devlet başkanı oldu. Ancak Trump bu defa ABD-Ürdün ilişkilerini aniden ciddi bir noktaya taşıdı. “Gazzelileri tehcir planı” ile Ürdün'ün en kutsal çıkarlarını baltaladı ve siyasi istikrarını tehdit etti.
Ürdün konumu nedeniyle ekonomik krizler, mülteci akınları, komşu ülkelerin savaşları, halk protestoları gibi çok sayıda krizle sürekli olarak felaketin eşiğinde oldu. ABD desteği bugüne kadar her felaketi önledi. 

STRATEJİK BAĞIMLILIK

Soğuk Savaş'tan bu yana ABD, Haşimi yönetimi altındaki Ürdün'ün egemenliğini kararlılıkla savundu. 1950'lerden bu yana 30 milyar doların üzerinde dış yardım sağladı ve bu da onu İsrail dışında Amerikan yardımının en büyük ikinci alıcısı yaptı. 
Ürdün'ün nakit hibeler ve kalkınma yardımı yoluyla ABD fonuna ihtiyacı olduğu kadar, ordusu da ABD ve diğer Batı silahlarına ve eğitimine büyük ölçüde bağımlı hale geldi.
Ülke yönetimi çoğunlukla, Ortadoğu'daki Amerikan büyük stratejisinin tezahüratçısı olarak “görev bilinciyle” uzun süre rol oynadı. 

ABD’YE KAZANDIRAN İŞBİRLİĞİ 

1994 Ürdün-İsrail barış antlaşması, Amerikan baskısı ve teşvikinin gölgesinde imzalanan bu “gerçekçi politikaları” yansıtıyordu. 
Aynı şekilde, Ürdün'ün 11 Eylül sonrası "teröre karşı savaşa” ve Irak'ın felaketle sonuçlanan işgaline katılımı da öyleydi.
ABD, Ürdün'de kötüleşen insan hakları ihlalleri konusunda hiçbir zaman endişe duymadı.  
Krallık, Suriye'deki halk ayaklanması acımasız bir iç savaşa dönüştüğünde, Amerikan ve NATO askeri güçlerinden oluşan ve sayısı giderek artan bir donanmaya ev sahipliği yaptı. 
Pazarlık açıktı: Ürdün, Amerika'nın stratejik liderliğini izlediği sürece, Washington milyarlarca dolarlık ekonomik yardım ve güvenlik desteği sağlayarak ülkenin istikrarını destekleyecek, otoriter baskılara ise aldırış etmeyecekti.

ÜRDÜN’DE YAŞAYAN FİLİSTİNLİLER

Oslo Anlaşmaları ve İsrail ile imzalanan barış antlaşmasından bu yana Ürdün, iki devletli çözümü kararlılıkla savundu. 
1948 ve 1967 Arap-İsrail savaşlarının ürünü evlerinden sürülen yaklaşık bir milyon Filistinli, Ürdün Nehri'nin Doğu Yakası'na yerleşti. 
Bugün nüfusu yaklaşık 7,5 milyon olan Ürdün'de en az 4,4 milyon Filistinli mültecinin yaşadığı tahmin ediliyor.  
Bu demografik bölünme göz önüne alındığında, Ürdün toplumu tutarlı bir ulusal kimlik inşa etmek için mücadele etti. 1950'lerden beri Haşimi monarşisi, Ürdünlü Filistinliler arasındaki gerginlikleri baskıcı yasalar ve vatanseverlik oyunlarıyla yönetti. 
Ancak halklar İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki saldırganlığını varoluşsal bir tehdit olarak görme konusunda ortak paydada buluştu. 

KABUS SENARYOSU GERÇEK OLDU  

Gelinen noktada, Ürdün’de yaşayanların en büyük kâbusu, alternatif vatan senaryosu; “Ürdün’ün yeni Filistin devleti” olarak dayatılması gündemde.  
Bu sadece Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını ortadan kaldırmakla ve etnik temizlik oluşturmakla kalmayacak, aynı zamanda zaten zayıf ve gergin olan Arap otokrasisini de istikrarsızlaştıracağı için Kral Abdullah arada kaldı, daha doğrusu sıkıştı.  

KRAL ÇIPLAK!

Amerikan baskısı altında, vatandaşlarının talep ettiği gibi İsrail ile barış anlaşmasını sonlandıramadı. Aksine iç istikrarsızlıktan endişe duyan Ürdünlü yetkililer, İsrail karşıtı göstericilere ve aktivistlere sert müdahalelerle gündeme geldi. 
Ürdün, her zaman olduğu gibi, İsrail'in doğu kanadını koruyan itaatkâr bir otoriter ortak oldu. 
Ürdün ordusu, İran'ın geçen yıl düzenlediği insansız hava araçlarını ve İsrail'i hedef alan füzelerini düşürmesine yardım etmesi de bu yüzdendi.  

KRALİYETİN HAYAL KIRIKLIĞI

Beyaz Saray'a geri dönen Trump da ilk birkaç hafta yaptıklarıyla Amman'daki kraliyet çevrelerini şok etti. 
Önce Mısır ve İsrail'e yapılan yardımlar hariç olmak üzere neredeyse tüm ABD dış yardımlarını 90 gün boyunca dondurdu. ABD elçileri Ürdün'e yardımlarının geri döneceğine dair güvence verirken, Mısır'a muafiyet verilmesi bir hakaret olarak algılandı. 
Ardından Trump yönetimi USAID'i tek taraflı olarak dağıtmaya başladı. Ürdün toplumunun kurumsal yapısına derinlemesine yerleşen adeta paralel bir devlet gibi olan USAID’ın fonlarının aniden kesilmesi on binlerce Ürdünlünün işini kaybetmesine neden oldu. 
Son olarak, Trump'ın Gazze Şeridi'ni "ele geçirme" ve Trump çizgisinde yeni bir "Orta Doğu Rivierası" haline getirme planlarını açıklamasıydı. 

TRUMP’IN PLANI: DEMOGRAFİK ŞANTAJ 

Tüm bunları değerlendiren siyasi analistler, Ürdün'ün askeri ve ekonomik para kesesini elinde tutan Trump'ın bu taleplerinin “şantaj” olarak yorumladı.   
Ürdünlü yetkililer şaşkınlığını gizlemezken, planın yürürlüğe girmesi halinde İsrail'e savaş açılacağı tehdidinde bulunanlar ve Amerikalı muhataplarına telaşla yalvaranlar oldu.  

Kral Abdullah-Trump görüşmesi de bu şaşkınlığın izdüşümü gibi değerlendirildi. 
Trump'ın Gazze senaryosu Ürdün'de kıyameti, ABD’nin ise Ortadoğu'da daha yıkıcı savaşlar ve politikalar yürütmesine yardımcı olacak Batı yanlısı bir Arap müttefiki kaybetmesi olasılığını doğurdu

Editör: Elif Erbay