MERT SAYAN – HABER MERKEZİ

TFF’den bir ilk! Mehmet Büyükekşi federasyonuna suç duyurusu TFF’den bir ilk! Mehmet Büyükekşi federasyonuna suç duyurusu

Şizofreni gibi ciddi psikiyatrik hastalıkların tedavi edilmediğinde ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini bir kez daha gözler önüne serildi. 

Özellikle Ankara’da yaşanan trajik olayda şizofreni tanısı konmuş bir kadın, hastalığının etkisiyle hayal dünyasında oluşturduğu sanrılara inanarak, çocuklarına zarar verme eğiliminde bulunarak hayatlarına son verdi. Bu olay kamuoyunda yeniden şizofreni tartışmalarına neden olduğu gibi şizofreninin ayrıntıları da merak konusu oldu.

Samimi Haber’e konuşan Davranış Bilimleri Uzmanı Mehmet Sebah Yiğit, şizofreninin genellikle 40’lı yaşlardan sonra ortaya çıktığını vurguladı. Bu rahatsızlığın, bireyin hayal dünyasında ürettiği sanrılara inanmasıyla şekillendiğini belirten Yiğit, kişinin bu sanılara göre yeni bir yaşam çizdiğine dikkat çekti.

Şizofreninin psikolojik bir rahatsızlık olduğunu ifade eden Yiğit, bu durumun bir geçmişi olduğuna işaret etti. Çocukluk travmaları, ergenlik sürecinde yaşanan sorunlar, aile içi iletişim eksikliği ve genetik faktörlerin hastalığın oluşumunda etkili olabileceğini dile getirdi. Özellikle ailede şizoid belirtiler gösteren bireyler varsa, bu durumun sonraki kuşaklarda daha belirgin hale gelebildiğine dikkat çekti.

“HASTALAR KENDİNE DÜŞMAN BELİRLİYOR”

Aile döngüsüne bakmanın önemine değinen Yiğit, herhangi bir bireyin geçmişinde anneanne, babaanne, anne gibi yakınlarında şizoid belirtiler gösteren birilerinin olup olmadığının araştırılması gerektiğini ifade etti. Şizofreninin temelinde bireyin hayal dünyasında oluşturduğu sanrılara inanması ve bu sanrılara göre hareket etmesi yattığını belirten Yiğit; “Hastalar bazen kendilerine bir düşman belirliyor ya da eşlerinin kendilerini aldattığını düşünüyor” dedi.

Bu süreçte kişinin eşine baskı kurduğunu ve çocuklarına yönelik tehditkâr düşünceler geliştirebildiğini ifade eden Yiğit, bazı vakalarda bireyin çocuklarının ileride büyük bir felaketle karşılaşacağını düşündüğünü dile getirdi. Kimi hastaların çocuklarının bir madde bağımlısına dönüşeceğine yangın çıkaracağına ya da bir depremde hayatını kaybedeceğine inandığını belirterek, bu tür sanrıların hastalığın temel belirtileri arasında yer aldığını sözlerine ekledi.

“ŞİZOFRENİ GENETİK OLABİLİR”

Yiğit, şizofrenide esas olanın bireyin hayal dünyasında oluşturduğu sanrılara inanması olduğunu vurguladı. Bu sanrıların, kişinin zihninde bir kahraman figürü yaratmasına neden olabileceğini belirten Yiğit; “Bu kahraman bir katil olabilir, bir âşık olabilir, eşinin kendisini aldattığını düşündüğü bir kadın olabilir ya da çocuklara zarar vermeye çalışan biri olabilir” diye konuştu.

Şizofreninin daha çok ileri yaşlarda ortaya çıktığını ifade eden Yiğit, özellikle kadınlarda bu hastalığın görülme riskinin yüksek olduğuna dikkat çekti. Kadınların duygusal yatkınlığının fazla olması sebebiyle, hastalığın 40’lı yaşlarda kendini daha belirgin şekilde gösterebildiğini belirtti.

Bu rahatsızlığın bir travma süreci ya da geçmişte yaşanan ciddi sıkıntılar nedeniyle tetiklenebileceğini ifade eden Yiğit; “Yaşanan travmalar, psikolojik baskılar veya genetik faktörler bu hastalığın ortaya çıkışında etkili olabilir” şeklinde konuştu.

“PSİKİYATRİK TEDAVİ GEREKİYOR”

Yiğit, şizofreni gibi ağır psikiyatrik rahatsızlıklarda öncelikli olarak bir psikiyatrist gözetiminde tedavi sürecinin başlatılması gerektiğini vurguladı. Öncelikle ilaç tedavisinin düzenlenmesi gerektiğine dikkat çeken Yiğit, tedavi sürecinin iyi gitmesi durumunda bir psikolog ya da terapistten destek alınabileceğini belirtti. Ancak, bu noktada işin uzmanı olan psikiyatristlerden ciddi bir destek almanın kritik olduğunu ifade etti.

Ailelerin bu tür durumlarla ilgili ciddi çekinceler yaşadığını dile getiren Yiğit; “Geçen gün biriyle konuşuyorum, kişi ciddi anlamda rahatsız ama bana şunu soruyor: ‘Ben kızımı psikiyatra götürürsem, ilaç kullanırsa ileride işe girme durumu riske girer mi?’ Halbuki ortada çok ciddi belirtiler var, ancak Türkiye’de psikiyatrik destek alma konusunda yanlış bir algı hâkim” ifadelerini kullandı.

Başka bir örnek veren Yiğit, şöyle devam etti: 
“Bir kişi bana şunu söyledi: ‘İleride boşanmak istiyorum, eğer psikiyatristin yazdığı ilaçları kullanırsam eşim bunu benim aleyhimde kullanabilir mi?’ İnsanlar, psikiyatra gittiklerinde ilaç yazılacağı ve bunun bir kayda geçeceği endişesi taşıyorlar. Bu yüzden de hastalığı kendi başlarına denetim altına almaya çalışıyorlar”.

“FARKINDALIK OLUŞTURULMALI”

Ağır patolojik durumlarda psikiyatrist gözetiminde bir tedavi sürecinin başlatılmasının şart olduğunu belirten Yiğit, bunun hemen ardından iyi bir terapist ile sürecin desteklenmesi gerektiğine dikkat çekti. Burada ailelerin bilinçli olmasının büyük önem taşıdığını ifade eden Yiğit; “Aileler bu konuda farkındalık kazanmalı, duygusal davranmamalı ve önleyici tedbirleri vakit kaybetmeden devreye sokmalıdır” şeklinde konuştu.

“HASTALAR YALNIZ KALMAMALI”

Yiğit, öncelikle hastalığın doğru bir şekilde tanısının konulması gerektiğini vurguladı. Tanı konulduktan sonra hastaların iyi tanınması gerektiğini belirten Yiğit; “Bu bireyleri yalnız bırakmamak, gerekli önlemleri almak, özellikle de kesici ve delici aletlerden uzak tutmak çok önemli” dedi.

Şizofreni hastalarının hem intihar eğiliminde olabildiklerini hem de çevrelerine zarar verme risklerinin yüksek olduğunu ifade eden Yiğit, şunları söyledi: “Anneyi, babayı, eşi veya çocuğu öldürme gibi düşünceler geliştirebilirler. Bu yüzden onların izole bir yaşam sürmesi gerekebilir. Ancak bu izolasyon, hastanın travmasını daha derinleştiren bir yöntem olmamalıdır”. 

Şizofreninin beklenmedik anlarda tehlikeli bir hal alabileceğini belirten Yiğit, “Bir an sizinle gayet iyi bir iletişim kurarken, bir saniye sonra sizi öldürme eğilimi çok yüksek bir noktaya çıkabilir. Özellikle duygu kontrolünü sağlayamadığında ve ilaçlarını düzenli kullanmadığında, yanında bulunan kişiye zarar verme riski ciddi boyutlara ulaşabilir” dedi.

“DEVLET KONTROLÜ MUTLAKA OLMALI”

Davranış Bilimleri Uzmanı Mehmet Sebah Yiğit, devletin bu tür vakalarla ilgili daha etkin bir denetim mekanizması oluşturması gerektiğini vurguladı. Şizofreni gibi ciddi psikiyatrik rahatsızlıklarda hasta kontrol sürecinin aktif bir şekilde yürütülmesinin önemine dikkat çeken Yiğit, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu tür hastaların düzenli olarak takip edilmesi, ilaç kullanım süreçlerinin denetlenmesi ve kriz anlarında hızlı müdahale edilebilmesi gerekiyor. Maalesef, hastanelerde bu tür vakalar için yeterince yer bulmak zor. Ancak devletin burada daha aktif bir rol üstlenmesi, benzer olumsuzlukların önüne geçilmesi adına büyük bir fırsat olacaktır”.

Editör: Figen Karadeniz