Yönetmenliğini ve metin yazarlığını Ali Murat Güven’in, yapımcılığını ise MFV Vakfı'nın üstlendiği 3 saatlik filmin gala gösterimi, İstanbul’da, Fatih Belediyesi’ne ait Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
1995 yılında, Dicle Barajı'nın yapımının tamamlanmasının ardından, Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde, sular altında kalacağı öngörülen bölgedeki Hz. Elyesa ve Hz. Zülkifl peygamberlere ait türbelerin yine aynı bölgedeki daha güvenli bir tepeye taşınması esnasında yaşanan gizemli olayları beyaz perdeye aktaran belgeselin gösterimine, sinema, sanat ve ilâhiyat dünyasından çok sayıda davetli katıldı.
Yönetmen Güven, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, galanın beklediklerinden çok daha fazla ilgi görmesinden büyük bir memnuniyet duyduklarını belirterek, "İlk kez 9 Kasım 2021'de Ankara'da motor dedik, Üç zorlu yıl geride kaldı. Bugün de filmin galasını yapıyoruz. Üç yıl boyunca 12 şehir ve bir o kadar ilçede gerçekleştirilen çekimlerde 150'ye yakın insan görev yaptı. Bu insanların hatırı sayılır bir bölümü de filmde simgesel ücretlerle çalıştı. Projede görev yapan hemen her ekip üyemiz, ‘Para pul önemli değil, bu çorbada benim de bir tuzum olsun’ yaklaşımı içindeydi. Çalışmalarımız sırasında iş birliği yaptığımız çevrelerden göz yaşartıcı bir sevgi ve destek gördük" dedi.
“Materyalist bir çağın içinde kaybolmuş insanları esaslı bir şekilde tutup sarsmayı istedik”
Filmin modern zamanlarda yaşanmış tüyler ürpertici bir mucizeyi anlattığına işaret eden Güven, "Filmin yapım şirketinin adını da öncelikle bundan dolayı Mucize Film koyduk. Bu, Mucize Film’in ilk belgesel projesi oldu. Fakat, işin gerçeği, bizim filmin çekimleri boyunca yaşadığımız şaşırtıcı olaylar da apayrı birer mucizeydi. 3 saat 18 dakikalık bu uzun hikâyede anlatılanların bütün izleyicileri derin düşüncelere sevk edeceğini, onları hayatlarını yeniden sorgulamaya teşvik edeceğini umuyorum. Bu filmin içerdiği alt okumayı, izleyiciye aktarmaya çalıştığı insancıl mesajları dosdoğru şekilde görüp değerlendirebilenler için, bu akşamdan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Materyalist bir çağın içinde kaybolmuş insanları esaslı bir şekilde tutup sarsmayı istedik. Bunu da sanırım büyük ölçüde başardık " şeklinde konuştu.
Filmin yapım serüveni boyunca, yaşanan gizemli olayları kanıtlayıp belgeleyecek somut belgelere ulaşabilme noktasında çok ciddi sıkıntılar yaşadıklarını aktaran Güven, ne devletin arşivinde, ne de özel kişilerin ellerinde bu gizemli taşınma olayına ve cenaze törenine ilişkin hiç bir görselin bulunmadığını, bu yüzden de profesyonel ya da amatör oyuncuların katılımıyla yeniden canlandırma bölümleri çektiklerini, anlaştıkları iki usta illüstratörün kendisinin anlatımları doğrultusunda 130 kare illüstrasyon çizdiğini, araştırmalarını iyice derinleştirdikten sonra zorlukla da olsa bir miktar yazılı belge ve gerçek görsele ulaşmayı başardıklarını; böylelikle anlattıkları olaylar zincirini belgeselde ancak bu gibi somut takviyelerle görselleştirebildiklerini anlattı.
Bir belgesele yapılabilecek en ağır eleştirinin “belge eksikliği” olacağını vurgulayan yönetmen, filmin bu yönüne ilişkin olarak şunları söyledi:
"1995 yılının Türkiye’si, başta terör olmak üzere bir dizi ciddi sorunla boğuşuyordu. Hattâ, ne kadar acıdır ki Güneydoğu ve Anadolu bölgesinde saha hâkimiyeti neredeyse PKK’nın eline geçmiş durumdaydı. O yüzden de anlattığımız olay ne kadar ilginç ve heyecan verici olursa olsun, o zor günlerin zorlu koşullarında olayın dokümantasyonu neredeyse hiç yapılamamış. Bu ciddi eksikliği izale edebilmek için elimden geleni yaptım. Fakat, emin olunuz, yabancı bir televizyon ekibi de olsa, bu kişilerin ellerinde 5 milyon dolar bütçe de bulunsa, hemen hemen tarihe gömülmek üzere olan bu olay hakkında bundan daha fazla bilgi ve belge toparlayamazdı. Bizler, üzerinden bir 10-15 yıl daha geçse tek bir tanığı bile kalmayacak olan şok edici bir olayın son anda ucundan yakalayıp onu zor bela anlatmayı başardık. Dediğim gibi, bu artık son şanstı ve taş çatlasın 20 yıl sonra böyle bir belgesel hiç çekilemeyecekti, mutlaka kayıtlara geçmesi gereken bu nakil hikâyesi de tarihin derinliklerine öylece gömülecekti. Çünkü, aradan geçen 29 yılda olayın birinci derece şahitlerinden pek çok kişi vefat etti, hayatta kalan son şahitlerle yapılan röportajlar ve onların katkılarıyla yaptığımız anlatım da belgeleme eksikliğini belli bir ölçüde toparlamayı başardı.”
"Hepimizi çok heyecanlandıran büyük bir gizemin peşine düştük”
Sinema-TV oyuncusu Yaşar Karakulak da filmin yeniden canlandırma sahnelerinde Eğil ilçesinde yaşayan bir kasabı oynadığını belirterek, "Filmi izledikten sonra fark edeceksiniz ki, ekip olarak hepimizin ilk duyduğunda çok heyecanlandığı büyük bir sırrın peşindeyiz. Şimdi de izleyicilerimizi bu sırra ortak etmiş olduk" dedi. Karakulak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Belgeselimiz, 20’nci yüzyılın dünyasında, günlük hayatlarımızın onca sıradanlığı ve somutluğu içinde gözlenmiş, gizem dolu, metafizik bir mucizeyi ele alıyor. Bu proje, memleketin uzak bir köşesinde ortaya çıkmış olan tarihsel ve dinsel bir sırrın belgesel sinemanın eşsiz gücüyle bütün dünyaya nasıl mâl olabileceğini, ilk anda küçücük gibi görünen şeylerin aslında insanlık için ne denli büyük sırlara işaret ettiğini ortaya koymakta. Biz de ilk anda küçük gibi görünen o şeylerden birini aldık, ona objektifimizi yönelttik ve sonuçta da dünyanın her köşesinden insanların merak ve ilgiyle izleyecekleri muazzam bir hikâye ortaya çıktı.”
Karakulak, kısa bir rol de olsa bu filmde oynamanın kendisini çok etkilediğini vurgulayarak, "Son derece ruhanî bir tecrübeydi. Gerçek hayatta hissedemeyeceğiniz, günlük koşuşturmaca içinde kıymeti pek de anlaşılmayan özel bir duyguya bürünüyorsunuz. İlk anda büyük bir şaşkınlık yaşanıyor, ardından da kalbinizde mucizelerin bu çağda bile hâlâ var olabileceğine dair güçlü bir inanç oluşmaya başlıyor. Özetle, izleyicileri ilk izlemede son derece sarsacak olan bir tecrübe bu, mümkün olduğunca çok sayıda izleyiciye ulaşmasını gönülden diliyorum” şeklinde konuştu.
"O insanlar, canlı şahitlikleriyle bir döneme ışık tutuyor"
Filmin yeniden canlandırma bölümlerinin oyuncularından, Genç Dergisi editörü Süleyman Ragıp Yazıcılar da bu hikâyede dönemin Eğil Kaymakamı Selim Çapar'ı canlandırdığını belirterek, "Biliyorsunuz, ben aslında profesyonel bir aktör değilim, Türkiye çapında onbinlerce mütedeyyin gencin yıllardır dikkatle takip ettiği bir derginin yöneticiliğini yapmaktayım. Lâkin, kıymetli yönetmenimiz Ali Murat Güven, bu projede büyük ya da küçük roller alacakların da anlattıkları hikâyenin öznesi olan her iki hak peygamber, Hz. Elyesa ve Hz. Zülklfl’in geride bıraktıkları ahlâkî mirasa uygun hayatlar süren kişiler arasından seçildiklerini vurguladı. Ardından da teveccüh gösterip, şahsıma böyle bir görev tevdî etti. Ben de söz konusu belgeseli, anlattığı değerli hikâye açısından çok önemsediğimden, bu görevi hiç tereddütsüz kabul ettim. Amatör bir ruhla profesyonel bir iş çıkarmaya gayret ettik. Ortaya çıkan sonucun izleyicilerimizi mutlu edeceğini düşünüyorum. Gerçekten de son anda, eldeki son fırsatlarla çekilmiş bir belgesel bu. Nefes nefese koşturarak trenin son vagonuna yetişmiş gibi olduk. Filme konuk olan insanlar, anlattığımız bu olayı duyan, gören, bizzat içinde yer almış ve halen hayatta olan son kişiler. Hak vaki olup onlar da bu dünyadan göçüp gittikten sonra, 1995’de Eğil’de olup bitenleri anlatacak tek bir kişi bile kalmayacaktı yeryüzünde. Bu bakımdan, çok gururluyum. Belgesel sinemanın gücünü kullanarak, tarihe silinmez bir kayıt düşmüş olduk” dedi.
Yazıcılar, diğer bütün oyuncular gibi, filmin dramatik bölümlerinde oynadıktan sonra yeniden kendi günlük meşgalesine döndüğünü, yapım ekibinin elde ettiği sonucu da ancak galada, beyazperdede izleme fırsatını bulduğunu belirterek, “Bayıldım. Bu kadar kısıtlı imkânlarla, bu kadar az sayıda bilgi ve belgeyle bu denli ağırbaşlı, dolu dolu, kendinden emin bir iş beklemiyordum açıkçası. Dünya çapında, hiç kompleks yapılmadan, her ülkedeki izleyicilere gönül rahatlığıyla sunulabilecek bir yapım olmuş. Bu sarsıcı hikâyeyi izleyip de gönül telleri titremeyecek bir insan evladı düşünemiyorum. Bu film, aynı zamanda Hz. Muhammed efendimizin Peygamberlerin naaşlarının Yüce Allah tarafından sonsuza kadar korunacağı yönündeki ünlü hadisini de çarpıcı bir şekilde kanıtlamaktadır” ifadelerini kullandı.
Gösterimin ardından, filmi finanse eden MFV Vakfı’nın Başkanı avukat Muhammet Fatih Vural, yapımda emeği geçen bütün oyuncuları ve teknik ekibin üyelerini tek tek sahneye davet ederek, hepsine son üç yıldaki emekleri nedeniyle birer şükran plaketi sundu.
“Peygamber’e Dokunmak” belgeselinin gösterimine ilişkin olarak halen çeşitli yayın platformlarıyla görüşmelerin sürdüğü, filmin yakın bir zamanda ülkemizde hizmet veren dijital platformlardan birinde genel gösterime sunulacağı açıklandı.