Sanatla dolu bir çocukluk geçiren Girgiç, ailesinden aldığı ilhamla el işlerine merak sarmış. Babasının ahşap işçiliği ve annesinin nakış ustalığı, onun sanatsal birikiminin temelini oluşturmuş. Sanat dolu aile atmosferinde büyüyen Girgiç, "Yıllar sonra keçe ile tanıştığımda, tüm bu birikimlerin bu sanatta buluştuğunu fark ettim. En derin tatmini keçeden aldım," diyor. 2011 yılında açtığı atölyesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından "Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı" olarak tanınan Girgiç, keçe sanatına olan tutkusunu her geçen gün daha da ileri taşıyor.
Geleneksel ve modern sanatı buluşturan eserler
Girgiç’in keçe sanatındaki çalışmaları, geleneksel motiflerle modern tasarımları bir araya getiriyor. Özellikle Mevlevi temalı ve sufi figürlerini içeren çalışmalarının yanı sıra, günlük hayata uygun şal, yelek, takı ve patik gibi işlevsel ürünler de dikkat çekiyor. Yaptığı işlerde yerel yünleri kullanmayı tercih eden Girgiç, "Yünleri koyunların kırkılma zamanında çobanlardan alıyoruz. Bu yünler, atölyemize gelmeden önce temizlenip boyandıktan sonra işleniyor," diye belirtiyor. Keçe işinin sabır ve emek gerektirdiğini vurgulayan Girgiç, "En basit ürün bile birkaç gün sürüyor. Her aşaması elle yapıldığı için zaman ve titizlik gerektiriyor," diye ekliyor.
Makineleşmeyen bir sanat
Teknoloji çağında dahi el işçiliğini sürdüren Girgiç, sanatını tamamen manuel yöntemlerle icra ediyor. "Bizim sanatımızda makineleşme yok. Her ürün, sıfırdan elle tasarlanıp hayata geçiriliyor. Bu da hem sanatımıza hem de bedenimize büyük bir yük bindiriyor," diyen Girgiç, sağlığı el verdiği sürece keçe sanatını icra etmeye devam etmek istediğini dile getiriyor. "Bu işi ne kadar sürdürebileceğim, bedenimin dayanıklılığına bağlı. Makineleşme bir gün mümkün olabilir ama şu an tüm süreç insan emeğiyle ilerliyor."