Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençlerde entelektüel bunalım (Deizm, Ateizm, Varoluş Sorunsalı) konusunu değerlendirdi.
Entelektüel bireylerin bilgiyi sorgulayıp analiz ettiklerini ve kendi yorumlarını katarak bilgiyi aktardıklarını anlatan Prof. Dr. Tarhan, bu süreçte entelektüel bireylerin sorgulamalarının, zorlu ve karmaşık sorularla karşılaşmalarına neden olabileceğini bunun da bazen bunalıma yol açabildiğini söyledi.

Entelektüel doğum için entelektüel sancı gerekli! 

Prof. Dr. Tarhan, “Eğer kişi hakikati bulursa, entelektüel bunalım o kişide yeni fikirlerin doğmasına, keşfe, girişimciliğe, yenilikçiye birçok şeye sebep oluyor. Entelektüel sancı çekmeden entelektüel doğum olmaz. Muhakkak zihinsel isyan olmadan, zihinsel itiraz olmadan bir keşif ortaya çıkmaz. Acılar davranışları değiştiren şeylerdir.” diye konuştu.

Gençlerin fikirlerini özgürce ifade edebilmeleri ve fikir alışverişinde bulunabilmelerinin, toplumun gelişimine katkı sağladığını da dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gençliğe birçok psikoloji ekolleri ‘normal şizofrenik dönem’ demiş. Yani o derece sorgulayıcı ve aykırı. Bu onlar için hayatı tanıması, gelişmeyi sağlaması ve değişim açısından faydalı. Bastırıldığı zaman gençler o toplum geri kalır. Bastırmak yerine onların kendini ifade edebilmesi gerekiyor.” dedi.

Gençliğin entelektüel bunalımı, varoluş sorgulaması şeklinde oluyor…

Entellektüel Bunalım Nedir Nasıl Tedavi Edilir

“Günümüz gençliğinin entelektüel bunalımı genellikle varoluş sorgulaması şeklinde oluyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Baktığımız zaman gençlerde bir kavramsal kaos var. Öyle gençler var ki özellikle deizm, ateizm, agnostisizm konularında tartışıyorlar. Deizm, ‘Allah var ama hayata karışmıyor’ diyor. Ateizm, Tanrı ve dinler yoktur tarzındaki inanç. Bunlar daha önceleri toplumda eğitimsiz kimseler, bilmeyen kimseler arasında oluyordu, 100 sene önce. Ama şimdi sorgulayan, okuyan kişiler arasında bunlar oluyor. Böyle durumlarda cevabı da bilimsel referansla açıklamak getiriyor, cevap vermek gerekiyor. Benim gözlemlediğim bir şey var. Deizm, ateizm gibi, agnostisizm gibi olan kişilerin önemli bir kısmı tepkisel. Dinden soğutulmuş, uzaklaştırılmış oluyorlar. Böyle kişilerde tepkisel ateizm oluşuyor. Bir düşünce kaosunun yaşandığı bir çağdayız.” dedi.

“Bilimi din gibi görüyorlar. Halbuki bilim din değildir”

Yaratıcının varlığını, ölümden sonra hayatı, din ve ahlak anlayışını reddeden, hayatı sadece dünyaya indirgeyen bir akımın konuşulduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “İnsanlardaki değer anlayışı sadece akla ve doğaya indirgeniyor. Akıl ve doğa dışında bir değer anlayışı yoktur gibi bir yaklaşım var. Bilimi din gibi görüyorlar. Halbuki bilim din değildir. Bilim var olunan bir nokta değildir, bir yolculuktur. Bilim devamlı yeni bir arama, hakikat anlayışıdır. Bilimin menziline şu anda artık din de girdi. Din de bilimin menzilinde. Bu nedenle kutuplaşma tarzında bu konuyu ele alırsak hakikat bulamayız. Hakikat arayışı içerisinde bilgi ve veriyle hareket etmemiz lazım. Burada bize en önemli yol gösterecek de akıldır.” diye konuştu.

Dünyada 4 bin 300 tane din olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “İnsanlığın din ihtiyacı, inanma ihtiyacı var. İnsanlarda sonsuzluk arzusu, ölümsüzlük isteği var. İnsan akıl yürütme yöntemleriyle yaklaşırsa hakikati bulur. Sadece dünya hayatından ibaret olsa çok anlamsız oluyor her şey.” dedi.

Sıkıcı ve özgürlük kısıtlayıcı görülebiliyor…

Gençlerin, geleneksel din anlayışını sıkıcı ve özgürlük kısıtlayıcı olarak görerek tepkisel bir ateizme yönelebildiğine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Bilimi din gibi kabul ediyorlar. Futbol, müzik, sosyal medya gibi etkinliklerde sanki bir ritüel gibi kabul ediyorlar.” dedi.

Gençlerin aile ve toplum tarafından değer görme ihtiyacı, özgünlük arzusu ve kabul görmeme durumunda din karşıtlığına yönelme eğilimlerinin arttığını da kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Gençlerin en büyük psikolojik ihtiyacı değer verilmektir. Özgün olma ihtiyacıdır, anlayıştır. Bunlar karşılanmadığı zaman ailenin, toplumun önem verdiği şeylerden ise onun tam karşılığına yöneliyorlar.” şeklinde konuştu.

AIDS’li çocuk alarmı! Son 5-6 yılda vakalarda büyük artış oldu AIDS’li çocuk alarmı! Son 5-6 yılda vakalarda büyük artış oldu

“Saflık korunursa gençler dinden soğumaz…”

prof. Dr. Nevzat tarhan entellektüel bunalım nedir

Dinin asıl hedefinin ilahi rızayı kazanmak olduğu ve bu saflığın korunması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Dindar insanların dini ticarileştirmemeleri lazım, siyasileştirmemeleri lazım. Hatta dini dünyevileştirmemeleri lazım. Dünyevileştirmemek derken dünya için bile kullanmamak lazım. Dinin asıl hedefi ilahi rızayı kazanmaktır. Bu saflık korunduğu zaman gençlerin dinden korkutulmuş, soğutulmuş bireyler olma ihtimalleri de azalıyor. Gençleri korkutarak değil ikna ve inandırma ile sevdirme ile hakikati anlatabiliriz.” dedi. 

“Akla aykırı bir şey dinde yok”

Akla aykırı bir şeyin dinde olmadığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “İnsanların kafalarında çok yanlış bir tanrı tasavvuru var.” dedi.

Küresel düzeyde sekülerist eğilimlerin artmasıyla, dünya hayatının her şeyi kapsayan bir öneme sahip olduğu görüşünün yükseldiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, Ateizm ve Deizmin de bir inanç olduğunu, dinlerin, sorgulanmayan her şeyin kutsallaşmasına neden olabileceğini söyledi.

Kur'an-ı Kerim'in akla uygun olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Önce insanın kafasında tanrının varlığıyla ilgili soruları gidermesi gerekiyor. Onu giderdikten sonra insanın ahlak ihtiyacı var. Anlam arayışı var. Çünkü ahlak insanda genetik değil. Sonradan öğreniliyor. Genlerimizde ahlaklı olmayla ilgili bir gen yok. Ama beyinde biyolojik karşılığı var.” dedi. 

Doğrulanabilirlik yetmiyor, yanlışlanabilirlik de gerekiyor…

Prof. Dr. Tarhan, “Gençlerde tepkisel bir din karşıtlığı mı var, tepkisel bir ateizm, deizm mi var bunu sormak lazım. Dinden soğutulmuş, uzaklaştırılmış, korkutulmuş bir kişi misiniz, değil misiniz bunu düşünmek lazım.  Ateist olmak için Tanrının olmadığının kanıtlanması gerekiyor. Tanrının olmadığı kanıtlanamaz. Çünkü doğrulanabilirlik yetmiyor, yanlışlanabilirlik de gerekiyor. Akıl yürütme yöntemleriyle ilgili geliştirilen tezde hep daha önce doğrulanabilirlik deniyordu. Şimdi yanlışlanabilirlik olmadığının da kanıtlanması gerekiyor.” dedi.