Ercan Çankaya - Haber Merkezi

Son yıllarda dünya ekonomisinde artan belirsizlikler, birçok uzmanı ekonomik krizlerin daha sık yaşanacağı bir döneme girildiği konusunda uyarılarda bulunmaya yöneltti. Küresel ticaret savaşları, jeopolitik gerginlikler, pandemi ve iklim değişikliğinin yarattığı ekonomik baskılar, dünya ekonomisinin kırılganlığını daha da artırmış durumda. Bu durum, “ekonomik krizler çağı” olarak adlandırılan bir döneme doğru ilerlediğimiz yönündeki endişeleri artırıyor.

Pandemi, küresel tedarik zincirlerinin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koydu. Üretim ve lojistik alanlarındaki aksamalar, dünya genelinde fiyat artışlarına ve malzeme kıtlıklarına yol açtı. Özellikle yarı iletkenler gibi stratejik öneme sahip ürünlerde yaşanan sıkıntılar, birçok sektörü olumsuz etkiledi. Bu durum, ülkelerin ve şirketlerin tedarik zincirlerini yeniden gözden geçirmesine ve yerel üretime daha fazla önem vermesine neden oldu. Ancak bu yeniden yapılanma süreci de ekonomik maliyetler yaratıyor ve küresel ticareti daha da zora sokuyor.

Birçok ülke borç batağında

Birçok ülke, ekonomik durgunluk dönemlerinde ekonomiyi canlandırmak için büyük borçlanmalara gitti. Bu borçlanmalar, kısa vadede ekonomik büyümeyi desteklese de uzun vadede sürdürülebilirlik konusunda ciddi endişeler yaratıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde artan borç yükü, bu ülkeleri yeni bir borç kriziyle karşı karşıya bırakabilir. Finansal piyasalarda artan belirsizlikler ve dalgalanmalar da bu riski daha da artırıyor.

Küresel ekonomi, sadece ekonomik dinamiklerle değil, aynı zamanda jeopolitik faktörlerle de şekilleniyor. ABD ile Çin arasında süregelen ticaret savaşları, dünya ticaretini olumsuz etkileyen en büyük faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Rusya-Ukrayna savaşı gibi bölgesel çatışmalar da enerji ve gıda piyasalarını olumsuz etkileyerek küresel ekonomik dengeleri sarsıyor. Bu gerginliklerin artması, dünya ekonomisinin kırılganlığını daha da artırabilir.

Dünya ekonomik krizlerin daha çok yaşanacağı bir döneme giriyor

İklim değişikliği, yalnızca çevresel bir sorun olmaktan çıkmış, ekonomik bir kriz unsuru haline gelmiştir. Artan doğal afetler, tarım üretimini olumsuz etkileyerek gıda fiyatlarını artırıyor. Ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadele için alınan önlemler, kısa vadede ekonomik maliyetler yaratıyor. Bu durum, özellikle fosil yakıtlara bağımlı ülkeler için ciddi ekonomik zorluklar yaratabilir.

Kısacası Dünya, ekonomik krizlerin daha sık yaşanacağı bir döneme giriyor olabilir. Küresel tedarik zincirlerinin kırılganlığı, artan borç yükü, jeopolitik gerginlikler ve iklim değişikliğinin ekonomik etkileri, bu durumu daha da tetikleyebilir. Bu nedenle, ülkeler ve şirketler, bu yeni döneme hazırlıklı olmak için ekonomik yapılarında köklü reformlara gitmek zorunda kalabilirler. Krizlerin artışı, dünya ekonomisinde köklü değişimlerin habercisi olabilir.

Samimi Haber olarak Dünya ekonomisinin güncel durumunu ve krizlerin artmasının bir sonucu olan ekonomik kırılganlığı SPK Bağımsız Denetçisi, Ekonomist Bora Yargıç’a sorduk.

Pandemi, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın yaşadığı en büyük kriz

Covid-19 pandemisinin, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın yaşadığı en büyük krizlerden biri olduğunu söyleyen Yargıç, bu krizin dünyadaki değişim sürecine yeni bir ivme kazandırdığını söyledi.

Pandemiyle birlikte ortaya çıkan ekonomik krizin şiddeti, siyasal aktörleri bir çözüme ulaşma yönünde uluslararası sistemi daha katılımcı bir hale getirmeye zorlayacak diyen Yargıç; Çin’in bu süreçte dünya politikasında daha aktif bir rol oynayacağı gibi bölgesel aktörlerin de güçleneceği değerlendirmesinde bulundu.

Ekonomiye güven endeksi geriledi Ekonomiye güven endeksi geriledi

Bölgesel aktörlerin güçlenmesinin olumsuz bir tarafı olabileceğine de işaret eden Yargıç, ortak bir yaklaşım eksikliğinin uluslararası sistemdeki belirsizlikleri körükleyerek krizin şiddetini artırabileceğine işaret etti.

Bu kriz ve değişim sürecinin ucu açık bir süreç olarak görülmesi gerektiğini söyleyen Yargıç, olumsuz bir siyaset krizi daha da derinleştirebilir değerlendirmesinde bulundu.

Alışık olduğumuz dünya krizin çözümünde etkisiz kalıyor

Alışık olduğumuz dünya düzeninin krizin çözümünde etkisiz kaldığını belirten Yargıç, bu noktada yeni bir iradenin çıkarak dünya düzenine yeni bir rota çizmesinin şaşırtıcı olmayacağını söyledi. Öte yandan bu iradeye karşı çıkan aktörlerin de olabileceğini hatırlatan Yargıç, ne ABD ne Avrupa ülkelerinin dünya üzerindeki iddialarından vazgeçmediğine, Çin’in ise yeni bir küresel aktör olarak tam olarak iddiasını ortaya koymadığına işaret etti.

Bu belirsizlik sürecinde bölgesel savaşlarda bir artış yaşanabileceği uyarısında bulunan Yargıç, savaşlar gibi kökenleri itibarıyla yerel olan kaotik durumların global sonuçlarına hazırlıklı olmak gerektiğini söyledi.

Tüm aktörlerin kendi kapasiteleri ölçüsünde uluslararası sisteme etkide bulunduklarını vurgulayan Yargıç, bu aktörlerin krizin kendilerini en çok vuran tarafından çözüm önerisi getirmeye eğilimli olduklarına dikkat çekti.

Siyasi ve ekonomik krizlerin yoksulluk ve açlık gibi pek çok sosyal etkiyi de beraberinde getirdiklerine vurgu yapan Yargıç, kısa süreli görünen krizlerin ülkelerin refah düzeyi ve hane halkının gelirleri üstünde uzun süreli etkiler bıraktıklarını dikkat çekti.

1973’teki petrol krizinin, 90’lardaki Asya’daki krizlerin, ülkemizdeki 2001 krizinin, 2008 küresel krizinin ve 2011’deki Yunanistan’daki ekonomik krizin hepsinin farklı metotlarla aşıldığına işaret eden Yargıç, ülkelerin içinde bulunduğumuz dönem için de farklı metotlar üretmek zorunda olduğunu aktardı.

Temel hedef ihracatı artırmak olmalı

Türkiye’de kur çapasına dayalı enflasyonu düşürme çabalarının dikkat çektiğine işaret eden Yargıç, ülkemizin yapısal ekonomik sorunların çözümündeki öncelikli hedefinin güven bunalımı ve istikrarsızlığı ortadan kaldırmak ve ülkeyi olağanüstü dış yardıma muhtaç bırakmamak olduğunu dile getirdi.

Makroekonomik dengelerin kurulması için bugünkü gibi sıkı bir para politikasının gerekli olduğunu söyleyen Yargıç, kamu kesiminin borçlanma dinamiğinin kırılmasının, bankacılık sisteminin düzenlenmesinin bu yoldaki önemli adımlar olacağına işaret etti.

Güçlü bir ekonomiye geçiş için reel beklentilerin net bir şekilde ifade edilmesinin gerekliliğine işaret eden Yargıç, en temel hedefin ihracatın artırılmasına yönelik bir politika olması gerektiğini söyledi.