Gündem

Bilinçaltı kodlamaları: Çizgi filmler ve oyuncaklar gençleri nasıl tehdit ediyor?

Prof. Dr. Metin Eker, bebeklikten itibaren bilinçaltına yerleşen görsel kodlamaların gençleri intihar ve radikal kararlar almaya sürüklediğini belirtti. Çizgi filmlerden renk tercihlerine kadar birçok unsurun, çocukları tehlikeli alışkanlıklara yönlendirdiğini savunarak, acil önlem çağrısında bulundu.

Abone Ol

Bilinçaltına yerleştirilen kodlar ve görsel kültürün insan davranışları üzerindeki etkileri hakkında uzun yıllardır araştırmalar yapan Prof. Dr. Metin Eker, çocukluk döneminden itibaren oyuncaklar ve çizgi filmler gibi araçlarla başlayan bilinçaltı kodlamalarının, ergenlik döneminde imge ve görsel kültürle birleşerek zihinlere işlendiğini vurguluyor.

Özellikle intihar ve aşırı şiddet gibi kararların kolayca alınmasında bu kodlamaların büyük rol oynadığını ifade eden Eker, son dönemde artan adli olayların da bu bilinçaltı süreçlerle bağlantılı olduğunu belirtiyor.

Eker, endüstriyel görsel kültürün bir dönem 'mavi' renk üzerinden gençleri intihar, uyuşturucu ve şiddete yönlendirdiğine dikkat çekiyor. Özellikle "Mavi Balina" adlı ölümcül oyun gibi olaylarla bu kodlamaların nasıl tehlikeli hale geldiğini açıklayan Eker, mavi rengin masum bir renk olmasına rağmen nasıl bir tehdit unsuru olarak kullanıldığını da belirten Eker,  Eker, "Yıllardır mesleğim gereği hep gençlerle birlikteyiz. Ortalama 18-22 yaş grubu gençlerle iç içeyiz. Üniversitede akademisyen olarak hitap ettiğimiz kitle de burası. Bu kitleyi gözlemlediğimizde bir sanatçı olarak insanları tüm unsurları ile gözlemle yeteneğine sahibiz. Bir takım analizlerim oldu. Bazı saptamaların üzerinde çalışma gereği hissettim. Görsel kültür çağında yaşıyoruz. Medya, teknoloji ve dijitalleşme ile bir endüstri gelişti. İletişim ve etkileşimin çoğunluğunun emoji de dahil görsellerle sağlandığını düşünürsek yeniden ilkelliğe doğru dönüşümüz söz konusu. İlkel-modern-ilkel bir çağda yaşama durumuna gidiyoruz. Gençlerin ortaya koyduğu davranış ve eylemlerde olumsuz vakalarla karşı karşıya kaldığımızda sonucu daha da vahim değerlendirilebilir olmaya başladı. Bu anlamda ilk olarak 'Kod Adı Mavi' çalışması gerçekleştirdim. 15 yıl önce bunu çalıştım ve Mavi Balina o zaman çıkmamıştı. Mavi gibi masum bir rengin kodlama ile nasıl canavar bir renge dönüştüğünü anlatmıştık. Uyuşturucu, sentetikler, uzun süreli dizelerde insanları ekranda tutmak için mavi filtre kullanmak gibi örneklerini ortaya sunmuştuk. Mavinin bu kadar çok kullanılmaya başlanması ile hedefin aslında kültürel-ekonomik olduğunu, yeni davranış görüntüsü oluşmaya başladığını görüyoruz. Yani görsel bir ürün üretiyorsunuz, bundan da bir endüstriye dönüştürüp kar elde etmek istiyorsunuz. Bunun için de insanı hedef seçiyorsunuz. En büyük hedef de çocuklarımız ve gençlerimiz oluyor çünkü tuzağa en kolay düşebilen kesim onlar oluyor. Mavi Balina ölümlere yol açtığında çalışmaların ulusal ve uluslararası anlamda büyük ilgi gördü. Orada insanlar balinayı suçladı, onu odakladı. Aslında odak maviydi. Kodlamayla çünkü mavi üzerinden zihne yerleştirilen mesajlarla intihar, ölüm, uyuşturucu gibi durumlara insanları yönlendirmekti" dedi. 

Bebeklikten itibaren başlayan bu kodlamaların, oyuncaklar aracılığıyla bile bilinçaltını etkilediğini söyleyen Eker, yap-boz tarzı oyuncaklarla büyüyen bireylerin yapmaktan çok bozmaktan haz aldığını ve bunun boşanma oranlarını artırdığını söylüyor. Ayrıca, fosforlu renklerle hazırlanan çizgi filmler ve animasyonların çocukları uyuşturucu kullanımına yatkın hale getirdiğini belirten Eker, bu durumun İlluminati gibi sembollerden bile daha tehlikeli olduğunu savunuyor.

Eker, ebeveynlerin ve çocukların görsel okuryazarlık konusunda eğitilmesi gerektiğini vurguluyor ve aileler de bu süreçte önemli bir rol oynuyor.