TBMM Genel Kurulu'nda, 2025 yılı bütçelerinin görüşmelerine başlandı.
Görüşmelere katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan,Suriye’de yeni dönem, İsrail’in saldırganlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin silahlandırılması ve Ortadoğu’da kalıcı barış konularında önemli mesajlar verdi.
Ancak Bakan Fidan'ın Suriye ile ilgili ifadelerinin DEM'li vekiller tarafından "Suriye'deki Kürtler..." sözleriyle kesilmesi üzerine verdiği cevap olay oldu.
Bakan Fidan, "Sizin için Suriye Kürtlerden, Kürtler de PKK'dan ibaret! Suriye'de Araplar var, Dürziler var, Kürtler var, Aleviler var, Sünniler var..." dedi.
Bakan Fidan'ın açıklamaları özetle şöyle:
“Günümüzde çok uluslararası sınamalar iç içe geçmiş durumda, aynı zamanda birbirlerini tetiklemektedirler. Bu durum, söz konusu sınamaların bertaraf edilmesini daha da güçleştirmektedir. Bu sınamalara mukabele güçlü bir uluslararası yapılanma ve danışmayı gerektirmektedir.
Ancak maalesef uluslararası sistem bu sınamalara cevap vermekten uzaktır. Uluslararası normlar sürekli bir aşınma halindedir. Bu nedenle 2025 yılı uluslararası alanda belirsizliklerle dolu bir dönem olacaktır.
Değerli milletvekilleri, kırılgan bir coğrafyanın merkezinde olan ülkemizin müreffeh bir geleceğe sahip olması, ancak ve ancak bu risklerin önceden doğru bir şekilde tahlil edilmesi ve bunlarla etki şekilde mücadelesiyle mümkün olur.
Bu nedenle, Türkiye bir yandan küresel dönüşümleri yakından takip ederken, bir yandan da milli çıkarları ve hedefleri doğrultusunda etkin, yönlendirici ve belirleyici bir dış politika izlemektedir.”
Suriye’de yeni dönem
“Suriye halkı ve Suriye 8 Aralık itibariyle yeni bir döneme girmiştir. Suriye krizinin başladığı ilk günden itibaren 13 yıldır devletimiz bütün kurumlarıyla bu krizi çok yakından takip etmektedir. Malumunuz Suriye sadece Türkiye'nin komşusu olmakla kalmıyor, diğer ülkelerinde komşusu ve aynı zamanda küresel ve bölgesel hegemonyaların menfaat arayışında olduğu, düzen kurduğu, oyun kurduğu bir bölge haline gelmiştir. Adeta bir matruşka gibi oyun içinde oyunun düzenlendiği, herkesin farklı stratejik hesaplarının yapıldığı, bu stratejik çıkarların kimin ne zaman nerede işine yarayacağının belirlenmediği, belirsizliklerle dolu farklı oyunların oynandığı bir coğrafyada, Türkiye'nin 13 yıldır yürüttüğü stratejik sabırla, hikmetle, büyük bir azimle, dikkatle, ördüğü politika bugün itibariyle başka bir noktaya evrilmiştir.
2016'dan itibaren Türkiye-Astana süreci ile çatışmaların durdurulması sağlanmıştır. Malumunuz hem önceki görevimde hem şimdiki görevimde 13 yıldır krizin bütün aşamalarında, bütün boyutlarında, bütün muhataplarıyla beraberdim. Fakat rejim yaratılan zamandan ülkenin çok yönlü sorunlarının çözümü için istifade etmemiştir. Bakın 2016'da savaş durduruldu, muazzam bir zaman vardı. Bu zaman içerisinde rejim ve müttefikleri kendi halkına demokratik, kuşatıcı bir anayasa, bir umut, iyi bir altyapı verebilirdi. En azından bunun için çalışma yapabilirdi. O da olmadı, ben bunu nasıl yapabilirim diye bizimle konuşma masalarında bunu konuşabilirdi. Defalarca bir yerlere geldiğimiz anlar oldu. Hiçbirinde kendi halkını tehdit görme dışında başka bir yaklaşım görmedik. Bizim tek bir artımız vardı ülke olarak. Her zaman için niyetimiz net, samimi, metodumuzda şeffaftır.”
“Cumhurbaşkanımız, Esad’a en yüksek teklifi yaptı”
“Gün geçtikçe devlet siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan maalesef çöküşe doğru gitmiştir. Özellikle son iki yılda olayı yakından takip eden arkadaşlar bilirler, devlet bütün yapılarıyla iflas etmiş durumdaydı, sadece ufak bir dokunuş bekliyordu. Cumhurbaşkanımız bunu gördüğü için geçen yıldan itibaren aradaki bütün mekanizmaları, hastaneden itibaren bürokratik düzeyde, siyasi düzeyde kurulmuş ne kadar mekanizma varsa bunların hepsini bir kenara iterek kendisi direkt olaya müdahil oldu. Çünkü okuduğu raporlardan, yaptığı gözlemlerden olayın nereye gittiğini görüyordu ve kendisi en yüksek ağızdan en yüksek teklifi yaptı. Buna da karşılık alamadı ama bu onların karşı karşıya kaldığı sonu önlemedi maalesef. Halktan yükselen memnuniyetsizlik dalgası, rejimin saldırıları nedeniyle yaşanan sivil kayıplarda birleşince Suriye rejimi tarihe karışmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın Suriye'de yaklaşan süreci öngörerek ülkemizle diyaloğun başlatılması ve muhalefet ile ulusal uzlaşının sağlanması çağrısında bulunmuştur. Ancak maalesef rejim Suriye halkı yerine kendi dar çıkarlarını düşünerek bu fırsatı değerlendirmemiştir. Suriye halkına her zaman her hal ve şartta elini uzatan Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle Türkiye olmuştur. Uluslararası toplumun Suriye halkını kaderiyle baş başa bıraktığı bir ortamda Türkiye tek başına Suriye halkının yanında durmaya devam etmiştir.”
İsrail’in saldırganlığı
“Değerli milletvekilleri, İsrail'in uluslararası hukuku yine yok sayarak, bu kez Suriye'deki gelişmelerden çıkar sağlama çabalarına hız verdiğini de maalesef görmekteyiz. Suriye topraklarına giren İsrail, işgalci zihniyetiyle Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef almaktadır. Suriye halkının barışa ve huzura yaklaştığı süreci tehlikeye sokmaktadır. Gazze'yi yerle bir eden İsrail, şimdi de Suriyeli kardeşlerimizin geleceğini tehdit etmektedir. Netanyahu açıkça Golan Tepelerinin İsrail toprağı olduğunu açıklamakta beis görmemektedir. Zihniyet değişmiyor. İsrail'in saldırganlığı, mezalimi ve hukuksuzluğu devam ediyor. Türkiye olarak her zaman olduğu gibi Suriyeli kardeşlerimin yanında durmaya devam edeceğiz. Öte yandan herkes şunu da iyi bilmeli ki, Suriye'nin terörizmin yuvası olmasına izin vermeyeceğiz.
Filistin konusunda siyasi, ekonomik ve diplomatik hamlelerimizin yanı sıra hukuki alanı da ihmal etmedik. İsrail'in uluslararası hukuk önünde sorumlu tutulması için uluslararası mekanizmaların işletilmesine gayret etmekteyiz. Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan davaya müdahillik başvurusunda bulunduk. Uluslararası Adalet Divanı'nın aldığı istişari kararı ve ceza mahkemesini çıkardığı yakalama kararı, adaletin tecellisi ve soykırım sorumlularını cezalandırması için önemli bir adımdır.”
“Ortadoğu'da kalıcı barış”
İsrail'e silah satışının durdurması için Birleşmiş Milletler'de ortak mektup girişimine öncülük ettik. 52 devlet ve 2 uluslararası kuruluş mektuba ortak imzacı olmuştur. İsrail, bölgedeki saldırganlığını bazı ülkelerin diplomatik, ekonomik ve askeri yardımıyla sürdürmektedir. Bu nedenle, İsrail, uluslararası toplum içinde tecrit etmek için de çaba gösteriyoruz. Ülkemizin de üyesi olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi Temas Grubu, insani yardımların ulaştırılması, Filistin'in devlet olarak tanınması için 18 ülke ve uluslararası kuruluşu ziyaret etmiştir. Bu süreçte 9 ülke daha Filistin'i tanımıştır. Ortadoğu'da kalıcı barış, İsrail-Filistin meselesinin 2 devletli çözümünden geçmektedir.