ERCAN KÜÇÜK - HABER MERKEZİ

Artan şiddet olayları son dönemde medyanın ve sosyal medyanın gün deminde üst sıralarında kendisine yer buluyor. Hemen her olayda artık vahşiliğe varan şiddet olayları  toplumda da korku ve paniğe sebep olurken güvenlik kaygılarını da artırdı. Şiddet olaylarının artışını, medyanın etkisini ve alınması gereken tedbirleri Psikolojik Danışman Ayşenur Akdoğan ile konuştuk.

Sosyal medyanın sağlıklı kullanımı

Akdoğan, son yıllarda medyada daha fazla şiddet olayının görülmesi ve paylaşılmasının toplumda psikopatlık derecesine varan bir değişim olduğu algısı yarattığını vurguladı. Akdoğan, bu algıya sebep olan faktörleri şu şekilde sıraladı:

“Medyanın Rolü: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte sosyal medya ve dijital haber kaynakları, vahşi ve sıra dışı olayları anında, bazen abartılı bir dille paylaşabiliyor. Bu tür içerikler, doğal olarak dikkat çekici oldukları için daha fazla okunuyor, paylaşılıyor ve viral hale geliyor. Bu da, şiddet olaylarının gerçek sıklığından daha yaygın olduğu izlenimi yaratabiliyor. Sosyalleşmeyi sosyal medya üzerinden daha çok tercih ettiğimiz bir dönemde, medyanın gücü yadsınamaz bir gerçek. Lakin sosyal medyanın sağlıklı kullanımı konusunda ciddi bir bilinçlenmeye ihtiyacımız var.

Toplumun Şiddete Karşı Hassasiyeti: Toplumda kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı gibi konularda farkındalık arttıkça, bu tür olaylar daha sık bildirilir hale geliyor. Eskiden bastırılan veya gizli kalan şiddet vakaları, artık toplumda daha fazla tepkiyle karşılanıyor, daha çok haber oluyor.

Psikososyal Stres ve Ekonomik Etkenler: Ekonomik sıkıntılar, belirsizlikler, toplumsal stres ve insanların hayatlarındaki zorluklar, psikolojik sağlığı olumsuz etkileyebiliyor. Uzun süreli stres, bazı kişilerde tahammülsüzlüğü ve agresyonu artırabiliyor, ki bu da şiddet olaylarına katkıda bulunabiliyor.

Toplumsal Destek Sistemlerinin Yetersizliği: Psikolojik yardım, rehberlik ve sosyal destek sistemlerinin eksikliği, zor durumda kalan veya travma yaşayan bireylerin daha iyi yardım almalarını engelleyebiliyor. Bu tür hizmetlerin yetersizliği, bireylerin sağlıklı yollarla başa çıkamayarak şiddete başvurmasına zemin hazırlayabiliyor.. Toplumun bir anda “psikopatlaştığını” söylemek belki doğru değil; ancak bireysel ve toplumsal stresler, toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği ve medyanın bu tür olayları sürekli ‘rant uğruna’ gündeme taşıması, sanki şiddet daha yaygın hale gelmiş gibi bir algıya yol açıyor.

Ayrıca bunların yanı sıra, destek sistemlerinin yetersizliğinin yanında erişilebilir olmaları da çok önemli. Yapılan destek hizmetlerine toplumun her kesiminin ulaşabilmesi ve bu durumun ‘normal’ olduğunun bilinci daha çok aşılanmalı. Son yıllarda gözlemlediğim kadarıyla ebeveynlere yönelik çalışmaların arttırılması ve istikrarın sağlanması uzun vadede etkili olacaktır.

Gerçeklik algısının bulanıklaşması

Son dönemde bazı saldırganların tamamen rastgele şekilde, yolda geçenlere yönelik saldırılar yapması da dikkat çekti. Bu saldırılar toplumda ‘Şansa yaşıyoruz’ algısı da yaratmaya başladı. Psikolojik Danışman Akdoğan, bunda saldırganların gerçeklik algısını yitirmesinin de etkili olduğunu belirtti. Bir yandan da şiddet içerikli bilgisayar oyunlarının da şiddeti artırdığına yönelik tartışmalar var. Peki oyunlar şiddet artışında ne kadar etkili? Akdoğan şu şekilde cevap verdi:

“Oyunlar, bazı bireyler için günlük stresten kaçış ve heyecan aracı olsa da, özellikle belirli yaş grupları ve psikolojik sorunları olan kişiler için gerçeklik algısının bulanıklaşmasına katkıda bulunabilir. Oyunların, şiddete olan eğilim veya empati eksikliği gibi etkileri uzun süredir araştırılıyor. Birçok oyun yüksek şiddet içerikli ve saldırgan davranışları teşvik edici özelliklere sahip olabilir. Özellikle gerçekçi grafiklere ve senaryolara sahip olanlar, kendilerini gerçek bir dünyada hissedebilecek durumda olan kişileri etkileyebilir. Bu kişiler için oyunun sınırları, gerçek dünyayla iç içe geçebilir ve oyundaki “tehditler” gerçekmiş gibi bir algı yaratabilir. Ancak uzmanlar, saldırgan davranışların çoğunun daha geniş kapsamlı sebepleri olduğunu, oyunların tek başına bir sebep olmayacağını savunuyor.

Aşağıdaki faktörler de bu tür saldırılara neden olabilecek ana etmenler arasında sayılabilir:

Psikolojik Sorunlar: Şiddet eğiliminde olan kişiler genellikle psikolojik rahatsızlıkları olan bireylerdir. Psikoz, paranoid bozukluklar, ağır depresyon gibi durumlar gerçeklik algısında bozulmaya yol açabilir.

Toplumsal İzolasyon ve Yabancılaşma: Özellikle pandemi dönemiyle daha fazla insan izole oldu. Bu durum, sosyal becerilerin azalmasına ve bazı bireylerde öfke, hayal kırıklığı gibi duyguların artmasına neden olabilir.

Medya ve Korku Kültürü: Bazı medya organları şiddeti ve korkuyu vurgulayarak insanların kendilerini daha tehdit altında hissetmelerine neden olabilir.

*Aile ve Sosyal Çevre Faktörleri:* Çocukluk döneminde yaşanan travmatik deneyimler, ihmal, şiddet gibi durumlar bireylerin şiddet eğilimlerini arttırabilir. Oyunların tek başına şiddet davranışlarını tetiklediğine dair doğrudan bir kanıt bulunmamakla birlikte, mevcut psikolojik sorunları olan kişilerde şiddet davranışını daha kolay tetikleyebilir. Şiddet içeren oyunların, bu eğilimi daha da güçlendiren bir unsur olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

‘Sadece öldürmek istedim’

Öldürmeye karar veren ancak belirli bir kriteri olmayan veya ‘sadece öldürmek istedim’ gibi yanıtlar veren kişiler genellikle psikolojik ya da sosyopatik sorunlarla ilişkilendirilir. Bu bireyler, eylemlerini rastgele gerçekleştirir ve kurban seçerken kişisel bir neden veya başka spesifik motivasyona göre hareket etmezler. Empati yoksunluğu ve başkalarının acı çekmesine kayıtsız kalabilen bu kişiler daha çok içsel bir dürtü veya psikolojik bir bozuklukla hareket ettikleri için ve kurban profilinin tahmin edilemez olması doğal olarak toplumda kaygı, korku ve strese sebep olmaktadır.

Kendilerini oyundaki karakterle özdeşleştiren, gerçeklikten uzaklaşan veya kendilerini oyun dünyasındaymış gibi hissetmeye başlayan bireyler, başkalarını tehdit olarak algılayabilir. Burada kişinin yaşı, psikolojik alt yapısı, oyun oynama süresi, oyunda kimlerle nasıl zaman geçirdiği ve kişinin sosyal çevresiyle olan ilişkisi gibi faktörlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Şiddet eğilimi nasıl kontrol altına alınır?

Fatih’teki vahşi cinayette ve Beyoğlu’nda polise saldırı olayında 2 saldırganın da daha önce psikolojik tedavi gördüğü ortaya çıkmıştı. Ancak bu tedaviler sonuç vermemişti. Peki bu tür şiddet eğilimi olan kişilerin tedavi süreci nasıl yürütülmeli? Psikolojik Danışman Akdoğan bu soruya verdiği cevapta, psikolojik rahatsızlığı olan bireylerin tedavisi, topluma kazandırılmaları ve şiddet eğilimlerinin kontrol altına alınması için kapsamlı bir süreç gerektiğine dikkat çekti. Akdoğan, şiddet eğilimli bireylerin tedavi sürecinin daha etkin hale getirilmesi için gerekli adımları şu şekilde sıraladı:

Erken Teşhis ve Doğru Tedavi: Şiddet eğilimleri olan bireylerin erken teşhis edilmesi, riskli davranışların izlenmesi ve doğru bir tedavi planının oluşturulması önemlidir. Tedavi sürecinde hem ilaç desteği hem de düzenli terapi, psikoterapi ya da grup terapileri gibi yöntemler uygulanabilir.

Risk Değerlendirmesi ve Takip: Şiddet riski taşıyan kişilerin düzenli aralıklarla değerlendirilmesi gerekir. Risk faktörleri (aile geçmişi, madde kullanımı, geçmiş suç kaydı, vb.) sürekli göz önünde bulundurulmalı ve düzenli takiple kontrol edilmelidir.

Toplum Temelli Destek Programları: Hastanede tedavi gören ve taburcu edilen bireylerin toplum içinde desteklenmesi önemlidir. Rehabilitasyon merkezleri, sosyal hizmetler veya ruh sağlığı dernekleri aracılığıyla toplumsal entegrasyonu desteklenebilir. Bu programlar, bireyin çevresindeki kişilerle uyumunu sağlar ve risk faktörlerini azaltabilir.

 Acil Müdahale Ekipleri ve Bildirim Sistemleri: Şiddet eğilimi taşıyan bireylerin kriz anlarında destek alabilmesi için acil müdahale ekiplerinin olması gerekir. Aynı zamanda, şiddet veya riskli durumlar gözlemlendiğinde bildirim yapabilecek bir sistem kurulmalıdır.

Aile ve Sosyal Çevrenin Katılımı: Şiddet eğilimli bireylerin ailesi ve yakın çevresi, tedavi sürecine aktif olarak dahil edilmelidir. Böylece hastanın yaşamındaki olumlu veya olumsuz değişimler daha hızlı fark edilir ve gerektiğinde müdahale edilir.

CIA operasyonlarının paravanı NED! Samimi Haber Muhabiri belgeselde anlattı CIA operasyonlarının paravanı NED! Samimi Haber Muhabiri belgeselde anlattı

Yasal Düzenlemeler ve Koruyucu Önlemler: Şiddet eğilimi olan bireylerin toplumla olan ilişkilerinde yasal sınırların belirlenmesi çok önemlidir. İhtiyaç halinde bireylere yönelik koruyucu tedbirler alınmalı ve toplum güvenliği gözetilmelidir. Bu süreçlerin düzenli işleyişi, hastaların topluma güvenli şekilde entegre olmalarını sağlar ve toplumsal güvenliği artırır.

Sosyal medyanın şiddet olaylarına etkileri

Şiddet olaylarının artmasında sosyal medyanın da rolünün olduğunu düşünenler de çok fazla. Peki sosyal medya şiddete potansiyeli olan kişileri nasıl etkiliyor? Akdoğan bu soruya şu şekilde cevap verdi:

“Sosyal medyanın şiddetin artması ve yayılmasında önemli bir rolü olduğu düşünüyorum. Bunun birkaç temel nedeni var:

Hızlı Yayılım: Sosyal medya, içeriklerin anında milyonlarca kişiye ulaşmasını sağlıyor. Şiddet içeren içerikler, kullanıcılar arasında hızla yayılarak etki alanını genişletebiliyor. Bu, özellikle sansasyonel veya dikkat çekici şiddet olaylarında gözlemleniyor.

Normalleşme ve Duyarsızlaşma: Şiddet içeriklerinin sürekli görülmesi, kullanıcıların bu tür olaylara karşı duyarsızlaşmasına ve şiddeti normal bir olay olarak algılamasına yol açabiliyor. Bu da şiddet davranışlarının sosyal medya aracılığıyla daha kabul edilebilir hale gelmesine neden olabiliyor.

Özendirici Etkiler: Bazı kullanıcılar, özellikle gençler, sosyal medyada gördükleri şiddet içeriklerinden etkilenip benzer davranışlarda bulunabiliyor. Taklit eğilimi ve topluluk baskısı, şiddeti artırıcı bir etkiye sahip olabiliyor.

Duygusal Tetikleyiciler: Sosyal medya, kişilerin duygusal tepkilerini tetikleyebiliyor. Kışkırtıcı veya provokatif içerikler, kullanıcıların öfke, korku veya nefret duygularını harekete geçirerek şiddete yönelmesine sebep olabiliyor.

Algı ve Dezenformasyon: Yanlış veya çarpıtılmış bilgilerin hızlı yayılması, toplumda şiddeti teşvik eden algıların güçlenmesine yol açabiliyor. Yanlış bilgi, güvensizliğe ve toplumsal çatışmalara zemin hazırlayarak şiddeti körükleyebiliyor. Sonuç olarak, sosyal medya şiddetin artmasında doğrudan veya dolaylı olarak etkili olabiliyor. Ancak bu etkiyi sınırlamak için kullanıcıların bilinçlenmesi, platformların sorumluluk alması ve etkili denetim mekanizmalarının uygulanması gerekiyor.

Medyanın rolü

Önce Narin cinayeti ardından Edirnekapı Sur cinayetinde vahşetin hemen hemen bütün detayları dakika dakika medyada yer aldı. Akdoğan bunun neden olabileceği sonuçları ise şu sözlerle anlattı:

Travma ve Anksiyete: Bu tür haberleri detaylı biçimde görmek, özellikle çocuklar, hassas bireyler veya olaydan etkilenen mağdurlar için travmatik olabilir. Toplumda genel bir korku ve kaygı atmosferi yaratabilir, hatta bu duygular bazı bireylerde uzun vadeli ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.

Empati Yitimi ve Desensitizasyon: Şiddet olaylarının sürekli ve ayrıntılı olarak sunulması, bireylerde bu tür olaylara karşı bir duyarsızlaşmaya neden olabilir. Bu durum, şiddeti veya cinayeti daha “olağan” bir olay gibi algılamamıza neden olur ve empati duygusunu köreltebilir.

Taklit Davranışlar ve Şiddetin Normlaşması: Detaylı anlatımlar, özellikle kırılgan yapıda olan ya da etkilenen bireylerde, benzer davranışları taklit etme eğilimi yaratabilir. Özellikle psikolojik sorunları olan bireyler, detaylı anlatılan cinayet veya vahşet vakalarını kendilerine bir “model” olarak görebilirler.

Mağdurun ve Yakınlarının Mahremiyet İhlali: Olayın detayları medyada yer aldığında, mağdurların ve yakınlarının mahremiyeti ihlal edilmiş olur. Bu durum, mağdurların ve ailelerinin yas sürecini daha da zorlaştırır, ayrıca ikincil bir mağduriyet yaşamalarına neden olur.

Toplumda Güvensizlik ve Panik Hissi: Bu tür olaylar çok sık ve ayrıntılı biçimde medyada yer aldığında, toplumda genel bir güvensizlik ve panik ortamı oluşabilir. İnsanlar, kendilerini ve sevdiklerini tehdit altında hissedebilir ve daha korunaklı yaşama eğilimine girebilirler.

Bu etkiler dikkate alındığında, medya kuruluşlarının, olayları sansasyonel biçimde ve tüm detaylarıyla sunmak yerine, daha etik ve sorumlu bir habercilik yaklaşımı benimsemeleri önemlidir."

Editör: Yasin Paşalı