Gündem

15 Temmuz’un 8. Yılı! Metin Külünk: Türkiye’de FETÖ anlaşılamadı

Onlarca yıldır siyasi iktidarların göz yumması ve zaman zaman desteklemesiyle devletin kritik kurumlarına sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) 15 Temmuz  2016’da darbe girişiminde bulunmuştu. 15 Temmuz’un ardından verilen mücadelenin geldiği seviye üzerine tartışmalar devam ediyor.

Abone Ol

Ercan Küçük - Haber Merkezi

15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin 8. yılı tüm yurtta düzenlenen programlarla anılıyor. 15 Temmuz sonrası başlatılan mücadelede başta TSK olmak üzere devlet kurumlarına sızmış onbinlerce FETÖ’cü tasfiye edildi. Ancak hala zaman zaman iktidar ve muhalefet kanadından FETÖ’ye karşı uyarılar yapılıyor. FETÖ’ye karşı uyarılarda bulunan isimlerden olan Ak Parti Eski Milletvekili Metin Külünk, FETÖ’yle mücadelede yapılan hataları ve yapılması gerekenleri Samimi Haber’e anlattı.

15 Temmuz’dan çıkartılacak 4 ders

Özellikle sosyal medya hesabından  zaman zaman uyarılarda bulunan Metin Külünk, 15 Temmuz’dan çıkartılacak dersleri 4 maddede sıraladı. Kamu yönetiminde tarikat, cemaat veya başka grupların referansları yerine liyakatın, ehliyetin tercih edilmesine dikkat çeken Külünk, çıkarılacak dersleri şu şekilde açıkladı:

“1. Hem içeriden hem dışarıdan bağımsızlığın üzerinde hiçbir vesayet odağını kabul etmeme. Yani milletin egemenliğinin üzerinde ülkemizin ve devletimizin bağımsızlığı temelinde içeriden ve dışarıdan hiçbir vesayet odağını kabul etmemek.

2. Biz ABD’nin eyaleti değiliz. Batının da uygarlık test alanı değiliz.

3. Türkiye’de hiçbir sivil yapı, adına ister dernek ister cemaat ister tarikat deyin ister grup deyin. Hiçbir grup devlete müdahil olamaz. Devleti, fetişist bir akılla teslim almak için devleti kendi örgütünün, cemaatinin, tarikatının veya grubunun çıkarları için kendisine araç haline getiremez.

4. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığı, özgürlüğü, vatanın bölünmez bütünlüğü ve de muasır medeniyetler seviyesinin ötesine geçecek aklın, zekanın, liyakatın, ehliyetin adaletin esas olduğu bir kamu bürokrasisini ancak inşa edersek başarılı oluruz. Kamu yönetiminde grupların, çıkar odaklarının, cemaatlerin veya başka bir seküler grubun referansları üzerinden liyakatın, ehliyetin, adaletin rafa kaldırıldığı, benim adamım mantığının esas olduğu bir kamu bürokrasisi modeli Türkiye’nin en stratejik yumuşak karnıdır. Kamu bürokrasisi, üzerindeki gölgeleri kaldırma mecburiyetindedir. Ve de tüm sivil yapılar şunu bilmelidir: devlete dahil olunur, müdahil olunmaz.”

“FETÖ’yü siyasetçiler de anlamadı, sosyologlar da…”

FETÖ’yle mücadele özellikle son dönemde tartışılır hale geldi. 387 hakim ve savcının mesleğe geri iade edilmesi ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uyarıları tazeliğini koruyor. Peki Türkiye FETÖ’yle mücadele ne ölçüde başarılı olabildi? Metin Külünk bu soruyu şu şekilde yanıtlıyor:

“Bence Türkiye’de FETÖ anlaşılamadı. Siyaset de FETÖ’yü anlamadı, İlahiyatçılar da, sosyologlar da felsefeciler de anlamadı. Siyaset teorisi üzerine çalışanlar hiç anlamadı. Temel problemimiz şu; batı uygarlığı karşısında yenilgi psikolojisi yaşayan bir 200 yıllık tarihimiz var. Bunun travmalarını hayatın bütün alanlarında yaşıyoruz. Dolayısıyla büyük tarihin varisi olan Türkiye’de milletimiz bir çıkış arıyor.

Gönüllü ya da gönülsüz bir zihin işgali yaşıyoruz. Önce zihinlerimiz arınmalı. Anadolu topraklarında kadim bir millet olduğumuzu merkeze koyarak, Selçuklunun kuruluşundan, 1071’den itibaren değil, Osmanlı’nın zaferleri üzerinden değil, Anadolu topraklarında insanlık tarihiyle özdeş yeni bir tarih tezi yazmalıyız yeni baştan.”

FETÖ’yle mücadelede yapılan en büyük hata

Külünk, FETÖ’yle mücadelenin sadece istihbarat, emniyet ve yargı alanındaki mücadeleyle başarıya ulaştırılamayacağını vurguladı. Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TRT’nin FETÖ’yle mücadeledeki etkisizliğine dikkat çeken Külünk şöyle konuştu:

“Sadece FETÖ değil FETÖ’nün benzeri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınırlarını aşarak küresel istihbarat örgütleri ve küresel akıl merkezleriyle irtibata geçmiş ister sol enternasyonalist, ister ümmetçiliğin arkasına, ister Atatürkçülüğün arkasına saklanmış model yapılar olsun. Bunların arkasındaki aklı ve bu aklın Türkiye’ye yönelik hedeflerini doğru anlamadığımız müddetçe FETÖ’yü anlamamış olacağız. Çünkü FETÖ yapbozun bir parçası. Bugün eğer biz FETÖ'yü doğru anlayıp doğru okuyup doğru bir dil üslup ile mücadelenin koordinatlarını benimseseydik son 8 yılda bu konuştuklarımızı konuşmaz, sorduklarınızı da bana sorma ihtiyacı hissetmezdiniz.

Ancak FETÖ ile mücadeleyi istihbarat örgütlerimizdeki vatanseverlerin omuzlarına bırakmak, iç güvenlik bürokrasisinin, yargı bürokrasisinin omuzlarına bırakmak, FETÖ’yle mücadelede yapılmış en büyük hatadır."

Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı nerede?

“Üniversiteler sahnede yok. Üniversitelerin sosyoloji, felsefe, psikoloji bölümleri nerede? Siyaset bilimi bölümleri nerede? Diyanet İşleri Başkanı yok. Diyanet İşleri Başkanlığı bu örgütün akidemize yönelik inanç temellerimize yönelik tamamen paganist bir modelle İslamı çok tanrılı bir din haine getirme saldırısında ne yaptı? Ne anlattı? Bu örgütün sızmadığı hiçbir kamu kurumu yokken sadece son 8 yılda kamu kurumlarından arınma istatistiklerine baktığımızda ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.

Kültür Bakanlığı nerede? 15 Temmuzla ilgili kaç film teşviği verildi? Tv’lerin yöneticileri davet edilip bu konuyla ilgili kaç dizi yapıldı? TRT her yıl 15 Temmuz’da sanki resmi bir programmış gibi bir modelle bir filmin arkasına saklanarak geçiştiremez. Bu konuyla ilgili kaç dizi yaptı? Kaç filmin organize edilmesine omuz verdi? Liselerde kaç tane kısa film yarışması yapıldı? Üniversitelerin Radyo TV bölümlerinde hem senaryo hem de film anlamında kaç çalışma organize edildi?”

“Siyaset FETÖ’yü anlamak istemiyor”

“O zaman temel meselemiz şu: Siyaset zaten FETÖ’yü anlamak istemiyor. FETÖ eşittir Batı uygarlığıdır, ABD’dir, NATO’nun içindeki derin NATO yapılanmasıdır. Siyasetin içindeki bu derin NATO yapılanmasından beslenen, ABD’deki malikanelerinden beslenen, Londra’daki malikanelerinden beslenen siyasetin içindeki unsurların FETÖ kavramının milletimiz tarafından  güncellenmesinden dolayı ne kadar rahatsız olduğunu biliyoruz. Biz FETÖ’den önce de FETÖ tehlikesiyle yaşadık. FETÖ türevi olan yapıların 12 Mart’ını 12 Eylül’ünü 28 Şubat’ı nı görmedik mi? 12 Eylül’e, 28 Şubat’a baktığınız zaman FETÖ’nün ne olduğunu göreceksiniz. Ama o günkü adları FETÖ değildi, derin devlet tanımlamasıydı, Atatürk’ün arkasına saklanmış bir modeldi.

O halde Türkiye liselerde eğitim müfredatında yeni bir tarih tezi ve bu tez doğrultusunda ayırt etmeden ister Atatürk’ün ister sol enternasyonalizmin arkasına saklanmış, ister din psikolojisinin arkasına saklanmış, dünyayı tek devletli hale getirmek isteyen ve dijital bir din peşinde koşan İslamın tasfiye edilmesiyle bu küresel egemenlik merkezini idrak etmeden biz bu örgütü ve bu örgütün üzerinden yapılmak istenenleri anlamayız. Anlamadan da bir mücadele stratejisi de asla tek başına doğru olmaz. Üzülerek ifade ediyorum. Siyasetin içindeki direnenlere rağmen vatansever polislerimiz, vatansever yargı bürokrasisindeki savcı ve hakimlerimiz, istihbarat ve siyasetin içindeki bu konuya tereddütsüz inanmış ister sağda ister solda olsun, vatandaşların omuzlarında gidiyor. Oysa bu bir devlet, varlık ve yokluk meselesidir.”

“FETÖ son derece proaktif”

Sık sık FETÖ’nün hareketlenmesine karşı uyarılarda bulunan Külünk, “FETÖ’den 15 Temmuz benzeri bir kalkışma bekliyor musunuz?” Sorusuna şu şekilde cevap verdi:

“FETÖ şu anda hayatın bütün alanlarında kalkışma halinde. 15 Temmuz benzeri ordumuzun içerisine sızmış ihanet çetelerinin üniformaların içerisine saklanan silahlı bir kalkışmasını tek başına beklemeyin. Bu şu anda mümkün değil. Ama şu anda FETÖ 15 Temmuz işgal girişiminden öte hayatın bütün alanlarında son derece proaktif.

Siyaset seyrediyor. Sn. Cumhurbaşkanımıza rağmen seyrediyor. Ve dokunulmasını istemiyor siyasetin içerisindeki bir takım unsurlar. Hangi partide olursa olsun. CHP kendini arındırmak zorundadır eğer Atatürk’ün partisiyse. FETÖ konusunda Atatürk’ün çizgisinde dursun, Sn. Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki hükümetinin bu konudaki mücadele gücü bir o kadar daha artacaktır.”