Zenginleşiyor muyuz? Fakirleşiyor muyuz?

Abone Ol

Aslında mesele çok basit…

Ne zenginleşiyoruz, ne de fakirleşiyoruz…

Şöyle etrafa bakınca belli bir modelin altında araba görmek mümkün değil.

Kafeler, pastaneler, restoranlar tıklım tıklım.

Herkesin elinde son model cep telefonları var.

Otuz yıl öncesine kıyasla herkes öyle ya da böyle zenginleşmeden nasibini aldı…

Bazen İstanbul’un, Ankara’nın kenar mahallelerinden geçiyorum.

Gecekonduların önünde benim bile binemediğim arabalar var.

Benim bile diyorum çünkü 20 küsur yıldır çalışıyorum…

Maaşla geçinen birisi olarak belli bir model ve yaşın üstündeki araçlara binmeye gözüm kesmiyor

Türkiye’de gözle görülür bir zenginleşme var, bunu inkâr edemeyiz.

Evet, inkâr etmiyorum yoksulluk da var…

Ama eskisi kadar değil.

Bence eskiye göre daha zenginiz.

Bazı kesimler ciddi geçim darlığı içinde!

Ancak şu an belli kesimler ciddi geçim darlığı çekiyor.

Kiralar aşırı yükseldi, marketler ateş pahası

Ama yine de insanlar belli bir yaşam standardında devam edebiliyorlar.

Aslında bu bir mucize.

Bir Avrupa ülkesinde bu tablo oluşsaydı çok daha kaotik durumlarla karşı karşıya gelebilirdik ancak olmadı, iyi ki de olmuyor.

Herkes halinden razı, herkes durumu kanıksadı.

Son birkaç yıldır nakit parası olmayanlar ev araba vs. sahibi olamıyorlar.

Bu durum kalıcı hale gelirse kötü ama geçici ise yarınlardan ümit var olmakta yarar var.

Diğer taraftan lüks tüketim ve gösteriş ekonomisi de at başı bu süreçle birlikte devam ediyor.

Belli bir ekonomik standardın üzerin de olanlar da bu tuzağa düşüyor, olmayanlar da…

Onda var bende neden yok hevesi işimizi zorlaştırıyor…

Ekonomik ömrünü tamamlamamış ama modası geçmiş ürünleri borçlanarak değiştirebiliyoruz.

E ne de olsa kredi kartı diye bir icat var!

Bu darlık ekonomisinde bile durum böyle.

Zenginlik adilane bölüşülmüyor!

Türkiye’de en büyük problem refahın tabana yayılamaması.

Bütün dünyada böyle bu…

Dünya kaynaklarının %90’ını %10’luk bir kesim yönetiyor, çekip çeviriyor…

Tekelleşme, tröstler, büyük sermaye grupları, çok uluslu şirketler pastadan en büyük payı alırken sıradan insan kalabalıkları bu zenginliği paylaşamıyor. ,

Adil dağıtım bütün dünyanın sorunu.

Türkiye’de de tablo benzer şekilde ilerliyor.

Gayri Safi Milli Hasılaya bakıyorsun yürümüş gitmiş ama bu zenginlikten herkes adil bir şekilde istifade edemiyor.

Çünkü çarklar tabanın tavanı beslediği bir iktisadi sistem üzerine kurulmuş.

Asgari ücret neden hala belli bir düzeyde seyrediyor?

Memur, özel sektör çalışanı, memur emeklisi neden hala yoksulluk sınırının altında maaş alıyor?

Adil bölüşüm olmadığı için.

Kişi başına düşen milli gelir şu kadar diye övünüyoruz ama öbür taraftan asgari ücretle geçinmeye çalışan yüzbinler var…

Diğer yandan ayda 12.500 TL emekli maaşıyla hayatta kalmaya çalışan insanlar var.

Bu insanların neden refah seviyesi bir türlü yükselmiyor?

Zamanında alan aldı satan sattı.

Ülke ekonomik olarak iyi durumda iken bazı insanlar dişlerini sıktılar iyi-kötü ev ve arabalarını aldılar.

Allah’tan almışlar zamanında…

Bir şey sahibi olmak mümkün değil şu an

Şu an bir şey sahibi olmak mümkün değil.

Hele de büyükşehirlerde yaşayanlar için durum daha da vahim.

Evet son otuz yılda belki nispi olarak zenginleştik ama şu an pek çok insan dibe vurmak üzere.

Ticaret yapanlar halinden memnun. Çünkü fiyatlar sürekli yükseliyor.

Adam deposuna 3 ay evvel 200 TL’ye koyduğu ürünü bugün 450 TL’ye satıyor….

Tüketimi hızlı ürünlerde durum böyle…

Ancak ücretli kesim, hele de Anadolu ile tarımsal üretimle bağı olmayanlar dibe vurmak üzere.

Anadolu’dan, patatesini, pekmezini, yaprağını, turşusunu, fındığını, fıstığını yazdan depolayanlar nispeten rahat.

Anadolu ile bağı kopmamış olanlar kışlık kumanyalarını otobüs bagajlarında memleketten getiriyorlar.

Hâlâ akrabalık ve toprak ilişkileri bir nebze de olsa insanların ayakta kalmasını sağlıyor.

Geri kalanın işi zor.

Al bir aylık asgari ücretle geçin bakalım!

Bugün, “her şey çok iyi gidiyor” diye böğüren ve halinden memnun olanlara şunu demek lazım: Kardeşim sana bir aylık asgari ücretimi veriyorum. Üç de nüfus… Bunlar bir ay boyunca sana emanet. Hadi geçindir bunları”…

Bakalım o paralarla bir aileyi bir ay ayakta tutabilecekler mi?

Çok zor…

Yaşamayan anlayamaz.

Yoksunluğu tatmayan, varlık içinde yüzenler bunu anlayamazlar.

Şunun hakkını vermek lazım ki Türkiye’de belli bir kesim gerçekten zor şartlar altında yaşıyor.

İnsanlar borç batağı içindeler…

Kredi kartları şişmiş vaziyette…

Bankaların üç aylık faizsiz kredileri ile ayakta duruyorlar.

Oradan alıp buraya, buradan alıp oraya aktararak ayakta durmaya çalışıyorlar.

Bu düzen değişir mi? Kolay kolay değişmez.

Toplum olarak harcama eğilimlerimizi, tüketim alışkanlıklarımızı zengin de olsak fakir de olsak değiştirmedikçe bu düzen değişmez.

Tasarruf zaten hayal oldu, hiç olmazsa gösteriş ve lükse bu kadar düşkün olmasak.

Diğer yandan ekonomik hayatın bu denli zorlaşmasında emeği geçen saz arkadaşlarımızın hiç mi suç yok?

Elbette var…

Vergiyi tabana değil tavana yayın!

Şimdi bakıyorum birileri vergiyi tabana yaymaktan bahsediyor.

Vergiyi Türkiye’de zaten taban ödüyor…

Ücretlinin maaşından her ay çatır çatır vergi kesiliyor.

Ancak bazı kesimlerin, özellikle servet sahibi kesimlerin ödedikleri vergi çok komik düzeylerde.

Devlet şu an vatandaştan ne tırtıklarız peşinde…

Zart vergisi, zurt vergisi…

Şimdi kulağımıza geliyor her araca 1800 TL karşılığında çip takılacakmış, akaryakıtta vergi kaçağı engellenecekmiş.

Satan adam gibi vergi ödüyor mu ki, alanı sıkıştırıyorsun?

Garibanın altında yüzbinliralık arabası var, sigortasını, bakımını zor karşılıyor bir de üzerine çip takacaklar!

Yanlış işler bunlar. Bu politikalarla bir yere varılmaz.

Sistemin kendisine neşter vurmak lazım

Sistemin kendisine neşter vurulmadıkça işi düzeltmeniz mümkün değil.

Mesela mamurun ya da işçinin başında bir dairesi var, öbür tarfta adamın elli dairesi var. Bir dairesi olan adam da aynı emlak vergisini ödüyor, elli dairesi olan da…

Türkiye gayrı menkul rantından, faizci ekonomiden, paradan para kazananların ihya olduğu bir anlayıştan vaz geçmedikçe düzlüğe çıkamaz!

Geçen bir havale işlemi yapayım dedim, bankam mobil bankacılık üzerinden yapılan işlemden elli TL işlem ücreti kesti!

Bu ne rezalet!

Hadi şubeden yapılsa işlem diyeceğim ki personel gideri, kira gideri stopaj vs… Ama işlem dijitalden yapılıyor yahu?

Devlet de buna göz yumuyor!

Banlalar bu kötü ekonomik şartlarda bile inanılmaz kârlar elde ediyorlar!

Cebinde bir milyonu olan adama sen parasının mevduata alınması karşılığında ayda seksen yüz bin lira faiz ödersen tabii ki banka da bunun acısını bir yerden çıkaracak!

Paradan para kazanma yollarının açık olduğu bir ülkede sermaye üretime kaymaz, kayamaz. Önce bunun önünü tıkayın.

Vahşi kapitalizm devleti de toplumu da esareti altına almış.

Büyük şirketler halinden memnun, yabancı sermaye halinden memnun… Bankalar durumdan memnun.

Ne diyelim geride kalanın da canı çıksın!