Ercan Küçük - Haber Merkezi
İsrail, Ekim ayından günümüze Gazze’de katliamlarına devam ediyor. Katliamları bütün dünyada tepki çeken İsrail içeride de protesto gösterileriyle karşılaşıyor. Ekonomik yönü de olan bu operasyonların İsrail için sürdürülebilirliği merak konusu. Samimi Haber’e konuşan Avukat Yazar Onur Sinan Güzaltan, İsrail’in saldırgan politikalarını intihar olarak nitelendirdi.
İsrail’de katliamlara karşı çıkanların da olduğunu ancak düzenlenen protesto gösterilerinin bütünlük oluşturmadığını vurgulayan Güzaltan, esir takasına şu sözlerle dikkat çekti:
“İsrail’in içinde de Filistin’de Gazze’de İsrail ordusunun gerçekleştirdiği katliamlara karşı çıkan ses çıkarmaya çalışan insanlar var. Fakat bunların toplumda ne kadar büyük bir kesimi temsil edip etmedikleri tartışılır. Ateşkes yönünde gösteriler oldu. Burada Hamas’ın elinde tuttuğu İsraili esirler var. Esir takası talebiyle ateşkes isteyenlerin gösterileri oldu. Onları iyi ayırt etmek gerekli. Oradaki o büyük gösterilerin bir kısmı Filistin’le özgürlüğü savunanlar değil, esir takası gerçekleşmesini talep edenler. Bunun haricinde adaletli barışın savunan küçük de olsa bazı gruplar var.”
Terör üzerine kurulu devlet
Güzaltan, İsrail’in temellerinde terörün olduğunu da vurguladı. Kuruluş felsefesi olarak Netanyahu sonrasında da İsrail’in değişmeyeceğini ifade eden Güzaltan şunları söyledi:
“İsrail devleti temellerine baktığınız zaman terör üzerine kurulu bir devlet. Kurulduğundan itibaren komşularıyla savaşan, bu şekilde bir siyaset sürdüren, sürekli anlaşmazlıklardan beslenen bir devlet. Muhalefete baktığınız zaman da Netanyahu’dan 180 derece farklı siyasetleri savunmuyorlar aslında. Arada bazı nüanslar var. Yani Netanyahu gidince İsrail’de sorunlar bitecek argümanı yanlış bir argüman. İsrail Netanyahu’dan önce de Filistin’de katliam gerçekleştiriyordu. Komşularına yönelik sürekli saldırgan bir politikası vardı. İsrail devleti kökleri itibariyle saldırgan bir devlet. Elbette bu ülkenin içinde de Gazze’deki katliamın durmasını için gösteri yapan insanlar var. Fakat açıkçası toplumun çok büyük bir kesimini temsil ettiğini zannetmiyorum.”
İmajı yıkılan İsrail
İran, Hamas ve Hizbullah tarafından zaman zaman vurulan İsrail’in, dokunulmaz, güvenli ülke imajı da büyük zarar gördü. Güvenli ülke imajı yıkılan İsrail’in artık göç veren bir ülkeye dönüştüğünü vurgulayan Güzaltan bu konuda şunları söyledi:
“Pek çok taraftan hedef alınan, kendini tam olarak koruyamayan, uluslararası planda yalnız bir İsrail var. Her ne kadar ABD ve AB’deki bazı ülkelerin desteği olsa dahi bugün İsrail çok zor bir dönemden geçiyor. Nasıl bir muktedir devlettir ki istihbarat karargahları, askeri karargahları hedef alınabiliyor. Madem bu kadar üçlü kendini neden koruyamıyor? Madem bu kadar kuvvetliydi 7 Ekim’e nasıl engel olamadı? Neden bunca senedir Filistin meselesini çözemiyor? Demekki o kadar kuvvetli değil. Netanyahu öncesinde de İsrail benzer siyasetler izliyordu. Gitse de bu durumun devam edeceği kanaatindeyim. İsrail’in temel kuruluş ilkeleri bu tür siyasetler izleme yönünde mecburiyetler yaratıyor. Diğer konu ülkelerle tarihinin hiç bir döneminde işbirliği yapmamış. Yarın da yapacağına inanmak zor.
Göç veren ülke
İsrail’İn 9.5-10 milyon nüfusu var. Bu nüfusun 2-2.5 milyonu Arap geri kalan nüfusta da Etiyopya Yahudilerinin belli bir oranı var. Siyahi Yahudiler, bunlar toplumdan dışlanmış hissediyorlar. Seferadlar ve Aşkenazlar var. Seferadlar daha yoğun bir nüfus. Parçalı bir nüfus yapısı ve göç üzerine kurulu bir ülke. Bugün baktığımızda 7 Ekim’den itibaren Nisan ayına kadar İsrail’den 500 binin üzerinde İsrail vatandaşının ülkeyi terk ettiğini gösteriyor. Bu önemli bir veri. Tersine göç vermesi önemli. Doğum oranlarında çok büyük düşüş var. Hem güvenlik endişesi hem ekonomik sıkıntılar. Özellikle 7 Ekim’den sonra pek çok İsrailli şirketin iflas ettiğini, iş gücü konusunda büyük sıkıntılar yaşandığını görüyoruz. Ucuz iş gücü olarak tabir ettikleri Filistinli vs güvenlik nedeniyle artık alınmıyor.”
Yedek askerleri pek çok bölgede göreve çağırdılar. İsrail vatandaşı çalışan sayısında da azalma var. Sürekli güvenlik riski de var. Böyle bir ülkede düzenli iş yapmak git gide güçleşiyor. Ekonomik anlamda da çok sıkışmış durumdalar. Diplomatik olarak baktığımızda ABD ve çevresi dışında destekleyen yok. Halklar, kurullar, ülkeler nezdinde tepkiler artıyor. İsrail artık göç veren bir ülke halinde. İstediğiniz kadar tankınız topunuz olsun, bunu kullanacak insanınız yoksa bir anlam ifade etmez. Ekonomik anlamda bir çöküşün içerisinde. Diplomatik anlamda da izole olmuş, inandırıcılığını kaybetmiş bir ülke. İsrail açısından sürdürülemez bir durum var. 7 Ekim’den sonra Gazze’ye kara harekatı kararını almasından sonra İsrail için bir intihar sürecinin başladığını bugün elimizdeki bütün veriler söylüyor. İsrail bu saldırgan politikalarıyla aslında intihar ediyor.”
Rusya-İsrail ilişkileri
ABD’nin İsrail’e açık desteği göz önündeyken Rusya ve Çin farklı tutumlar sergiliyor. İsrail’in saldırgan politikalarının devam etmesinin, bu ülkelerin İsrail’le aralarındaki mesafenin artmasına neden olacağını aktaran Güzaltın şunları söyledi:
“Rusya ile SSCB döneminde İsrail ile iyi ilişkiler var belli bir dönem. Rusya’dan giden büyük bir nüfus var; Aşkenazi Yahudisi. Rusça en çok konuşulan dillerden birisi İsrail’de. Rusya’nın içinde de Musevi bir nüfus var. 2 ülke arasında böyle bağlar var. Diğer yandan Rusya Suriye’de etkin, İsrail zaman zaman Suriye’ye yönelik hava saldırıları gerçekleştiriyor. 2 ülkenin çıkarlarının çatıştığı noktalar da var. Ukrayna meselesinde İsrail’in çok açık olmamakla birlikte Zelensky’e desteği var. Bu da ilişkileri zedeliyor.
Rusya ise Filistin meselesinde 2 devletli çözümden yana. Filistinli grupları bir araya getirmeye yönelik çalışmalar yaptı. Sovyetler döneminde özellikle Filistin’e çok büyük desteği vardı. İsrail Arap ülkeleri arasındaki savaşta silahla lojistikle, askeri uzmanlarla açıkça Arap ordularını desteklemişti. Hamas heyetlerinin son dönem pek çok defa Rusya’ya gelip gittiğini biliyoruz. Artık bu cepheleşme derinleşirken Rusya’nın da İsrail’e yönelik siyasetlerinin de keskinleşmesi mesafenin artması olası gözüküyor.
Çin Filistinli grupları bir araya getirdi
Çin Pekin’de çok önemli bir zirve topladı. Bütün Filistinli örgütler bir araya getirilip ulusal mutabakat hükümeti kurulması yönünde adımlar atıldı. Çin burada bir irade göstermiş oluyor. Uzun yıllardır Filistin hareketine verdiği destek var. Diğer yandan özellikle bilişim alanında İsrail’le Çinli şirketlerin işbirliği yaptığı bilinen bir gerçek. Hayfa Limanı’nın Çin tarafından kiralanması söz konusuydu. Son süreçle beraber diğer bölge ülkeleriyle aynı anda İsrail’le ilişki sürdürmek hem Rusya hem Çin açısından zor hale geldi. Çünkü İsrail kontrolden çıkmış şekilde saldırıyor. Ve hiçbir diplomatik yol bırakmıyor. Bu süreçte hem Rusya’nın hem Çin’in İsrail’le aralarındaki mesafeyi daha da artıracağı, Filistin konusunda da açık biçimde olmasa da her anlamda desteğin artacağı kanaatindeyim. Bu yönde Husilerin Babul-Mendeb Boğazı üzerinde yaptığı ve dünya ticaret yollarını da etkileyen saldırılarla alakalı olarak bu ülkelerin de aldıkları siyasi pozisyonun iyi değerlendirilmesi gerekeceği düşüncesindeyim. Önümüzdeki süreçte bu ayrılık çok hızlı gelişebilir ve hiç beklemediğimiz gelişmeler de yaşanabilir. İsrail’in mevcut siyasetleriyle varlığını sürdürmesi bile artık şüpheli diyebiliriz.”