icimdeinsan@gmail.com
Tarih boyunca, Türkiye'ye en büyük ihanet edenler Türkiye'de bilimsel iklimi yok edip, tek tük çıkan bilim insanlarına bu topraklarda yaşama imkanı tanımayanlardır.
Çünkü, tasması dışarıda bu güruh bilir ki, ülkelerin, hatta dünyanın kaderi bilimde ve bilim insanındadır. Türkiye gibi önemli bir coğrafyada, ülkede sıçrama imkanı yaratacak bilim insanlarının olmasına asla izin verilemez!
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun bana göre en başarılı eseri, 1932'de basılan Yaban'dır. Kitap, Kurtuluş Savaşı'nda gazi olan Atatürk'ün bir subayının, Anadolu'da bir köye emanet edilmesi ile başlar.
İyi eğitimli subayın bu zorunlu misafirliğinde ondan aydınlanmak ve feyz almak yerine, köylü bu "kafa karıştıran" adamdan nefret eder. Ve bir gün onu emanet eden askeri birlik, "Misafir etmek üzere getirdiğimiz subayımız nerede?" der.
Köylü'nün yanıtı, kitaba da adını verir!
"O kimsesizler mezarlığındaki Yaban'mı?"
Ataları, İngiltere'deki hapishanelereden gelme Kuzey Amerika'da, halkın bakış açısının iklimini siyasetçi, bilimi destekleyerek tesis etmiştir!
Örümcek Adam'dan, Yıldızlar Arasında'ya, X Men'e kadar kahramanı bilim insanı olan filmlere, Profesör Martin Myster'e kadar ki çizgi romanlar eşlik etmiştir. Hatta çok izlenen James Bond serisinin sırtını yasladığı unsura baktığınızda, yine bilimi görebilirsiniz.
Çocuklara verilen mesaj nettir:
Sıçramayı getirecek büyük güç bilim ise gerçek kahraman da her zaman bilim insanıdır!
Türkiye'de ise özellikle askeri darbelerle birlikte kitaplar, beyaz camda ve basında suç unsuru olarak gösterilmiş ve bilim insanına karşı adı konulmamış aralıksız ve etkili bir nefret yaşadığımız topraklara hakim olmuştur.
FEZA GÜRSEY'E, "SEVİYEMİZİN ÜSTÜNDE FİZİK YAPMA!"
Türkiye tarihinin en büyük fizikçisi, Feza Gürsey, Oppenheimer filmi ile yeniden gündeme geldi!
Atom bombasının mucidi Robert Oppenheimer, Gürsey'e yazdığı mektupta, Harvard'a davet ederken, kendisinden nasıl feyz alacaklarını, görüşlerini nasıl merak ettiklerini yazıyor.
1961’de ODTÜ’de Teorik Fizik Bölümü’nün kurulmasına ön ayak olan ve
Kiral Bakışım Kuralı’nı ortaya çıkararak uzay-zaman bakışımı çalışmalarına öncü olarak kuantum konusunda uluslararası çalışmalar yapan, Gürsey, ODTÜ’de başarılı bir araştırma ekibi kurar ve birçok öğrenci yetiştirir.
Bu dönemde, Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda ve Princeton Üniversitesi İleri Araştırma Enstitüsü’nde ve Columbia Üniversitesi’nde araştırmalar yapan Feza Gürsey'e, ODTÜ ilginç bir ithamda bulunarak bir karar vermesini ister!
"ABD'de ekibinizin anlayabileceğinin üstünde çalışmalar yaparak, Türk fizikçisinin kafasını karıştırıyorsun. Princeton ile ODTÜ arasında bir tercih yapınız!"
Gürsey, kendi elleri ile kurduğu ODTÜ Teorik Fizik Bölümü'nden ayrılmak zorunda kalır. Ve bu dönem için şöyle konuşur:
"Her iki üniversitede de bilim yapıyordum. Beni zorlamasalardı Türkiye kazanacaktı!"
Öyle de olur!
1974’te Yale Üniversitesi kürsü başkanlığına getirilen Gürsey, bu süreç içerisinde, Oppenheimer Ödülü alır. Ve o günkü tek burukluğu bu ödülü ODTÜ'nün değil de ABD'deki üniversitesinin almasıdır!
EĞİTİM KOLEJLE BİTİRİLDİ!..
Türk Anştayn'ı Oktay Sinanoğlu, mezun olduğu Ankara Yenişehir Lisesi'nin son mezunlarının, paraya resmini veren ünlü matematikçi Cahit Arf, dünya çapında organ nakline ön ayak olan Prof. Dr. Gaiz Yaşargil ve kendisinin sınıf arkadaşı olmasına işaret eder.
Sinanoğlu, şu saptamayı yapar:
"Okulumuzun adı TED Ankara Koleji oldu. ABD'de kolej üniversitenin karşılığıdır. Bir de, İngiltere'nin sömürgelerinde kurduğu liselere 'kolej' denir. İlk icraatları bize bilimi öğreten Frankafon Kimya Hocamızı kovup, yerine güvercin İngilizcesi konuşan ve bilim bilmeyen birini almak oldu!"
SADECE ANA DİLDE DÜŞÜNÜR VE BİLİM ÜRETEBİLİRSİNİZ!
Oktay Sinanoğlu, insanın sadece ana dilinde düşünebildiğine işaret ederek, İngilzlerin sömürgesi Hintlilere İngilizce eğitimi neden zorunlu tuttuğunu, bu sözlerle anlatır!
Öyle ya, Türkiye dışındaki, sömürge olmadığını söyleyen tüm ülkelerde bilim ana dilde anlatılır!
Sinanoğlu, 1947 yılından bu yana Türkiye'de bilim insanı çıkmamasına işaret eder.
Bu arada Aziz Sancar gibi Batman'lı Nobel ödüllü bilim insanları çıkar, ama ABD'den!
ZAKKUMCU ZİYA VAKASI
35 yıl önce, “Geliştirdiğim zakkum ilacı kanser tedavisinde kullanılabilir” dediği için, Opr. Dr. Ziya Özel, hayatı boyunca hiç bir bilimsel üretime imza atmamış, Türkiye'nin sözde bilim çevreleri tarafından, "şarlatanlık" la suçlandı.
Kendisiyle alay etmek için, "Zakkumcu Ziya" yakıştırması yapılır!
Kanser hastalarının tedavisinde bağışıklık sistemini destekleyen ilacı keşfeden, Zakkumcu Ziya, aslında bu nedenle ülkesinden afaroz edilir ve aynı ilacı Türkiye, ABD'den ithal etmek zorunda kalır.
Muğla'daki köylülerin cilt kanseri görülen bölgelerine zakkum yaprakları koyduğunu gözlemler, Bir Fransız kaynakta zakkum çiçeğinin içeriğindeki maddelerle ilgili bilgilere rastlayınca, çalışmalarını bu konuda odaklar. 1988'de "Zakkumdan elde ettiğim ilaç kansere iyi geliyor” açıklaması yapan Özel, o dönem adeta vatan haini ilan edilir.
Bu süreci Ziya Özel, şöyle anlatıyor:
‘VATAN HAİNİ İLAN EDİLDİM’
“Benim yaptığım zakkum ekstresi, vücudun bağışıklık sistemini güçlendiren bir sistem. Mücadelem sadece iyilik yapmak içindi. Neredeyse vatan haini ilan edildim. Aleyhimde kampanya başlatılınca ABD’ye gitmek zorunda kaldım."
HASTAYA, "NEDEN İYİLEŞTİN" DİYE SORULDU!
"1992’de bir dergiye ‘Muğla’da kanser hastası bir balıkçı iyi oldu’ dedim. Sağlık Bakanlığı suç duyurusunda bulundu. Hastanın ifadesi alındı, Şükrü’ye ‘Neden iyileştin?’ diye soruldu, bana para cezası kesildi ve meslekten men edildim. Sadece bir gün sonra oğlunun ölümünü bekleyen bir baba kapımı çaldı. Beyninde tümör vardı. O çocuğu da kurtardım.”
YABANLARIN KAHRAMAN OLDUĞUNU GÖRÜNCE!..
Bilinmeyen bir nedenle Türkiye'de yazılı olmayan bir kural işletilerek, en büyük vatan haini olarak, Türkiye'yi kurtarabilecek bilim insanları görülmüş.
Bir gün, halk, "icat çıkartma" diye ve sivil toplum örgütleri, Türkiye'deki bilim insanlarını, kafa karıştırıyorsunuz diye suçlamak yerine, rol model olarak gösterir, devlet, kamuoyu, o gerçek kahramanları romanlara, kitaplara, filmlere konu ederse, yani, "Yaban"ların gerçek kahramanlar olduğunu fark edersek, işte o gün Türkiye hak ettiği yerde olacaktır!