ARZU ERDOĞRAL / HABER MERKEZİ
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım 305. gününe girdi. Zaten yeterince gergin olan bölge, İsrail’in peş peşe gerçekleştirdiği suikastlar ve son olarak HAMAS Lideri İsmail Haniye’yi Tahran’da öldürmesiyle, her an patlayabilecek bir barut fıçısına dönüştü.
Her geçen, hatta her geçen saat, tüm bölgeyi kaplayacak, tüm dünyaya yayılacak bir savaşın çıkacağı endişesini daha da artırıyor. Endişeyi daha da artıran, İran’ın İsrail’e yönelik doğrudan tehditleri.
İran’ın tehditleri ve İsrail-ABD ekseninin; “Çok sert karşılık veririz” açıklamaları süre dursun, siz Samimi Haber okurlarının dikkatini Türkiye’nin olası bir savaşta nasıl davranması gerektiği, bir savaşa hazır olup olmadığı konusuna çekmek istedik. Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız uzmanların dile getirdiği ortak nokta, Türkiye’nin savaşa hazır ve güçlü olduğu ancak savaşa girmemesi gerektiği yönünde.
Emekli Tümgeneral Kâzım Dalkıran, Samimi Haber’e yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin bölgede patlak verebilecek olası bir savaşa büyük oranda hazır olduğunu, gerekli siyasi ve stratejik hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğunu anlattı.
Savunma sanayiinde ulaşılan %80 yerli üretim oranına dikkat çeken Dalkıran, bu yönüyle Türkiye’nin bir savaşa ve dış harekata hazır olduğunu vurguladı. Dalkıran, olası bir savaş sürecinin ekonomik yönüne dikkat çekerek; “Savaşın iki boyutu vardır: Bir, savunmayla ilgili boyutu. İkincisi, ekonomi ile ilgili boyutu. Üçüncüsünü de buna eklemek gerekirse, toplumun hem maneviyatı hem de nüfus olarak hazır olması durumudur. Son dönemde ekonomiyle ilgili tedbirler hayata geçiriliyor. Bunların hepsi aslında hazır ama algı yönetimi ile bu ekonominin savaşa hazırlık durumunu terse çevirme ihtimali vardır. Dolayısıyla da bunun doğru yönetilmesi gerekir diye düşünüyorum” dedi.
Türkiye’nin İslam İşbirliği Teşkilatı içinde kaynakların ortak kullanımı konusunda ciddi çalışmalar yaptığının altını çizen Dalkıran, olası bir savaşta Türkiye’nin nasıl davranması gerektiği konusunda şunları söyledi:
“Türkiye öncelikle, çıkacak bir savaşı önlemeye çalışmalı. Bunun için öncelikle İslam İşbirliği Teşkilatı harekete geçirilip, İran’la birlikte olağanüstü toplantı yapılmalı. Sürekli bir toplantı halinde olunmalı ve kaynakların nasıl kullanılacağı belirlenmeli. Ben geçmişte NATO kuvvet yapısı oluşturma sürecinde ve Güneydoğu Avrupa güvenlik mimarisi çerçevesinde oluşturulan Güneydoğu Avrupa Tugayı’nın oluşturulması, yönetimi ve harekata katılması sürecinde bulundum. Dolayısıyla burada, Afganistan'da ve Kosova'da da bulunan bir kişi olarak bunları ifade ediyorum. İslam ülkelerinden destek unsurları olmalıdır. İşin bir de mali boyutu var. İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde gelir düzeyi yüksek olan ülkelerin olası bir savaş sürecinde biraz daha fazla yük almaları gerektiğini anlatmak gerek. Dolayısıyla bu süreçlerde yani savaş çıkması durumunda ise, yine oluşturulacak güvenlik ve destek unsurlarının mutlaka birlikte hareket etmesi gerekir. Hatta bir öteki adım, İslam İşbirliği Teşkilatı NATO benzeri hareket ederek, birine yapılmış saldırıyı ötekilere yapmış saymalı. Bu, caydırıcılık sağlayacaktır”.
Türk ordusunun ekipman bakımından dünya standartlarında olduğunu vurgulayan Dalkıran, özellikle insansız hava araçları ve insansız sistemler bakımından Türk ordusunun dünyanın önünde olduğunu anlattı.
Dalkıran sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim şu anda kendi bölgemizde bulunan yabancı güçlerin hiçbirisinin bulunmasına gerek yoktur. Bu ülkelerin buralardaki üsleri bizim isteğimiz dışında başka amaçlarla kullanılmamalıdır. Bizim güvenliğimiz için buradalarsa, bizim güvenliğimizin yanında komşularımızın ve dostlarımızın güvenliğine de zarar verecek davranışlarda bulunamazlar”.
“Güçlüyüz fakat savaştan kaçınmalıyız”
Türkiye’nin muhtemel bir bölgesel/küresel savaşa hem silah hem insan gücü hem de lojistik bakımlarından hazır olup olmadığını Emekli Kurmay Albay Tahir Tamer Kumkale’ye de sorduk.
Kumkale, çıkacak olası bir savaşta Türkiye’nin her bakımdan güçlü konumda olduğunu belirtti. Ülkede ekonomik yönden genel bir sorun yaşandığını ve mevcut ekonominin bir savaşı kaldıramayacağını belirten Kumkale, askeri güç ve silah yönüyle savaşa hazır olmasına rağmen Türkiye’nin savaştan ısrarla kaçınması gerektiğinin altını çizdi.
“Kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye hem insan gücü olarak hem de moral olarak büyük durumda” diyen Emekli Kurmay Albay Kumkale sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye her zaman olası bir savaşa hazırdır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye içeride sağlam durmalı ve savaşa katılmamalıdır. Çünkü ekonomi açısından kötü bir dönemdeyiz. Bunu göz önüne almalıdır. Kesinlikle savaşın dışında kalmalıdır.
Türkiye bir gün mutlaka İsrail’e harekat yapacak
Emekli Albay ve Güvenlik Uzmanı Ersan Ergür, Türkiye’nin bir gün İsrail’e harekat yapmak zorunda kalacağını iddia etti. Ergür; “Türkiye bir gün mutlaka İsrail’e harekat yapacaktır. Çünkü İsrail güç ve kuvvetten anlar. Filistinlerin güçsüzlüğünden yararlanıp Gazze başta olmak üzere Filistin halkını katleden İsrail’in, ancak silahlı kuvvetler tarafından durdurulacağı aşikardır” dedi.
Türkiye hiç olmadığı kadar savaşa hazır
Türkiye’nin çok güçlü biçimde savaşa hazır durumda olduğunun altını çizen Ergür, bunun temelinde TSK ile milli/yerli yapının çatışmayı bırakmasının yattığını anlattı. Güvenlik ve istihbarat birimlerine uzun yıllardır sızmış olan Batı endeksli yapıların temizlenmesinin Türkiye’yi her bakımdan güçlendirdiğini belirten Ergür; “15 Temmuz sonrası Suriye'nin kuzeyinde yapılan harekatlar ve istihbarat faaliyetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK ile olan çatışmalarında edindiği tecrübeyi sahaya yansıttığını gösteriyor. Dolayısıyla Türkiye, herhangi bir ülke ile, hatta ABD ile bile, savaşa son derece hazırlıklı olarak girebilir. Ancak günümüzdeki savaşlar cephe savaşları değil; bu savaşlar, tahribatları çok ağır olan, her iki tarafa da ciddi ekonomik ve beşeri zararlar veren savaşlardır. Bu nedenle emperyalist devletler ve dünya sahnesindeki askeri olarak hakim olan devletler vekalet savaşlarını tercih ediyor” dedi.
Türk ordusunun savaşa hazır hale gelmesinin en büyük etkeninin, yerli ve milli savunma sanayiine ağırlık vermesi olduğunu vurgulayan Ergür şunları söyledi:
“Özellikle Kara Kuvvetleri’nde %100'e yakın yerli, denizde TSK’nın kendi teknolojisi ve askeri silahlarıyla savaşa gireceği için bu son derece önemli bir unsurdur. Türkiye kara kuvvetleri ve deniz kuvvetleri alanında yüksek oranda yerli orana sahip ve güçlü silahları ve ekipmanları var. Bu açıdan Türkiye'nin bölgede en çok etkili olacağını söylememiz gerekiyor. Savunma sanayisi Batı’ya bağımlı Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı sürecinde ambargolar yüzünden ne sıkıtılar çektiğini hatırlayın. Ancak şu an durum böyle değil”.
Şu aşamada savaşa girmemiz doğru değil
Türkiye’nin şu aşamada herhangi bir savaşa girmesinin doğru olmadığını vurgulayan Ergür, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye'nin şu anda herhangi bir savaşa girmesi çok doğru bir adım olmaz çünkü hava kuvvetlerinde de orta ve yüksek savunma sistemleri Türkiye'de yok. Dolayısıyla Türkiye, hava kuvvetlerinde ve hava savunma sistemlerinde Batı’ya bağımlı bir ülke konumunda. Hatırlarsanız S-400'lerin alınmasının temelinde de Türkiye'nin hava savunma sisteminde bir zaafiyet olduğu gerçeği vardı. Bölgesel durumu değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin çok dikkatli çalışması gerektiğini söylemek durumundayım. Türkiye, sadece kendisine yönelik bir saldırı olduğunda savaşa girmelidir. İsrail, Türkiye'yi savaşa çekmek isteyebilir ama Türkiye, NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip. Bu nedenle Türkiye, bölgesel savaşlarda güçlü bir taraf olacaktır. Ancak, savaşların sonuçları çok ağır olur. Türkiye, savaştan kaçınmaya çalışmalıdır".