TÜRK HALKI BU İKİ TUHAF KELİMEYİ 75 YIL SONRA NASIL TERSİNE ÇEVİRDİ?

Abone Ol

1993 yılından kafamda kalan bir şarkı var.

“Foule Sentimental”.

Alain Souchon’un söylediği harika bir şarkıdır ve geçen yıl bu şarkının 30’uncu yılı kutlanmış, birçok yazı yayınlanmıştı.

“Duygusal kalabalık” anlamına gelen şarkı, beni sadece müziği ile değil, sosyolojik anlamı ile de çok etkilemişti.

Çünkü “kalabalık” ve “kitle” kelimeleri, sosyoloji eğitimim boyunca beni hep yakından ilgilendirdi.

İşte o nedenle önceki gün Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde “kalabalık yalnızlık” kavramını görünce şaşırdım.

Hatta çok şaşırdım.

Nedenini anlatayım.

1 MİLYON TÜRK VATANDAŞI BU KAVRAMI NASIL BULMUŞ?

Haberi Dil Kurumu’nun sitesinden aktarıyorum:

“Türk Dil Kurumu, 1 milyon kişinin katıldığı anket sonrası yılın kelimesinin 'kalabalık yalnızlık' olarak seçildiğini açıkladı”.

Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) işbirliğiyle alanında uzman isimlerden oluşan bir kurul, 7 kelime ve kavram belirlemiş.

Bunlar, TDK'nın internet sitesinde halk oylamasına sunulmuş.

Oylamaya değer bulunan diğer 6 kelime şunlarmış: ‘Merhamet’, ‘yabancılaşma', 'algoritma', 'yozlaşma', 'yapay zekâ', 'dijital yorgunluk’.

BU 6 KELİMEDEN BU KAVRAM NASIL ÇIKMIŞ, ANLAMADIM

Hepsi de sofistike kelimeler.

Ancak bundan sonraki metodolojiyi tam anlamadım.

Değerlendirme kurulunun açıklaması pek net değil.

Kurul, 2024 yılında insanların kalabalıklar içinde bile kendilerini yalnız hissettiklerini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğunu belirtiyor.

“Kurul, birbirlerinin zıddı gibi duran, teklik ifade eden ‘yalnızlık’ ile çokluk ifade eden ‘kalabalık’ kelimesinin dijital teknolojilerin kullanımının artmasıyla artık daha fazla aynı anda var olduğu yorumunu yaptı” deniyor.

KALABALIK AİLEMİZLE BİR MASA ETRAFINDA OTURSAK DA YALNIZIZ

Açıklamada; ''Bireyin çevresinde insan sayısının fazla olması, kendisinin yalnızlık hissetmediği anlamına gelmemektedir. Aynı ev içinde aile bireylerinin olması, aynı yemek masasında yalnız hissetmeyi engellememektedir'' dendi.

Anlamadığım şuydu:

Kurul, bu araştırmalardan sonra “kalabalık yalnızlar” kavramını kendisi mi bulmuştu?

Yoksa oy kullanan 1 milyon kişiden gelen bir kavram mıydı?

OXFORD SÖZLÜĞÜ 170 YILLIK BİR KAVRAMI SEÇMİŞ

Her yıl dünyanın dört bir yanında yapılan anketlerle yılın ruhunu yansıtan kelimeler belirleniyor.

Bu kelimelerin seçimi kültürel ve sosyal trendlerin bir aynası olarak görülüyor.

Mesela ünlü Oxford Sözlüğü bu yılın kavramı olarak “beyin çürümesini” seçmiş.

“Brain rot” 170 yıllık bir kavram ve galiba ilk defa tam yerine 21’inci Yüzyıl’da oturdu.

Anlamı da şu:

“Özellikle önemsiz veya zorlayıcı olmadığı düşünülen materyallerin aşırı tüketiminin bir sonucu olarak görülen, bir kişinin zihinsel ya da entelektüel durumunun bozulması”.

Cambridge Sözlüğü'nün seçtiği kelime ise 'manifest' olmuş.

Cambridge Sözlüğü Yayın Müdürü Wendalyn Nichols’un açıklamasına göre, 'manifest' kelimesi 2024 yılında sözlükte 130 binden fazla kez aranmış ve tüm sosyal medya platformlarında kullanımı önemli ölçüde artmış.

Açıklamada belirtilmemiş ama manifest sözcüğünün neden arandığının tahmin edebiliyorum.

Çünkü Netflix’de çok konuşulan bir dizinin adıydı.

YALNIZ KALABALIK 75 YIL ÖNCE İLK DEFA NEREDE KULLANILDI?

Ancak “kalabalık yalnızlar” bu üçü arasında beni en çok şaşırtan kavram oldu.

Çünkü bu üç kavram arasında en sofistike olanı “kalabalık yalnızlar…”

Aslında bu kavram da çok eski.

Altı gün sonra 75’inci yılını kutlayacak.

Dünya bu kavramla ilk defa 1950 yılında tanıştı.

Amerikalı bir bilim insanının kitabının adıydı.

Ancak kavram bugün Türk halkının bulduğunun tersindeydi.

Yani “kalabalık yalnızlar” değil, “yalnız kalabalık”tı…

ASLINDA KİTABIN ADINI YAZAR DEĞİL, YAYINCI KOYMUŞTU

David Riesman adlı bir akademisyenin iki arkadaşı ile birlikte Yale Üniversitesi fonlarıyla yaptığı büyük bir araştırmanın sonuçlarını anlatan kitabın adıydı.

İngilizce adı şöyleydi: “The Lonely Crowd…“

Kitabın adını ilk defa 1965’de SBF Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okurken duymuştum.

1970’de ise Paris’te doktora eğitimime başladığımda en temel kitaplardan biri olarak karşıma çıktı.

Bu kavramı Türkiye’de ilk defa ben 1985’de çıkan “Kitlelerin Çözülüşü” adlı kitabımda kullandım.

Kavramın hikayesi de çok ilginç.

Aslında David Riesman ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada kendilerinin bulduğu bir kavram değil bu.

Zaten araştırmada da geçmiyor.

Kavramı, bu araştırmanın kitabını yayınlayan yayınevi buldu.

David Riesman bu kavramın, kitabın adı olmasını da istememişti.

Yayınevi ısrar etti ve kitabın adı bu oldu.

Bu başlığın, araştırmanın kazandığı çok yaygın popülaritede büyük payı vardı.

KİTE İLETİŞİM ARAÇLARI KARŞISINDAKİ YALNIZ İNSAN

Riesman, çeşitli çağlarda çeşitli topluluklara ait insanın deneyimleri sonucu karakterinin nasıl geliştiğini inceliyordu.

İnsanoğlu ilk aşamada davranış kalıplarını gelenekler sayesinde öğrenir.

Daha sonra Reform ve Rönesans döneminde ise artık gelenekler bireyin öğrenme ihtiyacına cevap vermez.

Onun yerini aile, din ve eğitim alır.

Son aşamada artık kitle iletişim araçları insanın karakterinin belirlenmesinde önemli rol oynamaya başlar.

Dıştan yönlendirmeli bir insandır bu artık.

Birey kitle iletişim araçları karşısında yalnızdır.

RIESMAN, SOSYAL PAYLAŞIM DEVRİMİNİ GÖRMEDEN ÖLDÜ

Riesman 2002 yılında öldü.

Dijital devrimin başladığına tanık oldu ama göremediği bir şey vardı.

Sosyal medya…

Onun ölümünden sonra yaşadığımız 20 yılda ortaya sosyal medya gibi bir kavram ve olgu çıktı.

Bu dönemin yalnızlığı, kitle iletişim çağının yalnızlığından çok farklı.

ARTIK YALNIZ KALABALIK DEĞİL, KALABALIK YALNIZLAR VAR

Yayınevinin sorumluları haklıydı.

Kendisi farkında olmasa da Riesman’ın anlattığı şey tam anlamıyla bir “yalnız kalabalıktı…”

Kitle iletişim araçlarının yaydığı aynı mesaj karşısında tek başına kalmış bireylerin oluşturduğu bir kalabalıktı bu.

Oysa bugünün kalabalığı ve yalnızlığı bambaşka bir şey.

Artık milyonlarca farklı ve kişiselleştirilmiş mesajın hedefi olan insanlar vardır.

Algoritmaların çizdiği bir hayat alanında yaşamaktadır artık bu birey.

Türk Dil Kurumu’nun beni şaşırtacak şekilde bulduğu kavram bu bakımdan çok yerinde.

Artık karşımızda bir yalnız kalabalık değil, kalabalık yalnızlar var.

O ŞARKI YAZILIRKEN DİJİTAL DEVRİM YENİ BAŞLIYORDU

Alain Souchon “Foule Sentimental” şarkını yazarken dijital devrim henüz hayatın içine çok fazla girmemişti.

Ortada akıllı telefon yoktu.

Ama müzisyenin sinir uçları o an “yeni bir kalabalığın” ortaya çıktığını ve bu kalabalığın artık duygusal bir insan gibi davrandığını anlatıyordu şarkısında.

Kalabalık yalnızlar, yalnız kalabalıklardan daha duygusaldır.

Ama bunu iyi bir şey gibi görmek mümkün mü?…

Duygusallık ile tepkili bir kitlesellik arasındaki sınır çok ince ve belirsizdir.

21’inci Yüzyıl’ın belki de bizi şoke eden trajedisi de işte tam bu noktada başlıyor.

POPÜLİST LİDERLERİN ÇOK SEVDİĞİ KÜÇÜK ADAMLAR BU KALABALIĞIN İÇİNDE

Bugün popülizm dediğimiz ve demokrasilerin köküne kibrit suyu döken gelişmeler, gücünü işte bu kalabalık yalnızların duygusallığından alıyor.

Çünkü o yalnızlık, “küçük ve sıradan adamın” içindeki ezikliği, hayali bir elite karşı düşmanlığa dönüştüren simyacıya dönüşüyor.

Kendini “yalnız kalabalığın” hüzünlü küçük insanından çok daha güçlü hisseden “büyük insan” vardır artık.

Yirminci Yüzyıl’da, o simyacı, “Dinle küçük adam” diye yalnız kalabalığın ezik insanlarına konuşan diktatörlerdi.

Bugünün simyacısı ise, “Dinle büyük adam” diye konuşan ve başarısızlığı, ezilmişliği, tutunamamışlığı büyük bir vasatlar isyanına çeviren popülist lider oluyor.

Kalabalık yalnızlar bu duygusallıkları ile 21’inci Yüzyıl’da demokrasileri ezip geçen daha istilacı bir güce dönüşüyor.

CEHENNEMİN YOLUNU İYİNİYET TAŞLARI İLE ÖREN KALABALIK YALNIZLAR

Önceki gün Türk Dil Kurumu’nun bu yıl için bulduğu kavramı okurken işte bu nedenle çok şaşırdım.

Sanki görünmez bir akıl, David Riesman’ın kitabının kapağına tesadüfen girmiş olan bu kavramı mükemmel bir simyacılıkla bugünün realitesine tercüme etmişti.

Biraz sofistike, sıkıcı ve teorik gibi görünüyorsa da, Foule Sentimentale şarkısını dinlerken okuduğunuzda çok ilgi çekici bir konu haline dönüşüyor.

Kalabalık yalnızlar…

KALABALIK YALNIZ ACINACAK BİRİ DEĞİL, ELİNDE THOR BALTASI OLAN BİR MARVEL KAHRAMANIDIR

İlk bakışta insana acıma duygusu veren hüzünlü bir insanlık halini anlatıyor gibi geliyor.

Ama o insan yalnız kalabalığın insanından çok daha güçlü, egosu çok daya büyümüş bir varlık artık.

Elindeki X’i, Thor’un devasa çekicine dönüştürebilen bir gücü olduğuna inanıyor.

Sosyal medya gücü onu bir Marvel kahramanı halene getirmiştir.

O yüzden 20’nci Yüzyıl’ın yalnız kalabalığında kaybolmuş insanı ne kadar zavallı ve acınacak durumda ise, 21’inci Yüzyıl’ın kalabalık yalnızı kendini bir süper güç kahramanı olarak hisseder.

O nedenle daha tehlikelidir.

Yine o nedenle, kalabalık yalnızlar, giderek zayıflayan demokrasilerin iyi niyetli mezar kazıcılarıdır.

Ne yazık ki, toplumlarda cehennemin yolunu iyi niyet taşları ile ören bu yalnızlar, yaptıkları şeyin zerre kadar farkında değillerdir…

DAVID RIESMAN’IN TRAJİK KEHANETİ

David Riesman insanoğlunun işte bu metamorfozunu daha 1950’li yıllardaki trajik kehaneti ile şöyle anlatıyordu:

“İnsanlar eşit yaratılır. Ancak birbirlerine benzemeye çalıştıkça sosyal özgürlüğünü ve bireysel özerkliğini kaybeder…”

Kalabalık içindeki yalnız insanın trajedisi işte budur.

Birbirine benzemek…

Popülist liderlerin en sevdiği insan…

Tekadamlık kudretini yaratan duvarın birbirinin aynı tuğlalarından biri…