TRUMP’A OY VERECEK ÜÇ AMERİKALI KADIN İLE OY VERMEYECEK İKİ TÜRK KADINI ARASINDA HARİKA BİR GECE

Abone Ol

Önce binadan başlayayım.

Bina New York’ta “Cipriani 42’th Street” olarak biliniyor.

Şöyle anlatayım: Artık Al Pacino klasiği olan Carlito’s Way filminin son sahnesinin çekildiği Central Station’ın hemen yanında.

Otuza yakın ünlü film çekilmiş orada; neler yok ki…

Bir Hitchcock klasiği olan North By Northwest’in bir sahnesi de orada çekildi.

1970’lerin ünlü “French Connection”, “ Fisher King”, “The Cotton Club”, “Men in Black”,”Godzilla”, “The Avengers”, “John Wick 3” gibi daha nice filmlerde gördüğümüz bir tren istasyonu burası.

Aklımda en çok kalanlardan biri de, çok sevdiğim bir filmin mekanıydı.

“Eternal Sunshine Of Tne Spottless Mind”ın bir sahnesi de orada çekildi.

RÖNESANS DEKORUNDA ERKEN BİR CUMHURİYET BALOSU

Pazartesi akşamı New York’ta işte bu Cipriani salonunda yapılan Amerikan Türk Cemiyeti yıllık balosunun konusu Türk sineması ve dizileriydi.

“Türk dizilerini tanıtmak için New York’da nerede bir balo düzenlemeli?”  diye soranız, benim aklıma sadece burası gelir.

Ya Cumhuriyet Balosu?…

Hele hele onun 101’inci yılı gibi dalya yapan muazzam bir mirası anlatmak için nerede bir balo yapmak yakışır diye sorarsanız…

Cevabım yine banko burası olurdu.

İtalyan Rönesans çizgilerini taşıyan, 20 metre yüksekliğindeki tavanı, devasa sütunları ve mermerleri ile belki de Roma yapıtlarından bile daha görkemli bir salon burası…

BİZ MASAYA OTURDUĞUMUZDA TÜRKİYE’DE BAYRAM BAŞLAMIŞTI

Salonun boyutları devasa…

Oturarak 650 ayakta 1500 kişiye hizmet verebilecek ihtişamlı bir salon.

Cipriani 42’th Street…

Amerikan Türk Cemiyeti geleneksel yıllık balosunu işte bu salonda yaptı Pazartesi gecesi…

28 Ekim akşamı biz orada ışıl ışıl avizelerle aydınlatılmış salonda masalara oturduğumuzda, aradaki saat farkı nedeniyle Türkiye’de Cumhuriyet Bayramı başlamıştı.

SAHNEDE ÜÇ ŞAHANE OYUNCU: SERENAY SARIKAYA, HANDE ERÇEL VE HALİT ERGENÇ

Aynı saatlerde sahnede yükselen Türk tv dizisi sektörünün üç dev ismi kıyafetleri, duruşları ve ışıklarıyla bütün salonu aydınlatıyordu.

Bu yılki balonun ana teması Türk sineması ve dizileri idi.

Dizileri sektörün üç büyük oyuncusu temsil ediyordu.

Serenay Sarikaya, Hande Erçel ve Halit Ergenç…

Bütün dünyada Newsweek ve Time gibi dergilerin, Financial Times gibi gazetelerin dikkatini çekecek kadar başarılı üç tv dizi yapımcısı da bizzat patronları tarafından temsil ediliyordu.

MUHTEŞEM YÜZYIL, YALI ÇAPKINI VE ŞAHSİYET’İN YAPIMCILARI SAHNEDE

(*) Onur Güvenatam: OMG Yapım. Şehrazat, Yan Oda, Sahipsizler, Yalı Çapkını ve Sakla Beni gibi dizilerin yapımcısı şirketi.

(*) Timur Savcı: TİMS’in kurucusu. Muhteşem Yüzyıl, Aldatmak, Çalıkuşu, Teşkilat, Küçük Sırlar, Bir Zamanlar Çukurova gibi dizileri yapan şirket.

(*) Kerem Çatay: AY Yapım. Deha, Kimler Geldi Kimler Geçti, Aile, Kuş Uçuşu, Baba, Yargı, Şahsiyet gibi dizilerin yapımcısı şirket.

İTALYA İLE FRANSA’YI BİRBİRİNE DÜŞÜREN YAPIMCI ORADA

Gecenin bir de çok ünlü yabancı yapımcısı vardı.

“Emily in Paris” dizisinin yapımcısı Stephen Brown.

Tabi dizisinin şu sıralar elde ettiği başarının ve bütün dünyada Konuşulmasının keyfini çıkarıyordu.

Dizi bütün dünyada çok tuttu.

Son sezonunda Emily’i Paris’ten İtalya’ya götürmeye kalkınca Roma Belediye Başkanı ile Fransa Cumhurbaşkanı arasında bir polemiğe yol açtı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Emily Paris’in kızı, Paris’te kalmalı” diye resmen kampanya başlattı.

Bir yapımcı için bundan daha keyifli ne olabilirdi ki?…

GECENİN İKİ ŞIK ELBİSESİNİ HANGİ TASARIMCILAR YAPTI?

Davette iki kişinin giydiği elbiseler çok konuşuldu.

Birincisi Suzan Sabancı’nın giydiği uzun parıltılı tasarımdı.

Çok iyi duruyordu.

Adını ilk defa duyduğum bir tasarımcının elinden çıkmış.

Hamda Al Fahim…

Abu Dabi kökenli bir tasarımcıymış ve son zamanlarda Avrupa’nın Creme de la Creme’inde çok gözdeymiş.

SERENAY’IN ELBİSESİ YİNE HAKAN AKKAYA’DAN

Serenay Sarıkaya giydiği her şeyi çok iyi taşıyan bir oyuncu.

Daha balo salonuna gitmeden otelin lobisine indiğimizde hemen fark ettim… 

Zaten birlikte fotoğrafı da orada çektik.

Kimden diye sorduğumda “Hakan’dan” dedi.

Hakan Akkaya yapmış tasarımını. 

Serenay’ın üzerinde daha önce de Akkaya’nın tasarımlarını görmüştüm.

Bu defaki çok cesur bir elbiseydi.

Allah içir Serenay’da da o cesaret ve taşıyacak güzellik var.

Zor bir kesim olduğunu tahmin ediyorum.

Ama yüzde 100 başarılı olmuş.

TÜRK DAVETLİLER BÜYÜK AİLELERİN ÜÇÜNCÜ KUŞAKLARI

Salonda dolaşırken rastladığım Türk davetliler şunlardı:

Aylin Koç, Ceyda Sabancı Dinçer, Kerim ve Hakan Sabancı, Kerem Kamışlı, Nezih Barut ve Berrak Barut, Ali ve Selin Gülçelik, Yosun Mermerci, Merve Gürsel, Maya Portakal Bitargil…

Serdar Bilgili’ye sabah rastlamıştım; kendisine yakışan dik yaka bir kazak ve ceketle çok fit duruyordu.

Mehmet Kutman’ı uzun yıllardır görmüyordum.

Çok başarılı bir yatırımcı oldu. Hayata ve duruşunu da hep çok beğenirim Kutman’ın…

Galiba son defa İstanbul’da sponsorluğunu yaptığı Banksy sergisinde görmüştüm.

Dünyanın birçok yerinde prestijli liman işletmecilikleri aldı.

Son gördüğümde kiloluydu. Kilo vermiş ve çok iyi olmuş.

TÜRKİYE DEVLETİ ABD’DEKİ ÜÇ TEMSİLCİSİ İLE ORADAYDI

Davetli listesinde en hoşuma giden şeylerden biri Türkiye Cumhuriyeti devletinin, buradaki en üst düzey üç temsilcisi ile orada oluşuydu.

Washington Büyükelçimiz Sedat Önal, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcimiz Ahmet Yıldız, New York Başkonsolosumuz Ahmet Yazal geceye katıldı.

Türk temsilcileri son zamanlarda böyle davetlerde pek görünmüyordu.

Bu tablo işte o yüzden çok hoşuma gitti.

ELENA FERRANTE HAYRANI BİR KADINLA MASA ARKADAŞLIĞI

Masadaki yerimden hiç şikayetim yoktu.

Hatta şanslı yıldız altında doğmamın rantını bir kere daha yedim.

Üç güzel kadın arasına düştüm.

Çok güzel ortak konularımız vardı.

Solumda oturan, televizyon dizisi tutkunuydu.

Elena Ferrante’nin romanından çekilen “Benim En Güzel Arkadaşım” dizisini çok seviyormuş.

Ben de öyle. Bugüne kadar seyrettiğim en iyi dizilerden biridir.

“Ama Elena Ferrante takma adıyla yazılar yazan yazar büyük bir ihtimalle eski bir komünist” dedim.

Kamala Harris’i komünistlikle suçlayan bir Trump taraftarından ancak böyle intikam alabilirim diye düşündüm.

Ama baktım pek etkili olmadı…

SUZAN SABANCI’NIN APARTMAN KOMŞUSU İLE FRANSIZCA DEDİKODU

Sağımdaki ise Fransa’nın lüks alanında tanınmış şirketlerinden birinin sahibinin kızıydı.

New York’ta yaşıyormuş ve Suzan Sabancı’nın burada apartman komşusuymuş.

Tabi onunla Fransızca harika bir Paris sohbeti yaptık.

Karşımda ise Kıbrıslı bir Türk kadın oturuyordu.

İzinlerini almadığım için isimlerini vermiyorum.

ÜÇ KADIN DA TRUMP’A OY VERECEKLERİNİ SÖYLEYİNCEYE KADAR HER ŞEY YOLUNDAYDI

Her şey çok güzel gidiyordu, ta ki Trump konusu açılıncaya kadar.

Tesadüf mü, yoksa bana komplo mu bilmiyorum.

Üçü de koyu Trumpçıydı.

Üçü de Kamala’yı yetersiz buluyor.

İşte o andan itibaren aramızda harika bir şakalaşma başladı.

MADISON SQUARE GARDEN’DA KALABALIĞI GÖRÜNCE AĞLAMIŞ

Düşünebiliyor musunuz, bir akşam önce Trump’ın seçim konuşması yaptığı Madison Square Garden’daymış.

Bir saat kuyruk bekleyip girmiş.

“Kennedy Ailesinden birinin de orada olduğunu görünce heyecanımdan ağladım” diyor.

Üçüncüsü seçim günü Florida’da olacakmış.

“Muhtemelen o gece eşinle Mar a Lago’da, Trump’ın golf kulübünde olursun” dedim.

Gerçekten öyleymiş.

“Trump’a niye oy vereceksin?” diye soruyorum.

“Corruption’ı o önleyecek” diyor.

Türkiye’de Erdoğan’a oy veren kadınları anlamıyordum, Trump’a oy verenleri de anlamam pek mümkün olmayacak galiba.

Yine de masadaki yerimden çok memnundum.

Hatta; “Beni ikna ettiniz, ben de Trump’a oy vereceğim” bile dedim.

Bu güzel, esprili, şaka dolu sohbeti bir oy için mi bozacaktım yani…

MASALARDAKİ TÜRKLERDE ÇOĞUNLUK KAMALA İDİ SANKİ

Ancak uzun masadaki öteki Türkler arasında Kamala yanlıları görülür derecede fazlaydı.

Neticede çok güldük ve eğlendik.

Burası demokrasi, kimin kime ol vereceği kimseyi ilgilendirmez.

Bizim konuşmalarımız ise eğlenceli bir masa arkadaşlığı idi.

Dördümüz de çok eğlendik.

Beni epey gırgıra aldılar.

Şundan eminim Türkiye’de böyle bir konu açılsa, en azından birimiz masayı terk etmiştik.

Artık şakasını bile kaldıramaz hale geldik.

GECEYİ HAZIRLAYAN İNSANLARIN HEPSİ ÜNLÜ

Salon gerçekten harika hazırlanmıştı.

Yani bir Amerikan partisinin ulusal konvansiyonu gibi cıvıl cıvıldı.

Gökyüzünde yıldızları andıran sahne düzeni mükemmeldi.

“Kimler katkıda bulundu şova?” diye sordum.

Şunlarmış:

(*) Omar Hernandez: After Party’nin organizatörü, New York’un en popüler parti yapımcısı.

(*) Naeem Khan: Modacı.

(*) Colin Cowie: Organizatör (Oprah’nın bir numaralı adamı, Jennifer Lopez’in düğününü de o hazırlamış).

ZENGİN TÜRKLER PARTİZAN ŞARKISINI NİYE ÇOK SEVİYOR?

Gecenin giriş ve yemek müziğini Jardan Kahn Orkestrası yaptı.

Tipik bir Amerikan big night orkestrası.

Çok güzel çalıyorlar.

Ama geceye ritmini, heyecanını ve dengini Türkiye’den gelen DJ Bartu ve trompetçi Merih Ermakastar verdi.

Bu ikiliyi geçen ay İstanbul’da Akbank’ın Refik Anadol gecesinde dinlemiştim.

İki kişi ile harikalar yaratıyorlar.

Gecenin zirvesi ise bu ikili Bella Ciao’yu çalmaya başladığındaydı.

Bir kere daha gördüm ki, “Zengin Türkler” bir zamanlar İtalya’da sol partizanların şarkısı olan Bella Ciao’yı çok seviyorlar.

Yaşasın şanlı direnişimiz…

BİR MASANIN FİYATI 30 BİN DOLAR

Tabi böyle şatafatlı bir gecenin maliyetini de merak ediyor insan.

Amerika’da böyle rakamlar çok şeffaf.

Gecenin üç büyük sponsoru varmış.

Bunlara ”Platin sponsorlar” deniyor.

Bu üç platin sponsor şunlar: Üç yapımcı şirket, THY ve Akbank.

Biletler 3 bin dolardan başlıyormuş.

Bir masa almak istersiniz 30 bin dolar.

HARVARD VE JULLIARD’DA OKUYAN TÜRK GENÇLERİ

Amerikan Türk Cemiyeti gelecek vaadeden Türk gençlerine burslar veriyor.

Bu burslar sayesinde mesela, Julliard gibi çok prestijli müzik okulunda okuyan Türk gençleri çıkıyor.

Sunumdan Türk çocuklarının şu prestijli okullarda okuduğunu öğrendim.

Harvard, Columbia, Yale, Juilliard, University of Texas at Austin, University of Southern California, University of Chicago.

CEMİYET YÖNETİMİNDE CORPORATE AMERİCA’DAN ÜST DÜZEY İNSANLAR

Amerikan Türk Cemiyeti’nin iki eşbaşkanı var.

Türk tarafınınki Suzan Sabancı, Amerikan tarafınkinin ise Linda Wachner.

Wachner, özel yatırımcı.

Yönetim kurulunda Türkiye’nin büyük şirketlerinden insanlar var.

Amerikan tarafında ise IBM, McKinsey, PWC, JP Margan, Bank of America, TWBA, Deloitte&Touch gibi çok büyük finansal kurumların, teknoloji ve reklamcılık sektörünün üst düzel yöneticileri var.

Yani “Corporate America” denilen markalar bunlar.

Türkiye’den ise Doğan Holding, FİBA, Akfen, Esas Halding gibi ailelerin ikinci, üçüncü kuşak patronları dikkatimi çekti.

O TRUMP GECESİNDEN SONRA SABAH DA OTELİMİZİ TRUMPÇILAR BASTI İYİ Mİ!

Gece Trumpçı üç kadınla aynı masadaydım.

Ertesi gün öğleye doğru otelin lobisine indiğimde beni ikinci şok dalgası bekliyordu.

Eskiden Trump’çı olup şimdi onun karşısına geçen iki önemli siyasi figür Steve Bannon ve Nancy Pelozi meğer bizim otelde kalıyormuş.

Trump taraftarları otelin önüne gelip onların aleyhine gösteri yaptılar.

24 saat içinde iki Trump şoku ve artçıları…

Bana çok fazla…

Cumartesi dönecektim ama iki gün öne aldım; Perşembe “Home coming…”

Eve dönüyorum…

Bir başkadır benim memleketim…

Konuşan kafaları bile özledim…