Suriye’de olan bitenler hakkında Türkiye ikiye bölündü.
Bir tarafa göre olan biten işler Türkiye’nin lehine.
Diğer tarafa göre olan biten aslında Türkiye’nin aleyhine.
Hangi tarafa inanacağımız noktasında kafalar karışık.
Meseleye “BOP planı tıkır tıkır işliyor” çerçevesinden bakanlar da var, hayır Halep’in ve sair yerlerin Esad güçlerinin elinden alınması hayırlı diyenler de mevcut.
Bir kısım gazeteci ve güvenlik uzmanına göre İsrail ve ABD bölgeye yerleşiyor, diğer kısım güvenlik ve terör uzmanına göre ise HTŞ ve benzeri gruplar burayı ele geçirmekle ABD’ye kafa tutuyor.
Rusya ise denklemin bir başka tarafında. Esad’a destek vermek üzere Halep’i ele geçiren güçlerin üzerine bomba yağdırıyor.
Bazıları da diyor ki “Suriye Muhalif Ordusu aslında PKK/PYD ile işbirliği halinde, terör koridoru açarak PYD’nin önünü açıyor”…
Kime inanalım?
Mesela Suriye’deki mevcut rejimden yana olanlar, muhalif grupları terörist gruplar olarak nitelendiriyor. Esad’la el sıkışılması gerektiğini söylüyorlar.
Bazıları da daha evvel mevcut rejimin daha evvel Suriyeli siviller üzerinde uyguladığı baskı, şiddet ve kırımı görmezden gelerek, “Suriye’de aleviler katlediliyor, Kürtler katlediliyor” söylemlerini yüksek sesle dile getiriyorlar.
Bazı basın yayın organlarına bakarsak Halep halkı durumdan memnun. Özellikle daha evvel şehir merkezinden sürülen ve çadırlarda yaşayan Halepliler evlerine dönmenin huzuru içindeler.
Hatta muhalif grupların hiçbir ayrım gözetmeksizin oradaki halka oldukça şefkatli davrandığına dair haberler yapılıyor.
Esad’ın Şebbihasına karşı Sünni savaşçıların zafer kazandığını ifade eden ve Esad rejiminin mutlak manada yıkılması gerektiğini ifade edenler de var.
Esad rejimi yıkılırsa yerine ikame edilecek rejim ne olacak? Yerine kimler geçecek. Esas can alıcı soru bu.
Mesela Rusya jeopolitik açıdan İran ise mezhebi gerekçelerle Esad rejimini destekliyor. Bu destek ne kadar daha devam edebilir?
İran hâlâ Esad’ın arkasında mı?
İran tarafının geçmiş yıllarda Müslüman halka yaptığı zulümlerle sivrilen Beşar Esad’ın arkasında durduğu net.
Hatta İran uydusu bazı örgütler Esad rejiminin sivil halk üzerinde uyguladığı katliama ortak bile oldu geçmişte.
Rusya ise sıcak denizlere inmiş olmanın mutluluğu içinde mevcut rejimin ayakta kalmasını istiyor. Ancak Rusya eş zamanlı olarak Ukrayna’da büyük bir sancı içinde…
ABD ve İsrail’in, Kuzey Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de bir Kürt koridoru oluşmasına sıcak baktığı bilinen bir gerçek.
Gelen haberler doğru ise yakın zamanda muhalif grupların PYD ye silah sattığı teyit edilmemiş bir bilgi olarak karşımızda duruyor.
Bu durum Türkiye’de PYD/PKK’nın önünün açılacağı yönündeki beyanlarını destekler vaziyette…
Sahadan akan bilgi farklı görünüyor
Ancak sahadan gelen haberlere göre rejim muhalifi güçler hem Halep’te hem de Tel Rıfat ve bazı diğer bölgelerde hâkimiyeti PYD’ye ve PKK’ya bırakmamak üzere harekete geçmiş durumda.
Türkiye tabii olarak bölgede PYD’nin bir otonom Kürt koridoru sahibi olmasını istemiyor. Bu yüzden muhalif grupları destekliyor.
Türkiye Kuzey Irak’takine benzer bir Kürt devletçiğinin oluşmasını elbette istemeyecektir.
Meseleye Esad tarafından bakanlar da, muhalif grupları destekleyenler de aslında aynı kanaatteler ve aynı hassasiyeti taşıyorlar.
Dış işleri bakanı Hakan Fidan bölgede emelleri olan iki büyük devletin dış işleri bakanlarıyla görüştü ve bu hassasiyeti dile getirdi.
Belli ki Türk Devleti sınırlarının hemen dibinde yeni bir terör koridoru açılmasına sıcak bakmıyor.
HTŞ ve benzeri yapıları terör örgütü olarak değerlendiren çevreler ise Türk devletini terör örgütlerine destek vermekle suçluyorlar.
Bunlar terörist mi, değil mi?
Peki bu gruplar gerçekten birer terör örgütü mü yoksa orada halkın normal yaşamına dönmesinin yolunu açan bir oluşum mu?
Sahadan aktarılan haberlere göre bu grupların sivil halkla bir alıp veremediği yok. Özellikle Halep’te eski ikamet alanlarına dönmek üzere harekete geçen halk bu oluşuma tebrik ve teşekkür yağdırıyor.
Sosyal medya hesaplarından takip ettiğim kadarıyla Suriye’de merkezi otoriteyi destekleyen kimseler ise özellikle Kürtler ve Aleviler üzerinde baskı oluşturulduğunu ifade ediyorlar.
Ancak burada söz konusu edilen Kürtler PYD saflarında Türkiye aleyhine silahlı eylemlere katılan Kürtler ise DEM ve benzeri yapıları destekleyen çevrelerin bu nümayişi gayet tabi karşılanmalı, zira misyonlarını yerine getiriyorlar.
Söz konusu edilen Alevilerden kasıt Esad ailesini ve oradaki Şebbiha milislerini destekleyen Nusayriler ise, bu grupların geçmişte çok da masumane işler yapmadıkları ortada.
İran rejiminin uzantısı örgütlerle işbirliği yaparak Müslüman Suriye halkının üzerine bombalar yağdıran, yerlerinden yurtlarından eden bu güruhu herhalde kimse hoş göremeyecektir.
Mesele ne olursa olsun, bu işlerden en çok sivil insanlar zarar görüyorlar.
Ortadoğu adeta bir kan gölüne dönmüş vaziyette.
Şimdiden çok kesin yargılarla meselenin gideceği noktayı kestirmek zor.
Bilgi kirliliği de var!
Çünkü ortada bir bilgi kirliliği de var.
Bir yanda İsrail Gazze’yi bombalarken öbür yanda Suriye’de şu an sıcak çatışmaların yaşandığı alanlar havadan bombalanıyor.
Eğer bu bir savaşsa, iki zıt askeri gücün sahada çarpışıyor olması lazım. Ama ne Suriye’de ne Gazze’de durum tam olarak böyle değil.
Olan eninde sonunda sivil halka oluyor.
Suriye’de geçmişte olanları hatırlayalım.
Binlerce masum sivil yerlerinden yurtlarından edildi.
Muhalif gruplarla savaştığını söyleyen Rusya-İran-Suriye rejimi ittifakı binlerce masum insanın canına kıydı.
Öldürülen insanların hepsi eline silah almış rejim muhalifleri miydi?
Türkiye eninde sonunda Suriye’de belirgin bir tavır almak zorunda. Bu kaçınılmaz bir tutum.
Neden Suriye’deyiz? sorusunun cevabı aslında çok basit. Suriye birkaç parçaya bölündüğünde-ki halihazırda Suriye paramparça-bölgede Türkiye’nin sinir uçlarına dokunacak bir yapılanmaya asla müsaade edilmeyecek!
Türk devletinin bu konudaki tavrı çok net. Ancak ortada henüz net olmayan bir durum var. Türkiye orada halihazırda Suriye rejimi ve uzantılarıyla çarpışan gruplara ne kadar güvenebilir?
Türkiye satışa gelir mi?
Yarın öbür gün satışa gelmeyeceğimizin bir garantisi var mı?
Bunu iyi sorgulamak zorundayız.
Bir de Türkiye bu konuda yanıltılır ve beklediğini alamazsa ne olacak?
Bunlar henüz tam olarak cevaplanmamış sorular.
Bir de meseleyi elli taraftan çekiştiren ideoloji baronları, mezhepçi ekipler soğukkanlılıkla olan biteni takip edip, insanlık ortak paydasında buluşabilseler belki sorun daha kolay çözülecek.
Mesela an itibarıyla o çok güvendikleri ve saygı duydukları Esad’ın konutu basıldı. Esad’ın tam olarak nerede olduğu belli değil. Belki de hali hazırda ülkede bile değil.
Peki, şimdi ne olacak? Mesela Kuzey’de az çok kimin hâkim olduğu belli de, Şam yönetimi kimin kontrolüne geçecek?
Kimin tarafında durursak duralım, eninde sonunda duracağımız taraf insanlığın ve adaletin tarafı olmalı.
Suriye’de istikrar herkes için sağlanmalı. Masum siviller bu işten zarar görmemeli. Alevisi de görmemeli, Sünnisi de, Türkü de Kürdü de görmemeli.
Bu tip kaotik durumlarda sivillerin işin içine çekilmesi ve politik malzeme haline dönüştürülmesi çok kolaydır.
Dürüst olmak gerekirse bugün orada alevi nüfusa saldırıldığını iddia edenler neden dün başka kesimler katledilirken, yerinden yurdundan edilirken seslerini çıkarmadılar.
İnsani bakış açısını ihmal etmemeli!
Politik taraftarlık yaparken en temel insani duygularımızı neden bir kenara atarak sadece belli bir kesimin sözcülüğüne soyunuyoruz?
Mesela İsrail, Gazze’ye saldırmaya başladığından bu yana ağırlıklı olarak Müslüman Filistinlileri katletti ama diğer taraftan Hristiyan hastanelerini kiliselerini de bombaladı!
Zulme her şart ve koşulda rıza göstermeme konusunda adil, tarafsız ve hakkaniyetli olmamız lazım.
Benzer şey Suriye meselesi için de geçerli.
Tabii ki eline silah almış, belli bir kompartıman adına savaşanları zaten sivillerle ilgili hassasiyetin dışında tutuyoruz.
PYD adına, Şebbiha adına türlü melanetlere bulaşmış kadrolar tabii ki bu hassasiyetin dışındalar.
Ancak unutulmaması gereken bir şey daha var ki, Türk devletinin hassasiyetleri arasında, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne kast eden eli silahlı çetelere göz yummak yoktur. Bu manada kimse beklenti içine de girmemeli.
Bekleyelim, izleyelim. Bakalım olaylar nereye evrilecek?
Eninde sonunda temel beklentimiz, Suriye’de sivil vatandaşların bir kez daha bu işten zarar görmemesi ve hemen sınırlarımızın dibindeki bu coğrafyada Türkiye’nin aleyhine bazı gelişmelerin yaşanmamasıdır.
Kesin bir kanaate varmak için henüz erken diyebiliriz.