Seçim bitti, belirsizlik bitmedi

Abone Ol

Tarihler 3 Kasım 2002’yi gösterdiğinde İMKB coşmuş, Türk Lirası istikrara kavuşmuştu. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidara gelmesi her ne kadar seçimlerin meşruiyeti konusunda tartışmalara yol açmışsa da (oyların yüzde 34,42’sini alan AKP 365 milletvekili çıkarmış, ikinci parti olan CHP yüzde 19,42 ile 177 milletvekilinde kalmıştı. Seçime katılan diğer partilerin hiç biri yüzde 10 barajını geçemediği için TBMM çatısı altında temsil edilemiyordu), yıllar sonra tek parti iktidarı büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Tek kelimeyle algı “istikrar”dı. 1999 Marmara depreminin ardından yaşanan büyük 2000-2001 ekonomik krizlerinin bu şekilde sonuçlanacağına olan inanç ön plana çıkmıştı.

Peki 14 Mayıs 2023 TBMM, 28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı 2. Tur seçimlerinin ardından görüntüye baktığımızda normal koşullarda “istikrar” devam ediyor demek lüksüne sahip miyiz?  Öyle ya, AKP/MHP ortaklığının oluşturduğu Cumhur ittifakı Meclis aritmetiğinde çoğunluğu elinde bulundururken, AKP Genel Başkanı Erdoğan yine Cumhurbaşkanı. Bütün bu siyasi gerçekliğe karşın algı “istikrar’ olmaktan uzak, “belirsizlik” ya da “öngörülemezlik” kavramlarında düğümleniyor.

2002 ile 2023 koşullarında fark eden ne?

Bu soruya çok sayıda cevap üretilebilir. Kanaatimce bu cevaplardan iki tanesi çok daha kayda değer.

Öncelikle Türkiye’nin önünde AB tam üyeliği çıpası vardı. 10/11 Aralık AB Helsinki Zirvesi’nde Türkiye diğer aday ülkelerle eşdeğer aday olarak Kabul edilmiş, 3 Ekim 2005 itibarı ile başlayacak tam üyelik müzakerelerinin temeli atılmıştı. Bu gelişme Türkiye’de kim iktidara gelirse gelsin, 1993 Kopenhag kriterlerinden sapamayacağı doğrultusundaki algıyı pekiştirmişti. 

İkinci olarak yönetimde tek parti iktidarı bile olsa, sistem bütün aksaklıklarına rağmen içinde denetim mekanizmalarını barındıran parlamenter demokrasiydi.   

Yılların ardından geldiğimiz noktaya baktığımızda Türkiye’nin AB tam üyelik hedefinin giderek yok olduğu gerçeğini üzülerek saptamak durumundayız. Fransa’da dönemin Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye’de her nedense büyük hayranlıkla karşılanan Alman şansölyesi Merkel “biz burada olduğumuz sürece Türkiye tam üyeliği unutsun” mealindeki yaklaşımları ile Türkiye’deki AB tam üyeliği inancının giderek yok olmasının başlıca nedeni oldular. AB tam üyeliği hayal haline dönüştükçe Kopenhag kriterleri de giderek çöp sepetine doğru yol almaya başladı.

Kopenhag kriterleri yoksa, Ankara kriterleri var diye girilen yeni yol, 2017 anayasa değişikliği ile birlikte kısmen denetimli parlamenter sistemden, denetimsiz başkanlık sistemine giden sonucu beraberinde getirdi. Diğer ifadesi ile çokça şikayet ettiğimiz demokrasi, hukukun üstünlüğü kavramlarındaki erozyon meşruiyetini AB’nin Türkiye’yi dışlamasından aldı.

Bu yeni sistem 2002’nin aksine istikrardan ziyade belirsizlik algısını öne çıkarıyor. Sadece Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasından çıkacak lafa bakan bu sistemde ne yazık ki öngörülemezlik had safhada. Yine diğer ifadesi ile özellikle ekonomideki güven erozyonu bütün çıplaklığı ile ortada.

Şüphesiz güven erozyonunun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından anlaşıldığını da, kendisinden pek hoşlanmadığı aşikar olan Mehmet Şimşek’i Hazine ve Maliye Bakanı olarak ataması ile saptamak mümkün. Özellikle uluslararası sermaye çevrelerine güven vermek amacı ile yapılan bu atama tek başına yeterli mi? Çok tartışılır. Diyelim ki; Şimşek kendisinin beyanlarından anlayabildiğimiz kadarı ile ortodoks ekonomi politikalarına dönüş konusunda Cumhurbaşkanını ikna etti (her ne kadar Erdoğan bu konuda pek ikna olmadığını açıkça gösteriyor olsa da, kerhen desteğini verdi), demokrasi ve hukukun üstünlüğüne saygılı devlete dönüşü sağlayabilir mi? Mevcut koşullarda imkansız.

22 Haziran’da ne olacak diye sorarsanız.

Bir türlü istediği atamaları yapamayan Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’a şimdiden kolaylıklar dilerim. Politika faizini artırması bütün ekonomi çevrelerinin en büyük beklentisi. Artırabilirse ne kadar artırabilecek? Kademeli bir geçişin ilk ayağı ne olacak? Bilemiyoruz…

Özerk Merkez Bankası mı dediniz?