HABER MERKEZİ
Samimi Haber'e konuşan ekonomist Prof. Dr. Osman Altuğ, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giriş için bir taahüdüğü olduğunu, bu sözleşmede yer verilene göre alıcının aldığı mal veya hizmetin yüzde 18 vergisini alabilmek adına fatura istemesi gerektiğini ifade ederek Türkiye de 2002 yılında Avrupa Birliği'ne giriş için taahhüt ettiği bu sistemim 24 sene olmasına rağmen uygulanmadığına vurgu yaptı. Altuğ "Tek mükellef hakkı, KDV iadesidir." dedi.
Sabit kur sistemi Türkiye'nin çıkarına değildir
Doların sabit tutulmasını nasıl görüyorsunuz?
Türkiye serbest pazar ekonomisiyle kalkınma modelini tercih etmiştir. Dolayısıyla bu modelin gereğini yapmalıdır. Bu modelin gereği de fiyatlara, dolara, faize müdahale etmeyeceksin. Bu ekonomik kurallara aykırıdır. Ne kadar çok müdahale edersen o kadar başın ağrır ve ekonomiyi düzlüğe çıkaramazsın. Tersine ekonomi daha da bozulur. Yani müdahale edersin, böylece düasyonu biriktirmiş oluruz. Yani her gün dolarda değişiklik yerine üç ay sonra, beş ay sonra bir yüzde 10, yüzde 20, yüzde 30 düasyon sorunuyla karşı karşıya gelir. Dolayısıyla müdahale yanlıştır. İster direkt ister dolaylı, çeşitli biçimlerde müdahale ediliyor. Ama bu müdahaleler iyi sonuç vermez. Tecrübeyle sabittir. Bugüne kadar da vermemiştir. Sabit kur sistemi Türkiye'nin çıkarına değildir. Tersine Türkiye’ye zarar verir.
Bütçe açığı kavramı çok yanlıştır
Peki orta vadeli plan gerçekçi mi?
Türkiye’de orta vadeli plan diye bir şey yok.Yani neyin orta vadeli borcu bilmiyoruz, alacağını bilmiyoruz, ne yapacağını bilmiyorsun. Bütçe açık aslında zarar. Yani bütçe açığı kavramı da çok yanlıştır. Çünkü gelirlerin, giderlerini karşılamıyor ise bunlar da zararlıdır. Devlet bütçesi maalesef zarar eder. Ondan sonra ödemeler dengesi, döviz borçlarını, döviz gelirleriyle ne yapabilirsin, kapatabilirsin. Dolayısıyla nasıl kapatacaksın? Yeniden borçlanma yoluyla. Yani orada da neyi orta vadede planlayabiliriz? Var mı bir borç ödeme planı, yok? Arayıp buluruz. Faizleri çıkartırız. Borç bulmakta rahat oluruz. Eğer faizleri düşürürse de borç bulmakta daha rahat hareket etmek içindir. Dolayısıyla orta vadeli plan... Dış ticaretin açık, ithalat ihracat ile karşılamıyor. Dış ticaret açığı yanlış bir kavram. İhracat gelirdir, ithalat giderdir. Gelirin giderini karşılamadığına göre onun adı da zarardır. Bu zarar neyle finanse edilir, borçlanmanın dünyanın en yüksek faizi borç bulabilmek için. O zaman neyin orta vadeli planını yapıyoruz? Yani bu ortada var. Orta vadeli planda yatırımların arttırılması var mı? Yok. Tüketimin azaltılması var mı? Yok. Sürekli ürettiğinden daha fazla tüketiyorsun. Her gün dolar ihtiyacın giderek artıyor mu? Evet. 30 milyon motorlu taşıt var. Sanayiden vazgeçtik, enerjide 30 milyon aracın çalışması için ne lazım? Benzin lazım. Nereden alıyorsun? Borca alıyorsun. Bunların çalışabilmesi için yol lazım. Yolu neyle yapıyorsun? Dolarla yapıyorsun, borç. Peki bu arabaları özkaynaklarınla mı aldın? Hayır. Motorlu taşıtları da nereden almışsın? Param olmadığı için veresiye almışsın. Yani krediyle almışsın. Yani her gün Türkiye’nin her yeri her gün zarar ediyor ve bu zararın da bir sonu var. Sonsuza kadar bir ülke, bir ekonomi veya bir şirket zarar ederek yaşayamaz. Onun için onu da, orta vadeli planla da bunlardan hangisini söylüyorlarsa neyi planlamışlar ben göremedim.
Rezervde duran para senin paran değil
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası rezervleri ilişkisi nasıl bir seyir izliyor?
Merkez Bankası rezervi diye bir şey yok. Çünkü rezervlerin yüksekliği borçlu ülkelerde o ülkenin itibarını değil itibarsızlığını gösterir. Çünkü o rezervde duran para senin paran değil, borçlandığın para yani faiz aldığın para... "Ne çok param var" diyorsun. O para senin değil ki. Başkasının parası olacağı için faizi kullanıyorsun. Kaldı ki bu döviz rezervleri oluşumu da ayrı bir olay. Merkez Bankası'nın döviz rezervleri yok. Yani bankalarında mevcut. Mevcut bankalarda mevcut döviz toplamı içerisinde. Samimi olarak söylersek döviz rezervlerimiz gerçeği yansıtan bu rezervleri temin edebilmek için, faizle borç almak için yüzde 20 yıllık faizle borç alıyorsun. Bu paraları ne olarak tutuyorsun? Hangi faizde tutuyorsun? Nerelerde tutuyorsun? Ne kadar faiz alıyorsun? Yüzde yirmi ile satın aldığın parayı yüzde 2 ile alıyorsun. Çekme hakk ne zaman? Ne yapacaksın? Onlarda da sınırlamalar var. Döviz rezervlerini yüksek tutarak dövize her an müdahale edebiliriz görüntüsünü vermek istiyorlar. Rezervler yüksek. Biraz kımıldanırsa hemen döviz rezervlerini bozuyorlar ve doları düşürüyorlar. Yani onun için o önümüzdeki hedefleri de bizim itibarımızı değil, itibarsızlığımızı gösterir. Çünkü borcumuzdur.
Faizleri ne kadar indirirsen piyasada para oluşur
FED faiz indiriminin dolar üzerindeki olası etkileri nedir?
Faizin indirilmesi piyasadaki para arzını artırma anlamındadır. Faizleri ne kadar indirirsen piyasada para oluşur, paraya ulaşmak kolaylaşır. Dolayısıyla faizleri indirirse bizim kolay borç bulabileceğimiz gibi bir düşünce ortaya çıkar. Ama faizler indi diye de hiç kimse sana küt diye o faizlerden borç vermez. Yani risk primi dediğimiz veya ülke borcu borçla ödeme tuzağına düşmüş bir ülke olduğu için... Yani FED’in faiz oranlarını düşürmesi bize aman aman bir fayda sağlamaz.
O fonlarla ülkeyi yönetme sağlıklı bir süreç değil
Fona yeni kurumlar da dahil edildi. Çok büyük bölümlere ulaştı. Tek elden ve Sayıştay denetiminden bağımsız yönetiliyor.Bu konuda neler söylersiniz?
Bu klasik bir şey. Daha evvel özellikle Özal döneminde 105 tane fon vardı. Yurtdışına aktarıyorsunuz, gelirleri de masrafları da o fonlardan ödüyorsunuz. Dolayısıyla Sayıştay denetiminin dışında kalıyor. Yani ne yapıyorsunuz? Denetimden kaçırıyorsunuz. Evet, ne derler? Denize düşen yılana sarılır. Yılan da seni ne yapar? Ama öyle ama böyle bir noktada son var. O fonlarla ülkeyi yönetme sağlıklı bir süreç değil.
Tek mükellef hakkı, KDV iadesidir
İyi bir ekonomi yönetimi için ne gerekli? Türkiye'de ekonominin düzelmesi için ne yapılmalı sizce?
Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalı. Bir numaralı sorun olur. Çünkü Türkiye genelinde bitmek bilmez. Kime ne kadar borçlu olduğunu bilmez. Kimden ne kadar alacaklı olduğunu bilmez. Devlet iç borçlanma senetleri ile borçlanır. Ondan sonra en yüksek faizle kime ne kadar faiz verdiğini bilmez. Onlardan vergi ister. Onun için sistemi kökten değiştirmek lazım. Nasıl olacak? Herkes gelir vergisi mükellefi yapılacak. Herkesin her çeşit masrafını gelir vergisi matrahından indirme hakkı olacak. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gelir vatandaşıdır. Milletin gelirini vergilendirilmesi üzerine ne yaparsın? Hiç kabul etmezsin. Çünkü adam yemez, içmez, yatmaz, kalkmaz. Hayır hasenatta bulunur. Türk vatandaşı böyle bir vatandaştır. Dolayısıyla denetim sistemi çalışmaz. Mükellef ve kontrol sistemi çalışmaz. Alıcının masrafını kabul edersen satıcının da gelirini denetlemiş olursun. Hiçbir kimse yüzde yüz menfaat sağlayamaz. Hem malı satacak hem para alacak. Böyle bir şey yok. Halbuki sen devlet olarak ne yaparsan yap, adamın masrafını kabul edersen alıcı fatura alır, fatura verir. Böylece alıcı masrafını gelirinden düşer. Satıcı sattığı mal veya hizmetin vergisini öder. Bu bir modeldir. Türkiye de Avrupa Birliği'ne giriş için bir taahhüdümüz. Türkiye de Avrupa Birliği'ne giriş için bir taahhüdümüz. Yani alıcı aldığı mal veya hizmetin yüzde 18 vergisini alabilmek için fatura ister. KDV'yi devlet kabul eder. Satıcı ne yapar? Fatura vermez. Ben yüzde 18 vergi ödemek zorundayım. Halbuki bugün Türkiye'de alıcı masrafını düşemez. Şöyle düşünelim: Bugün siz ev alıyorsunuz, mobilya alıyorsunuz, giyip, kuşanıyorsunuz, yiyorsunuz, içiyorsunuz, eğleniyorsunuz, tatile gidiyorsunuz. Adamın borcunu ödemek için her şeyi yapıyorsunuz. Ama vergiden düşmek için size fatura vermek zorundalar. Aldığın her faturayı da devlet kabul etmiyor. Niye etmiyor? Şundan da kopya çekmiyor: Bütün Avrupa Birliği ülkelerinde bu sistem vardır. Türkiye de 2002 yılında Avrupa Birliği'ne giriş için Avrupa Birliği'ne taahhüt ettiği bu sistemi 24 sene oldu. Sözleşmede uygulamıyoruz. Tek mükellef hakkı, KDV iadesidir.