Silahlı Kürt hareketinin siyasi kolu, “Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti!” sayesinde, sadece kendilerinin “Kürdistan” olarak isimlendirdiği coğrafyada değil, ülkenin batı kesimlerinde de epey bir belediyeyi ele geçirdi.
Ele geçirdi diyorum çünkü “hile-i şer’iyye” cinsinden bir hokus pokusla, CHP+DEM ittifakı, Kemalist oyların da katkısıyla DEM’li siyasetçilerin batı bölgelerinde seçim kazanmasını sağladı!
Yani CHP, yerel seçimlerde DEM’in koçbaşı olarak vazife gördü!
CHP DEM’lendi, DEM’e dönüştü, DEM de CHP’de DEM’lendi. CHP’leşti…
Cumhuriyet’i kuran kadroların göz bebeği bir parti şimdilerde terör örgütlerinin uzantısı bir takım şahıslar/kadrolar tarafından etki altına alınmış vaziyette.
FETÖ konusunda nasıl “ortadan ortadan” yürüdülerse, 15 Temmuz’a nasıl “tiyatro” damgası vurdularsa, şimdi PKK’nın uzantısı bir bölücü oluşum noktasında da tavırları aynı.
Yıllar evvel bir yazımda CHP bu haliyle ülkede milli güvenlik sorunu haline gelir demiştim…
Yanılmamışım…
CHP kimin taşeronu?
Partilerin rengini, fonksiyonunu, neye hizmet ettiğini içinde barındırdığı kadrolar belirler.
Mesela Baykal’ın başında bulunduğu CHP en azından milli meselelerde daha hassas bir kulvarda siyaset yapıyordu.
Evet batıcıydı, laikçiydi ama en azından terör örgütlerinin siyasi uzantılarının sırtını sıvazlamıyorlardı…
Bölücü Kürt siyasetinin önünü açan Erdal İnönü’yü burada istisna tutuyorum…
Bugün karşımızda duran CHP ise DEM+PKK’nın siyasal emellerine hizmet eden bir taşeron partiye dönüşmüş vaziyette.
Ekrem İmamoğlu’nun makamında kabul ettiği DEM partilinin “PKK bu ülkede sizi tükürüğü ile boğar” açıklaması bize neyin ne olduğunu çok net anlatıyor…
Peki İmamoğlu’nun bu zavallıyı makamında ağırlaması neyi açıklıyor?
Ya da bazı CHP’li vekillerin PKK cenazelerine iştirak etmeleri CHP’nin ne hale geldiğinin açık göstergesi değil mi?
Ya da TUSAŞ’a saldırı yapan PKK’lı hainin abisinin bir CHP’li belediyede güvenlik amiri olarak çalışıyor olması….
Özgür Özel’in söylemleri….
Genel başkan yardımcılarının DEM’i kollayan beyanatları
Yenilir yutulur cinsten değil…
Kürt siyasetinin düz ovada siyaset şansı
PKK’nın en azgın dönemlerinde Türkiye’de Kürt Siyasetine bir çağrı yapıldı. Denildi ki: “Gelin silahı bırakın düz ovada siyaset yapın”…
Bazı siyasetçiler bu çağrıya “evet olabilir” dedilerse de “Kandil” ve onun arkasındaki yapı, “hayır olmaz” deyiverdi.
İşin kötü tarafı bugün DEM olarak bilinen siyasi yapı kendisini PKK’dan ve şiddetten tecrit edemedi.
Çünkü ikisi de bir madalyonun iki yüzü gibiler. Madalyonun önüne bakıyorsun DEM gözüküyor, arkasına bakıyorsun PKK…
Oysaki ellerine tarihi bir fırsat geçmişti.
O ağızlarına sakız ettikleri demokratik çözüm için kendilerine bir fırsat kapısı açılmıştı…
Bunu değerlendiremediler…
Değerlendiremezler çünkü arkalarını sıvazlayan güçler onların daha fazla şiddete yönelmelerini, ortalığı daha fazla karıştırmalarını hatta biraz daha ileriye giderek, sadece adını “Kürdistan” koydukları bölgede değil Türkiye’nin batı kesimlerinde de özerklik filan ilan etmeleri gerektiğini emrediyordu…
Kimi sıradan Kürtler de bu oyuna alet oldular…
Yani ihanet şarabından içmiş yarı sarhoş kalabalıklar maşa olarak sahaya sürüldü…
Zannettiler ki, DEM+CHP ittifakında siyaset yapan politika cambazları gerçekten Kürt halkının refahını, özgürlüğünü istiyor…
Zannettiler ki, özerklik ilan edilirse Kürtler siyasi zafer elde edecekler!
Oysaki PKK ve silahlı Kürt hareketinin siyasi uzantıları İsrail ve ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekten başka bir şeye yaramıyorlar..
Unutmasınlar ayıyla yatağa giren sabah pençesini yemekten kurtulamaz!
Gariban Kürtler dağa, seçilmişler havuzbaşı partisine
Gariban Kürt çocukları ellerine keleş verilerek askerimize kurşun sıkmaya yollanırken, DEM’li siyasetçilerin çocukları Avrupa’da havuzbaşı partileri veriyorlar!
Esenyurt olayları sonrasında sokağa dökülen ve dikkat buyurun, attıkları sloganlarla “Esenyurt’ta özerklik” isteyen sıradan kalabalıklar ne türden bir oyunun içinde olduklarının bilincinde dahi değiller.
Kimlere ve neye hizmet ettiklerinin farkında değiller.
Çok eski zamanlarda İstanbul’da yerel medya işleriyle uğraşan ve yerel gazete çıkaran bir Kürt kökenli vatandaş, bendenize açık açık özerk Kürdistan isteğini dile getirmişti…
Ben de kendisine şunu sordum: “Eğer özerk Kürdistan kurulursa oraya yerleşecek misin?”
Verdiği cevap şu oldu: “Hayır tabii ki de!”
“Peki” dedim; “Neden istiyorsun özerk Kürdistanı o zaman? Kurulmayacak ama kurulduğunu varsayalım, sen gidip orada yaşayacaksın, o zaman burada oturmayacak, iş yapmayacaksın!”
Öyle ya, insan nerede doyuyor ve yaşıyorsa oraya sahip çıkar.
Bana verdiği cevap şu oldu: “Ne münasebet! Orada da, burada da yaşayacağım ve kazanacağım!”
Zihniyetleri böyle… Özerk Kürdistan’ı kuracaklar ama Türkiye’deki çıkarlarından da vaz geçmeyecekler!
Sahil bandında çeteleşme iddiaları!
Sahil bölgeleri Kürt kökenli mafyalar, çeteler tarafından işgal edilmiş vaziyette.
PKK zihniyetindeki iş adamları büyükşehirlerde para kazanıyor, zenginleşiyor ama kendi bölgesine zerre miktarı katkı sağlamıyor…
Ama sıra bağımsız Kürdistan fikrine gelince hepsinin ayranı kabarıyor!
Oralara yine yatırımı devlet götürüyor… Yolunu, suyunu, okulunu, elektriğini devlet veriyor…
Bu tutumun adı ancak “cehalet ve ihanet” olabilir…
Başka hiçbir şeyle açıklanamaz.
Ben bu zamana kadar Kürt kökenli olduğu için üniversite sınavında kazanıp da üniversiteye alınmayan birini görmedim.
Devlet memuriyetine girerken; “Sen Kürtsün” denip, devlet kapısından geri döndürüldüğünü görmedim.
İş yapan, para kazanan Kürdün ayağına taş bağlandığını hiç görmedim.
Ama konu Kürtlere bağımsızlığa gelince bazılarının ayranının kabardığını, bu devletin çatısı altında huzur içinde yaşamak istemediklerini bizzat gördüm.
Aptallık mı? İhanet mi?
Şimdi birtakım siyasetçilerin sırf Kürtlerin oyunu almak adına bu zihniyetin önünü açmasına ne demeli?
Eğer ortada bir kötü niyet yoksa bu aptallıktır.
Eğer kötü niyet varsa, bunun adı düpedüz ihanettir.
Tatlısu solcuları, liboşlar, FETÖ’cüler, Amerikan kayığında Kürtçülük yapan Marksistler; “Yaşasın özgür Kürdistan!” diye bağırırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kaynak teşkil eden partinin bugünkü temsilcileri, yani kimi CHP’liler bu söyleme göz yumuyorsa, bölücülüğün sırtını kim ne şekilde sıvazlıyorsa, artık takdir hakkı sizindir…
Adını ben koymayayım…
DEM ve PKK ilişkisi bu kadar ayan beyan ortadayken CHP’nin İstanbul belediye başkanının, genel başkanının, milletvekillerinin, genel başkan yardımcılarının DEM’in sırtını sıvazlayan tavır ve söylemleri sizce kime hizmet ediyor olabilir?
Hadi bunun da cevabını siz verin.
Şahsen hiçbir siyasi partinin kapanmasına, yok sayılmasına evet diyecek durumda değilim.
Şiddete bulaşmadıkları müddetçe, insanlar demokratik haklarını kullanarak siyasi partiler etrafında örgütlenebilirler.
Ancak, söz konusu olan ülkenin birliği, bütünlüğü ise ve buna kim halel getiriyorsa etkisiz hale getirilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünenlerdenim.
Terör ve şiddet asla kabul edilemez. Kim terör ve şiddetin bilerek ve isteyerek sırtını sıvazlıyorsa haindir, bölücüdür…
Mayın eşşeğine dönerler!
Bin yıllık kardeşliği bozmak üzere harekete geçen kalabalıklar, kendilerine ne vaat edilirse edilsin asla oyuna gelmemelidirler. Asla bu ihanetin içinde olmamalıdırlar.
Terör ve şiddetin, bölücülüğün hiçbir hayırlı kapıyı açmayacağının artık farkında olmamız lazım.
Kürtler bugün Türkiye’nin güneyinde özerk bir devlete sahip olsalar, ne yiyecek, ne içecekler? Ellerine ne geçecek? Bağımsız ya da özerk devlet kurduklarında refah düzeyleri daha fazla mı artacak? Ya da kendi kimliklerini daha üst düzeyde temsil etme ya da var etme imkânına mı kavuşacaklar?
Tabii ki hayır!
Türkiye’nin gücü ve imkânları hangimize yetmiyor?
Öncelikle böyle bir projeye Türk devleti müsaade etmez.
Olmaz ama hadi oldu diyelim, emperyalistlerin desteği olmadan böyle bir siyasi yapı asla ayakta duramaz.
Peki işin sonunda ne olur?
Olacak olan şu: ABD ve İsrail, bölgede Kürtleri bugün olduğu gibi kendi emelleri için tepe tepe kullanır. İşleri bitince de bugün Filistinlilere ne yapıyorlarsa yarın onlara da aynısını yapar!
Hele hele Büyük İsrail Devleti için Kürtler bir ön hazırlık yapmış olurlar, İsrail bazı şeyleri kucağında hazır bulur, mayın eşeği vazifesi görürler, işleri bitince de kirli peçete gibi kullanılıp atılırlar.
Gerçeği görmek için kâhin olmaya gerek yok!
Şimdi PKK çizgisindeki Kürtler zannediyor ki İsrail bizi çok seviyor. İsrail sizi kullanışlı aparat olarak gördüğü için seviyor. İsrail kendisinden başka hiç kimseyi sevmez ve acımaz da…
Emperyalist destekle devlet kurma hayali kuranlar el eşeğine binip köy ortasında inenler gibi olacaklar…
Yaptıkları eşeklik yanlarına kâr kalacak!
PKK-DEM çizgisinin romantik söylemlerine kapılarak kendilerini kandırılmış hanesine yazdıran kalabalıklar, belki çoğumuzun şahit olacağı yarınlarda gerçekte ne türden bir pisliğin içine çekildiklerini anladıklarında iş işten geçmiş olacak…
Onun için kimse bize aman efendim neden belediyelere kayyum atanıyor? Neden Kürdün iradesine ket vuruluyor? Nerede demokrasi filan demesin!
Silahla demokrasi, bölücülükle demokrasi yan yana yürümez!
“Esenyurt’ta özerklik” ne demek yahu? Kuzey Irak mı burası? Kuzey Suriye mi? Ortada bir egemenlik boşluğu var da biz mi göremiyoruz? Bu ne şımarıklık bu ne küstahlık?
Türkiye babanızın çiftliği değil.
Hem terör örgütleriyle iltisakınız devam edecek hem de kalkıp demokrasiden filan bahsedeceksiniz!
Eğer devlet tarafından alınan bu kararların gerçek nedeni siyasi olmuş olsa, yani CHP’nin önünün kesilmiş olması vs. söz konusu olsa, şahsen halk tarafından seçilmiş bir iradeye darbe vurulmaması gerektiğini savunurum.
Kent uzlaşısı yutturmacası
Ancak ortada düpedüz ülkenin bölünmez bütünlüğüne açık bir tehdit söz konusu…
PKK’nın kent uzlaşısı adı altında bize yutturmaya çalıştığı tek şey, ülkeyi bölünmeye götüren yolun km taşlarının döşenmesidir.
Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın, silahların, terörün, şiddetin, bozgunculuğun gölgesinde demokrasi filan olmaz.
Eğer şu tablo Alman devleti çatısı altında ortaya çıkmış olsaydı, Alman devleti aleyhine bir yapılanma söz konusu olsaydı, sokaklarda açıkça terör örgütü lehine yürüyüş yapan bir tane adam kalmazdı.
Bakmayın siz Almanya’nın PKK’ya, FETÖ’ye göz yumduğuna. Tehdit kendisine yönelmiş olsaydı BND tarafından cesetleri yok edilen insanların izine dahi rastlayamaz, sayılarını sayamaz, cenazelerini normal yollardan gömemezdik!