Dünya

Orta Doğu'da "asabiyet" hali

İsrail’in Hizbullah’a yönelik iki elektronik saldırısının ardından Orta Doğu’da nefesler tutuldu. Bir tarafta, saldırılarda ölen 37 üyesinin intikamının alınacağını açıklayan Hizbullah, diğer yanda Lübnan’a saldırı planlarının devreye sokulacağını açıklayan İsrail. Ortadoğu’ya yayılacak bir savaşın kapısı bu kez daha da aralık.

Abone Ol

HİCRAN KIVANÇ / HABER ANALİZ

Lübnan'da önce Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazları gizemli bir şekilde aynı anda patladığında herkes şaşırdı ve gözler İsrail’e çevrildi. Hemen ertesi gün bu kez Hizbullahçıların telsizleri adeta birer el bombası gibi patlayıp, onlarca ölü ortaya serilince tüm dünya şoka girdi. 

Şoku herkes kendi güvenliği için ve kendi hesabına yaşarken, Hizbullah hep olduğu gibi yeni bir intikam yemini daha etti, İsrail hep olduğu gibi yine saldırıları üstlenmedi. 

Ancak İsrail cephesinden gelen haberlerde, “Kuzey Planı”nın uygulanmaya başladığı, Hizbullah’ınsa “savaş halinde” olduğunu en yetkili isim olan Nasrallah’ın ağzından duyurduğu dikkate alınırsa, savaşın artık sadece “İsrail sınırları içinde” içinde kalmayacağına, ülkeler/devletler arasında başlayacağına kesin gözüyle bakabilirsiniz. Dengelere bakıldığında bu yüksek olasılıklı savaşın tüm Orta Doğu’ya yayılması işten bile değil.

Düşük yoğunluklu çatışmalar

HAMAS’ın 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunun hemen ertesi günü Lübnan’ın güneyinde cephe açtığını duyuran Hizbullah’ın, sınırdaki İsrail askeri noktalarına roket ve füze saldırıları iki gün öncesine kadar düşük yoğunlukta devam etti.

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım saldırılarının yoğunluğu nedeniyle gölgede kalan bu çatışmalarda, 500’den fazla Hizbullah savaşçısı öldü, yüzlercesi yaralandı. Birleşmiş Milletler’in (BM) Mayıs sonu rakamlarına göre saldırılarda Lübnan tarafında ise en az 88 sivil öldürüldü, 93 binden fazla kişi yerinden edildi.

Diğer tarafta Hizbullah’ın saldırılarında resmi rakamlara göre 50’den fazla İsrailli öldü, yüzlercesi yaralandı, 100 binden fazla yerleşimci ise bölgeyi terk etti.

İsrail ya batacak, ya çıkacak

İsrail istihbarat servislerinin itibarının, HAMAS'ın büyük bir operasyona hazırlandığına dair işaretler olmasına rağmen 7 Ekim saldırılarını öngörememeleri nedeniyle aldığı büyük darbenin üzerinden 1 yıl geçti.

Gazze’de hedefine ulaşmayan İsrail, bu hafta başında kuzeyde güvenliği yeniden sağlamayı birincil savaş hedeflerinden biri olarak ekledi.

Netanyahu ve hükümetine karşı müzakerelerde rehinelerin kurtarılması konusunda tavrı nedeniyle yoğun protestolar ile aylardır evlerine dönemediği için hükümeti suçlayan kuzeydeki yerleşimcilerin baskılarının arttığı günlerde bu çağrı cihazı ve telsiz saldırıları gerçekleşti.

Başkent Beyrut’un güneyi başta olmak üzere birçok şehirde ve daha sonra Suriye ve Irak’ta binlerce insan iki gün üst üste gerçekleşen patlamalarda, basit cihazlar ölümcül silahlara dönüşerek son derece karmaşık ve bir o kadar orantısız bir saldırının hedefi oldu.

İsrail’in Hizbullah savaşçılarını hedef aldığı saldırılarda aralarında çocukların da olduğu, 4 doktor, öğrenci gibi cihazları kullananların yakınlarındaki siviller de patlamalardan etkilendi.

İlk gün çağrı cihazlarının patladığı saldırıların ikinci gününde telsizler, parmak okuma cihazları ve güneş enerjisi sistemlerinin patladığına dair raporlar geçti.  

Hizbullah’a büyük darbe

Hizbullah saldırının hemen ardından iki açıklama yaparak İsrail'i sorumlu tuttu. Üçüncü açıklama hareketin lideri Hasan Nasrallah’tan geldi. Nasrallah, Lübnan cephesinin etkisine dikkat çekerek saldırıların, Gazze’deki direnişin yalnız bırakılması için yapıldığını söyledi. Ancak “bedeli, cezası ve bölgenin gideceği ufuk ne olursa olsun, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki saldırıları durana kadar desteklemeye devam edeceklerini” açıkladı.

Nasrallah konuşmasında ayrıca “büyük bir darbe” olduğunu belirttiği saldırılarla ilgili üreticisinden patlama anına kadar tüm detayların yer aldığı bir rapor hazırlandığını ve bir soruşturma ekibinin kurulduğunu bildirdi.

Saldırı hem ölçeği hem de karmaşıklığıyla istihbarat görevlilerini dahi şaşkına çevirdi.

Öte yandan psikolojik etkisi olan saldırılar İsraillilerin yaşadığı güven ve korkuyu Hizbullah üyelerine tattıran onlar için de hiçbir yerin güvenli olmadığı mesajıydı.

Strateji değil, terör saldırısı

Hizbullah'a karşı bir savaşa hazırlanan İsrail, örgütün cep telefonu iletişimlerinin zayıflığını biliyordu ve Şubat ayında Nasrallah’ın bunları yasaklayarak çağrı cihazlarının kullanılması uyarısından haberdardı.

İletişim için Tayvan merkezli Gold Apollo adlı bir markadan temin edilen AR-924 çağrı cihazları sipariş verildi.

Şirket, markasının bu çağrı cihazları için kullanım lisansını aldığını doğruladı ancak üretimin Budapeşte merkezli BAC Consulting adlı firma tarafından yapıldığını açıkladı.

Gazeteciler, firmayla iletişim kurmak istedi ancak ulaşılamadı. Kısa süre sonra New York Times’ta cihazları üreten firmanın MOSSAD'ın paravan şirketi olduğu yazıldı.

Habere göre, Lübnan'da patlayan cihazlar, MOSSAD'ın, çağrı cihazlarını Hizbullah'a patlayıcı yerleştirip ihraç etmek amacıyla kurduğu paravan bir şirkette üretildi.

Macaristan hükümeti Lübnan'da topluca patlayan kablosuz iletişim cihazlarının Macaristan'a asla girmediğini bildirdi.

Hükümet sözcüsü Zoltan Kovacs sosyal medya hesabından açıklama yaparak, "Macar yetkililer, söz konusu şirketin ticari bir aracılık şirketi olduğunu ve Macaristan'da fabrikası veya başka bir faaliyet sahası bulunmadığını kanıtladı" yazdı.

Tayvanlı şirket Gold Apollo adına üretmek üzere sözleşme imzalayan Macaristan merkezli BAC Consulting’in aslında İsrail'in yurt dışında şirketlerden oluşturduğu cephenin bir parçası olduğu ortaya çıktı.

Ayrıca çağrı cihazlarını yapan kişilerin gerçek kimliklerini gizlemek için en az iki sahte şirket daha kurulduğu ve buradaki kişilerin tamamının İsrail istihbarat görevlileri olduğu belirlendi.

BAC Consulting sıradan müşterilerle de ilgilendi ve onlar için bir dizi normal çağrı cihazı üretti. Ancak şirket için gerçekten önemli olan tek müşteri Hizbullah'tı ve ona satacağı çağrı cihazları sıradan cihazlar değildi.

Hizbullah'a satılan çağrı cihazları ayrı ayrı üretildi ve cihazlara PETN patlayıcı yerleştirilmişti.

İsrail: Savaşta yeni bir aşamanın başlangıcı

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Çarşamba günü rehinelerin serbest bırakılması için ateşkes anlaşması müzakerelerinin tıkandığına işaret ederek İsrail'in askeri odağının Gazze'den kuzeye doğru kaydığını belirtti.

Gallant, "Ağırlık merkezi kuzeye doğru hareket ediyor. Kaynaklar ve kuvvetler kuzey cephesine tahsis ediliyor" dedi. "Savaşta yeni bir aşamanın başlangıcındayız. Bu bizim tarafımızdan cesaret, kararlılık ve azim gerektiriyor" dedi.

İsrail-Hizbullah savaşı başladı mı?

Hizbullah'a karşı tırmanan bir savaşa hazırlık olarak değerlendirilen iletişimin hedef alındığı saldırı dalgasının ardından, İsrail gece Lübnan’ın güneyine saldırılarını yoğunlaştırdı.

Lübnan’ın güneyindeki Nakura’da bulunan UNIFIL (BM Barış Koruma Gücü) üssünde Seviye 3 sirenlerinin çaldığı, savaşa hazır olunması çağrısı yapıldığı bildirildi.

İsrail, Hizbullah’a ait 180 füze rampası ve platformu ile silah depolarını imha ettiğini açıkladı.

Hizbullah da Metula’yı Burkan füzeleriyle vurdu. Metula Belediye Başkanı, Lübnan’ın güneyinden atılan roketlerin hasara ve yangınlara neden olduğunu duyurdu.

Son gelişmeler Hizbullah’ın roketlerinin sınırlı etkisinin ötesinde İsrail'e nasıl karşılık vereceği, şimdi ne olacak? sorularının cevabı oldu.

Bölge ülkelerinden tepkiler

İsrail`in Lübnan’da düzenlediği saldırılara karşı uluslararası tepkiler büyüyor. Başta bölge ülkeleri; Mısır, Ürdün, Suriye, İran ve Rusya dahil birçok ülkeden saldırıların bölgeyi kapsamlı bir savaşın eşiğine getirdiğine yönelik açıklamalar yapıldı.

Lübnan dışişleri bakanı Abdullah Buhabib saldırıların Ortadoğu’da daha geniş çaplı bir çatışmanın habercisi olabileceğini söyledi.

Benzer açıklamalarda bulunan Ürdün dışişleri bakanı Eymen Sefadi, İsrail’in birçok cephede tehlikeli tırmanışı sürdürerek tüm Ortadoğu’yu bölgesel çatışmanın eşiğine getirdiğini vurguladı.

Sefadi bu açıklamaları, Gazze’de ateşkes sağlanması için lobi faaliyetlerinde bulunmak üzere Amman’da düzenlenen Arap Birliği bakanlar düzeyindeki temas grubu toplantısının ardından yaptı.

Mısır dışişleri bakanı Bedir Abdulati ise ABD dışişleri bakanı Antony Blinken ile düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin, çağrı cihazları üzerinden gerçekleştirilen patlamalara karşı Lübnan’la tam dayanışma içinde olduğunu belirterek, olayların Lübnan’ın egemenliğine yönelik bir hakaret olduğunu söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan da İsrail’in Lübnan’da çağrı cihazları ile düzenlediği saldırıların, rejimin batılı destekçileri, özellikle de ABD için bir utanç olduğunu belirterek, “bu olay, Batılı devletlerin ve Amerikalıların ateşkes istediklerini iddia etmelerine rağmen, körü körüne işlenen suçlara, cinayetlere, suikastlara fiilen tam destek verdiklerini bir kez daha göstermiştir” dedi.

Rusya dışişleri bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova ise; “Olanları, binlerce masum insana zarar veren Lübnan’a karşı bir başka hibrit savaş eylemi olarak görüyoruz. Bu yüksek teknolojili saldırıyı organize edenlerin, Ortadoğu`da büyük ölçekli bir silahlı savaşı kışkırtmak için kasıtlı olarak çalıştıkları anlaşılıyor” dedi.

Moskova ayrıca Rus uzmanların, ülkede bu tür riskleri ortadan kaldırmak amacıyla olayın nedenlerini inceleyeceğini duyurdu.

İsrail’in üç kozu

Görünen o ki, terör yöntemlerini ülke politikası haline getirmiş, batıl birtakım inançlarını reel politikaya uyarlayan, uluslararası anlaşmaları ve dengeleri hiçe sayan İsrail, “vaadedilmiş büyüme” emellerini gerçekleştirmek için uygun zamanın geldiğini düşünüyor. Ancak bu sakat anlayış ve teröristçe girişimleri, çevresindeki ülkelerin “sabır” sınırlarını zorlamaya başladı. İsrail’in bu kışkırtıcı tavrını bilinçli bir şekilde giderek yükselen dozda sürdürdüğü de söylenebilir, zira “vaadedilmiş” amaçlarına ulaşmasının başka yolu olmadığını kendisi de biliyor. İsrail’i bu şımarıklığa ve hırçınlığa iten üç ana neden var: Yahudiler tarafından yönetilen ve kontrol edilen ve halen dünyanın en büyük gücü konumundaki ABD’nin bu terör devletine koşulsuz destek vermesi, büyük küresel Yahudi sermayesi, bir de İsrail’in sahip olduğu ve sınırları/boyutu bilinmeyen nükleer güç. 

Tüm bunları dikkate aldığımızda, bölgemizi ve dünyayı pek de huzurlu günler beklemiyor gibi.