Medya

Okan Bayülgen: Protesto sosyal medyada değil sokakta yapılmalı

Okan Bayülgen katıldığı programda Filistin konusunda son dönemde artan protesto eylemleri ve soykırıma karşı neler yapılması gerektiği hakkında düşüncelerini paylaştı.

Abone Ol

Ünlü komdeyen Okan Bayülgen, Filistin konusunda son dönemde artan yaratıcı protesto eylemlerini, soykırıma karşı neler yapılması gerektiğini ve politik doğruculuk hakkındaki düşüncelerini AA Stratejik Analiz'e anlattı. Herkesin Filistin için birleşmesine vurgu yapan Bayülgen,

"Yaşasın Filistin, kahrolsun soykırım' diye bağırmalıyız. Hepimiz Filistin için birleşelim. Sokaklara çıkılması lazım. Ben bu konuda davet edildiğim her yere gidiyorum. Sanatçılar yürüyüşe, organizasyona katılıp, bir vatandaş olarak herkesle birlikte bağırıp çağırabilir" dedi.
"Çocuklarımıza dünyada olanlara seyirci kalmamanın ne demek olduğunu göstereceksek ilk önce bunun bir acı fotoğrafını tekrar göndermekle sınırlı kalmayacağını göstermemiz lazım" "Tarih boyunca yazarların, ressamların, müzisyenlerin soykırımı protestosu onlara siyasi bir kimlik giydirmedi. Bundan korkmamalı sanatçılar"

Filistin konusunda sanatçıların yaratıcı protesto eylemlerinde bulunması sorusuna Bayülgen şöyle cevap verdi

"Sanatçıların Filistin konusunda yaptıkları protestolar özellikle bunun yasaklandığı kırmızı halıda, törenlerde, toplantılarda, bu konuda, bu konuya dikkat etmek için yaptıkları hareketler tabii ki çok güzel, tabii ki çok yaratıcı. Ama bu protestolar genelde sanatçıyı takdir etmemize yarıyor. Filistin burada özne teşkil etmiyor. Sanatçı özne oluyor. Aslında Türkiye'de ve dünyada bu konuda yapılanları tabii ki kutluyorum ve çok ilginç buluyorum. Ama bir araya gelinmesi lazım. Asıl yapılması gerekenin peşine düşelim. Tek tek sanatçılara, "Aferin, ne kadar duyarlıymış, zaten ben de onu çok beğenirim" diyeceğimiz yerde, özne hep Filistin olsun.


Sanatçıların Filistin konusunda daha duyarlı olmasına değinen Bayülgen, duyarlılık ve bilinçlenme konusunda uyarılarda bulundu

""İnsanları, "Evet çocuklar ölüyor" diye bir anda ajite edip, bir anda hüzne boğup bir anda öfkelendirerek aldığımız şey sosyal medya üzerinden yeniden gönderimler. Bunun Filistin'e de bir yararı yok, kimseye bir yararı yok. Orada mesele tabii çocukların ölmesi, ama asıl mesele çocukların ölmesine neden olan, yıllardır bitmeyen ve bir kangren halinde bugün yaşamakta olduğumuz ve böyle giderse de yarın ölmeyen çocuklar, büyüdükten sonra yaşayan İsrailli çocuklarla, yaşayan Filistinli çocuklar arasında sadece o coğrafyada değil, başka coğrafyalarda da bitmeyen bir zulme dönüşecek olması. Zaten geçmişte de öyle oldu. Bu çocukların ebeveynleri de çocuktular. O çocuklar da Filistin meselesiyle büyüdüler. Onların anne babaları da bu meseleyle büyüdüler. İşte sorun bu. "Çocuklar yaşasın!" diye bağırmak tabii ki çok güzel tabii ki gerekli, tabii ki bir işe yarayacaktır. Ama biz "Yaşasın Filistin!" diye bağırmalıyız. "Yaşasın Filistin!" ve "Kahrolsun soykırım!" diye bağırmalıyız. O zaman işte bir işe yarıyor yaptığımız şey, sadece bir soykırımı kastetmiyoruz o zaman. Şu anda bu soykırımı gerçekleştirenlerin uğradığı soykırıma da karşı çıkıyoruz."

Protesto soyal medyada değil sokakta yapılmalı

"Bence sosyal medya doğru mecra, doğru alan, doğru toplanma yeri değil. Orada insanları rahat ettiriyoruz. Onların vicdanlarını rahatlatmasını sağlıyoruz. Nasıl sağlıyoruz? Zaten çok dolaşımda olan bir fotoğrafı tekrar göndererek, telefonu açıp çocuk ölümlerine ya da bir slogana saniyeler içerisinde öfkelenerek ve saniyeler içerisinde acı hissederek. Ama yine saniyeler içerisinde bunu tekrar göndererek telefonu kapatan bir insan için Filistin meselesi bitmiş oluyor. Onu yaşamıyor, sürdürmüyor.
Bir toplum bir konunun peşine nasıl düşer? Ortak bir anlayış, ortak bir ses nasıl çıkartılır? Bunun yeri sosyal medya değil. Bunun yeri sokaklar. Bunun yeri toplantılar. Bunun yeri gösteriler. Bugün ben de bir sanatçı olarak buradan bir çağrıda bulunabilirim. Hiçbir siyasi görüş ayırt etmeksizin bütün sivil toplum kuruluşları ve bütün partiler, hepsi aslında ortak ve açık bir çağrı yapmalı. Sokaklara çıkılması lazım. Belli noktalarda açık ya da kapalı salonlarda buluşulması lazım. Ben zaten davet edildiğim yerlere gidiyorum bu konuda."

Filistin için herkes bir araya gelmeli

"Davet edildiğim her yere gitmeye de devam edeceğim. Filistin'in Türkiye'de partiler üstü bir durum olması lazım. Tek bir görüşün bu konuyu sahipleniyor gibi olmaması lazım. Bu konuda falanca partinin falanca adreste yaptığı yürüyüşe katılmak, toplantıya katılmak, konferansa katılmak değil, herkesi bir araya getirecek bir organizasyon olması lazım. O yüzden de farklı partiler bu konuda görüş birliğinde olmalı. Bir kereliğine bir açıklama yapmak değil, en önemlisi bu konuyu hep gündemde tutmak. Herkes bu konuda çok duyarlı ama duyarlılıklarını gösterecekleri bir adres önermek lazım.
Dolayısıyla sosyal medyada şu adreste buluşuyoruz, şu adreste isyanımızı haykırıyoruz, şu adreste bu konuyla ilgili konuşuyoruz şeklinde duyurulmalı. Bu hem biz büyükler için önemli hem de çocuklarımıza dünyada olanlara seyirci kalmamanın ne demek olduğunu göstereceksek ilk önce bunun bir acı fotoğrafını tekrar göndermekle sınırlı kalmayacağını göstermemiz lazım. Sadece sosyal medyada "re-post" ederek bitmiyor bu iş. Filistin eskiden beri sol bir meseleydi ülkemizde. Bugün bir sol parti sahip çıkmıyor, başka bir parti sahip çıkıyor. Niye, partiler üstü olması gerekmez mi? Solcuların bu konuda konuşması, bağırıp çağırması gerekmez mi? Onların her gün bir şeyler yapması gerekmez mi? Zaten sağın ya da solun olduğu bir konu değil bu. Hep birlikte karşı çıkılması gerekiyor ve bu konuda duyarlılığı ve siyasi bilinci de yeni nesillere göstermemiz gerekiyor."

Sanatçıların Filistin konusunda önder olması ve korkmaması gerektiğine vurgun yapan Bayülgen

"Şimdi sanatçı duyarlılığına geldiğimiz zaman da sanatçıların tek tek kimi kreatif hareketler yapması, bütün dünyada büyük organizasyonlarda bu konuyla ilgili protestolara izin verilmediği yerlerde, ABD'de ve Avrupa'da bir sanatçının kreatif bir şekilde, ilginç bir şekilde protestosunu göstermesi bana sorarsanız büyük bir işe yaramıyor. Kimseyi de bilinçlendirmeye yaramıyor. Sadece o sanatçıyı tebrik etmemize yarıyor. Orada bizi Filistin meselesine göndermiyor o hareket. O kişinin ne kadar ilginç, hoş bir şey yaptığına götürüyor ve o zaman biz Filistin meselesini düşünmüyoruz. Çocukları düşünmüyoruz. Ölen insanları, soykırımı düşünmüyoruz. O sanatçıya "Aferin!" diyoruz. Burada bitiyor. Dolayısıyla, sanatçının ödevi nedir? Sanatçı eğer diliyorsa bir yürüyüşe katılabilir, diliyorsa bir organizasyona katılır, diliyorsa herkesle birlikte bağırıp çağırır bir vatandaş olarak. Eğer burada bir sanatçı olarak davranmak istiyorsa kendi sanatının yollarıyla bunu yapar.
Bu konuda niye endişe edilsin ki? "Yaşasın Filistin dersem siyasi bir davranışta bulunmuş olurum. Çocuklar ölmesin dersem insani bir davranışta bulunurum." Bu ne saçma bir şey. Zaten siyasi bir davranışta bulunmak insanidir. O yüzden insanlar siyasi davranışlarda bulunurlar. "Yaşasın Filistin" demek ayrıca da ne kadar siyasi olabilir. Bu konuda endişe edecek ne vardır? Ben katıldığım bir gecede yumruğumu kaldırıp "Yaşasın Filistin" dedim. Çocuklar demedim. Çocuklar dememe gerek yoktu zaten. Zaten o çocuklar büyümüş çocuklar, büyüyecek olan çocuklar, hiçbir zaman büyüyemeyecek olan çocuklar, Filistin dediğiniz zaman. Ve aslında, sanatçılar da ya da toplum önündeki insanlar da böyle bir konuda ses çıkardıkları ve protesto ettikleri zaman endişelenmelerine de gerek yok. Bu onlara bir siyasi kimlik getirmiyor. Tarih boyunca yazarların, ressamların, müzisyenlerin soykırımı protestosu onlara siyasi bir kimlik giydirmedi. Bundan korkmamalı sanatçılar. Korkmalarına da gerek yok. Çünkü biz onların zaten işleriyle, ürünleriyle, seslerini duyurduklarını, protesto ettiklerini biliyoruz. Ve sanatçılar için zaten uygun bir giysi değildir siyasi giysi. Çünkü bugün bunu protesto edersiniz, bu siyasi görüşün yanında bunu yaparsınız yarın bir başka siyasi görüşün yanında olabilirsiniz."


Bütün sanatçılar otosansürle davranıyor

"Bütün sanatçılar bir otosansürle davranıyorlar. Eğer kendileri bunun bilincinde değillerse onların yapım şirketleri veya menajerleri devreye girip bunu yapıyorlar. Sanatçı sürekli havadan sudan bahsetmek zorunda kalıyor. Ya da kendi hikayesini anlatmaya çalışıyor; kendi hikayesini anlatmak derdinde. Bir süre sonra bütün toplumun göz önünde olan sanatçılara baktığınızda ne kadar içi boş konuştuklarını görebilirsiniz. Çünkü onlar tembihlidir bu konuda. Ya menajerleri ya yapım şirketleri. Son oynadıkları filmin son oynadıkları dizinin yapım şirketi bu konuda bunları tembihlerler. Ve siz de bu sanatçılara bakıp şöyle düşünürsünüz: "Ya bunların hepsi mi gerizekalı? Hiçbir konuda düşünmezler mi bunlar? Sadece kendilerinden, aşklarından, tatillerinden mi söz ederler?"