Memleketimden insan manzaraları!

Memleketimden insan manzaraları ile Açık Kürsü'ye bir giriş yaptık. Tüm okurlarımızın yazılarını bekliyoruz!..

Abone Ol

icimdeinsan@gmail.com 

Metrobüs özellikle işe gidiş saatlerinde tıka basa doludur. Pek çoğunuz yaşamıştır!

30 yaşlarında genç bir adam, kapı ağzındaki koltukta oturuyor, önümüzde Suriyeli sığınmacı üç kadın ve onların arkasında her haliyle, “işte yurdum insanı” diyeceğiniz bir kadın daha ayakta duruyor.

30’lu yaşlardaki adam, arka taraftaki kadına elini kaldırarak, lütfen gelir misiniz? Diye soruyor.

Kadına yerini bırakırken, ikimize dönerek, şu veciz sözü kullanıyor. “Onlara yeterince pozitif ayrımcılık yapılıyor, aradaki makası kapamak da bize düşüyor!”

ZEHİRLENME VAKASI

15 Haziran’da zehirlenme şüphesi ile telefonda danıştığım doktorun da telkinleri ile Beylikdüzü’ndeki Medilife Hastanesi Acil’ine giriyorum.

-Zehirlendim!

Hiçbir şey söylemeden, bana eşlik eden bir görevli ile özel bir alana giriyorum, perde çekiliyor. Sonra sizi arka taraftan üst kata, dahiliye bölümüne çıkarıyorlar. Tahlillerin yapılabilmesi için kan testi kapsam dışı olabilir, diye Özel Sağlık Sigortası bölümü kimliğinizi alıyor.

Kan testi, ultrason derken, size de bir fatura çıkıyor.

Hastane acilden girildiğinde herhangi bir fatura çıkaramayacağı için girişinizi acilden yapmadığını, rutin bir kontrole gelen hasta vakası olarak kayıtlara geçirdiğini öğreniyorum.

“MUTLAKA ACİLDEN KAYIT AÇTIRIN!”
Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Avukat M. Bülent Deniz, bu durumlarda mutlaka acilden kayıt açılması gerektiğine işaret ederek, sonrasında bir şey yapılamadığına dikkat çekiyor.

Sigorta şirketleri ise ilginç bir biçimde anlaşmalı hastanelerde kendi görevlisini bulundurmuyor, bu durum kendisine yazılı olarak beyan edilse bile olayın üstüne gitmiyor, aksine kapatıyor. Ya da bu olayda olduğu gibi, “Gidip hastaneden, hasta acilden girdiği halde ben rutin kontrole gelen hasta muamelesi yaptım itirafı olan bir belge alın” diyebiliyor!

Sigortacı arkadaşım, bazı durumlarda sigorta şirketi ile hastane arasında bu durumlarla ilgili duygusal ilişkiler olabildiğine işaret ediyor.

Nasıl, bu sigortanın zararına değil mi, diye soruyorum.

Sigorta şirketi hastanedeki duygusal tatminin yanı sıra, yeni sigortalama döneminde bu durumu da paraya çeviriyormuş. Orta vadede kazançlı çıkıyormuş!

Sadece muayene olmak üzere M… Hastanesine kontrole giden 75 yaşındaki hasta F.B.’ye 10 gün sonra başka bir hastanede yatışı yapılacakken, kayıtlarda 10 gündür M… Hastanesi’nde yattığı görülüyor.

Hasta F.B. M… Hastanesini arayarak, “Bakın 10 gün önce muayeneye gelmiştim, siz 10 gündür beni hastanede yatıyor gösteriyormuşsunuz. Bu nedenle başka bir hastanede yatışım yapılamıyor” diyor.

Bu olayda M… Hastanesi 3 gün daha hasta F.B.’yi kendi hastanesinde yatıyor, gösteriyor!

TBF Başkanı Deniz’e bu durumu soruyorum, “Herkeste böyle gelmiş, böyle gider!’ anlayışı hâkim. Hastaneler rahatlar” diyor.

Peki, bu topyekûn dolandırıcılık SGK’nın çökmesini getirmez mi?

Sigorta şirketlerinde danıştığım uzmanlar ise “Uğraşma, üzüldüğünle kalırsın!” şeklinde teselli ediyorlar.

ÇÖZÜM ÇOK BASİT!
Tabii ki büyüklerimiz bizden daha iyi bilir ama sorunun çok basit ve doğal bir çözümü var.

Devlet, her senaryoda hastanın yatışına izin verse sorun çözülüyor!

Nasıl mı?

Hasta F.B.’nin yeni gittiği hastane yatışını yapıp, eş anlı olarak da SGK’ya bu hastanın mükerrer olarak iki ayrı hastanede yattığını bildirmesi durumunda sorun çözülür.

Bu yaklaşım hastayı mağdur etmezken, dolandırıcı hastaneyi mahkûm eder!

Devlet, burada kendisini dolandıran hastaneye ciddi bir tazminat uygularken, bildirim yapan hastaneye de bu cezanın yarısı kadar bir ödül verebilir!

ALACAKLI BORÇLUNUN DUACISIDIR!
Bir belediyede çalışırken, 2017’deki 13 bin liralık hak edişi için çalışanına belediye git mahkemeye ver, diyor!

Çalışan kazandığı alacağını, icra ile 2023’te yüzde 9 faiz artışı işletilerek alıyor. Bir başka deyişle devlet borçluya, “Enflasyon farkı kadar kar edebilirsin” diyor!

Devletin atadığı ombudsman, 13 bin liralık alacağı için, işçiye 3 bin lira öneriyor!

Niye mi?

6 yıl sonra en düşük rakamla işletilen faizle 13 bin 17 bin lira oluyor. Avukata yüzde 15 verildiğinde, 14 bin 400 mahkemenin bazı masraflarını da alması sonucu para yine 13 bine iniyor. Enflasyon muhasebesi uygulandığında 6 yıl önce 13 bin lira için verilen 3 bin lira daha karlı kabul ediliyor!

“BORÇLANARAK KAR EDİYORUZ!”
Belediyenin başkan yardımcısı ise “Sayıştay, (Devlet Denetleme Kurumu), işçinin hak edişini peşin ödesek bize hesap sorar. ‘Bu yolu kullanarak neden kar etmediniz’ diye sorar” diyor!

Sonuç olarak, Türkiye'de alacaklı değil, borçlu olmayı el ele özendiriyoruz!